Aziz Şah – Törenlerle geçen 15 günü geride bıraktık…
29 Ekim, 10 Kasım, 15 Kasım…
Milli hislerin kasten kabarık tutulduğu bu viranede bir sonraki törene kadar rahatta bekle!
Darbe ile kurulan KKTC’nin “akil adamları”ndan Mümtaz Soysal da toprak oldu bu hafta…
Yazdığı KKTC anayasasında, barışa karşı Denktaş’la kazdığı mezarlarda ve yazdıklarının hiçbirini okumadan “Mümtaz Soysal Kıbrıs için büyük işler yaptı” diye ezbere nutuklar sallayan hamasetçilerin kalbinde yaşayacak…
Soysal Kıbrıs için neden önemlidir?
-Denktaş’ın danışmanı olduğu için mi?
Biz barış için sokaklara döküldüğümüzde bir zamanlar barikatın arkasında Denktaş’ın yanındaydı…
-KKTC anayasasını yazdığı için mi?
Biz yargılanırken mahkeme salonlarında yankılanan yasalarda onun ruhu var…
Bunlar sadece sonuçtur. Bir dönem, devrimci Yön Hareketi içerisinde yer almış bir aydının Türkçü-Turancı bir çizgiye nasıl geldiğinin aynasıdır Mümtaz Soysal’ın Kıbrıs seferi…
Yön Hareketi “milliyetçi” bir hatta ilerlemesine rağmen, Kıbrıs Türk toplumunun çıkarı Kıbrıs Türk Liderliğinin çıkarı değildir. TMT’nin silahıyla susturulan Kıbrıslı Türk aydınlara da kulak vermek gerekir diyen bir hareketti…
Yön dergisinde 1965’te “Kıbrıs Türk toplumu içinden zaman zaman yükselen ve zaman zaman silahla susturulan değişik sesler gelmektedir. Bunları da dinlemek gereklidir” diye yazılıyordu…
1965’te kim öldürüldü ki bu satırlar yazıldı?
Evet, bildiniz…
Derviş Ali Kavazoğlu!
Yön dergisi 1965’te, öldürülenlere de kulak vermek gerekir derken 1995’te Kıbrıs üzerine yazdığı yazılardan seçmece yayınladığı “Aklını Kıbrıs’la bozmak” kitabının önsözünde Soysal, Kıbrıs solunu “uyarır”:
“Adadaki Türk solunun evrensel kardeşlik ve barışseverlik uğruna şimdiye kadar takındığı tutumu gözden geçirmesi gerekiyor”…
1965’te yazılana bakın bir…
Bir de 1995’te…
Aradan 30 sene geçmiş kafa ise imparatorluk hayallerine gitmiş…
Bir zamanlar TBMM’ye Türkiye İşçi Partisi diye bir parti girmişti… O partinin de tuttuğunu koparan devrimci aydın vekilleri vardı. Çetin Altan’lar, Mehmet Ali Aybar’lar, Behice Boran’lar…
Türkiye’de sosyalist hareket içerisinde liderlik yapmış öncü bir kadın Behice Boran meclis kürsüsünde Kıbrıs üstüne konuşurken ağzından kan damlar:
“… gönül arzu eder ki, Kıbrıs İmparatorluk zamanında olduğu gibi, Türkiye’nin kontrolü altında, Türkiye’nin elinde olsun” der Boran. 1967 yılında Alparslan Türkeş’in verdiği bir soru önergesine ise hükümetin müdahale hakkından feragat ederek Kıbrıs’a harekât düzenlememesini eleştirir Behice Boran. Alparslan Türkeş’le yarışır… Boran’a göre, askeri müdahale “son derece ciddi bir iştir” ve yapılmalıdır! Söyleyip yapmamak ciddiyetsizliktir!
Alparslan Türkeş’le yarışan ve ona dönüşen nice sosyalist gördü şu Kıbrıs…
İşte bizim için Mümtaz Soysal o “dönüşüm”ün toplu gösterimidir. Kendisi dönüşürken de bizim başımıza çok çorap örmüştür…
Soysal’dan sonra Kıbrıs üstüne konuşmuş, Kıbrıs’a gelmiş, Kıbrıs’tan beslenmiş kaç tane sol-sağ aydın varsa hepsi de onun karikatürüdür…
Sol liberallerden sağ liberallere, milliyetçilerden muhafazakârlara, ümmetçilerden Türkçülere hepsi onun karikatürüdür…
Türk aydınının Kıbrıs’a bakışının omurgasıdır o…
Omurga kambur olunca da önünü göremiyor işte!
Bugün Mümtaz Soysal’ı kutsayan hamasetçiler bilmez. O bir zamanlar federalistti…
Federalizmi reddedenlere çok kızıyordu…
Federalizmi reddeden taksimci ilhakçılar yüzünden çok şey kaybedeceğiz diyordu…
Bağımsız Federal Kıbrıs diyordu savaşın ortasında…
31 Temmuz 1974’te savaşın ateşinin ortasında henüz İkinci Harekât bile başlamamış…
“Bağımsız Kıbrıs Federasyonu tezini yufka yüreklilik, yumuşaklık ve neredeyse vatan hainliği sayacak kadar ayranı kabarmış olanlar, ilhak ya da taksimin hayalde neler kazandırabileceğini değil, gerçekte neler kaybettirebileceğini düşünmelidirler”…
“Bağımsız Kıbrıs” der, çünkü o günlerde Taksim politikasının Amerikan oyunu olduğunu düşünür. Enosis’i de Taksim’i de aynı kefeye koyar: Ne Taksim ne Enosis der…
Makarios’un Kıbrıs’ın bağımsızlığını savunduğunu söyleyerek şöyle der:
“Ne Amerika’nın işine gelen ‘taksim’ tezi ne de Ada’daki gözü dönmüş unsurların sürdürdükleri ‘Enosis’ düşüncesi onu bu tutumundan döndürmeye yetmedi”…
Yunan milliyetçiliğini ve Enosis’i eleştirirken “Kızıl Elma” sözünü bir kötüleme aracı olarak kullanır, “Yunan Kızıl Elması” der; sonra da Türk Kızıl Elma’cı olur…
İkinci Harekât’tan sonra savaşın ateşinde 24 Ağustos 1974’te şöyle yazar:
“Kıbrıs’a çıkış ne bir fetih, ne bir ilhak, ne de bir öç alma ya da ders verme harekâtıdır… Ada halkına ve özellikle Türk topluluğuna barış götürme bakımından da bu amaçla sınırlı olması gerekir”…
Savaşın ortasında aklıselim yazılar yazabilen “aydın” harekâttan 21 sene sonra 20 Temmuz 1995’te şöyle yazar:
“Olayın adı, istila değil, hak edilmiş tokattır. Hem de fena halde hak edilmiş”…
Savaşın içinde Milliyet gazetesinde taksimci-ilhakçı hayalperestler diye eleştirdiklerinden beter bir noktaya gelir ateşkeste…
“Unutmayalım ki, Kıbrıs sorunu yüzyıllar boyu Avrupa ortalarından, Anadolu içlerine kadar sonu gelmeyen gerileyişleri yaşamış bir halkın gözündeki dış haksızlıklara ‘dur’ deyişin sembolik ağırlığını kazanmıştır” (19 Aralık 1984, Milliyet)…
O artık bir Turancıdır, Osmanlıcıdır, Kızıl Elmacı’dır…
Ne diyor bakın: “Yüzyıllar boyu Avrupa ortalarından, Anadolu içlerine kadar sonu gelmeyen gerileyişler”… Yani Viyana kapılarına dayanmış bir neslin evlatları olarak diyor Mümtaz Soysal…
Diyor ki Kıbrıs’ın yeniden fethi ile bu “gerileyiş” durdu. Yeniden toprak kazanıldı çünkü…
Türkiye’nin çilekeş sosyalistlerinden Behice Boran bile “gönül arzu eder ki, Kıbrıs İmparatorluk zamanında olduğu gibi, Türkiye’nin kontrolü altında, Türkiye’nin elinde olsun” dedikten sonra Denktaş’ın danışmanı neler demez?
1974’te savaşın sıcağında söylemeye cesaret ettiklerini 1980’li yıllarda demir soğuduktan sonra kendisine söyleseler, muhtemelen hangi “vatan haini” söylemiş bunları derdi…
“Kıbrıs sorununun iki bölgeli federatif bir çerçeve içinde, toplumların yanyana ve barış içinde yaşamalarına dayalı barışçı bir çözüme bağlanması mutlaka atılması gereken bir adımdır. Elbette böyle bir adımın zorunlu kılacağı birtakım karşılıklı ödünler ve gerilemeler de olacaktır”…
Ödün vermekten bahsediyor Mümtaz Soysal…
Hani de bir çakıl taşı bile vermezdiniz?
Hani de “kırmızı çizgileriniz”i çiğnetmezdiniz?
Federal Kıbrıs mutlaka kurulacak diyor. Kim diyor?
“Unite Cyprus Now” aktivistleri değil, Mümtaz Soysal diyor…
İnsan 20 sene önce kendi yazdıklarını 20 sene sonra başkaları söylediğinde “vatan haini” der mi?
Diğer taraftan bugün önümüzde duran Maraş sorununa da büyük katkısı vardır Soysal’ın. KKTC’nin ilanından sonra Maraş’ın açılması gündeme gelince “Türk diplomasisi Maraş’ı elden çıkardığı gün tarihin en büyük hatalarından birini işlemiş olacaktır” diye yazarak parmak sallar. Yıl 1984!
1987 yılında Sovyetler Birliği ABD’ye “Kıbrıs konferansı” çağrısı yapınca da “Kıbrıs’ta uzlaşılmaz” demiştir. Adı “Mr. No”’ya çıkan Denktaş’ın sözcüsüdür o artık…
Maraş sorunu gündeme her geldiğinde Mr. No adına “hayır” çeker Mümtaz Soysal…
1983’te Maraş’ın KKTC tarafından açılması için bir hamle yapılır. Açılmasıyla kapanması bir olur. Hakkı Atun bu olayı çok güzel anlatır:
“KKTC’nin ilanının ardından, İskan Bakanlığı’na ikinci kez geldiğimde, benden önce Eşber Serakıncı’nın döneminde, Eşref Bitlis Paşa da Tümen Komutanı’ydı, Kapalı Maraş’ın bir kısmı açıldı, bir mahalle açıldı, içine de insanlar yerleştirildi. O günün Kolordu Komutanı, benim İskan Bakanlığı dönemimde, Türkiye Genelkurmay’dan gelen talimat gereğince, bu bölgeyi tekrar kapattık. O yerleşime açılan mahalleyi yeniden kapatmak zorunda kaldık. Genelkurmay siyasi bir gerekçeyle sanırım, talimat verdi. İnsanları bu mahallerden çıkartırken de çok tedirgin ettik, söz verdik, İskan Bakanlığı dönemimde beni çok üzen bir durumdu…”
Ankara’dan Genelkurmay talimatı ile Maraş açıldığı gibi kapanır…
Soysal “Kahramansız Maraş” başlıklı bir yazı yazmıştır tam da Ghali Fikirler dizisinin iflas bayrağını çektiği günlerde, 1993’te…
Rahmetli Boutros Boutros-Ghali müzakereler çökünce hiç olmazsa Güven Yaratıcı Önlem olarak Maraş’ı ve Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nı açalım der…
Lefkoşa Havaalanı açılınca Kıbrıslı Türkler rahat bir nefes alacaktı…
Kör kuyularda nefessiz kalalım diye Mümtaz Soysal’ın milliyetçiliği kasten kabarır: “Türk tarafı, ne ölçüde yararlı olacağı şüpheli bir havaalanı karşılığında Maraş’ın bütününü mü elden çıkaracaktır?” der…
“İzolasyon”suz bir Lefkoşa Havaalanı önerir Ghali…
Önce “KKTC’yi tanıyın” sonra bir ara konuşuruz diyen Mümtaz Soysal da Kıbrıslı Türklerin dünyaya açılacakları bu “pencere”yi kapatır…
Mümtaz Soysal’ın 1974’ten 1995’e kadar yazdığı köşe yazıları hem bir Türk aydının dönüşümünü hem de Kıbrıslı Türklerin nasıl “izole” edildiğini anlatıyor…
Soysal’ın Varoşa üstüne yazdığı “Kahramansız Maraş” yazısı çok ilginçtir:
“Varoşa’ya sırf ses benzerliğinden ötürü ‘Maraş’ adını verişimizin psikolojik sonuçlarını yeterince düşünmüyor olabiliriz.
Maraş, Türk insanının zihninde, İstiklal Harbi’nin direniş duygusuyla bütünleşmiş bir ad. Hele ‘kahraman’ unvanını aldıktan sonra.”
Dolaylı olarak buradan da öğreniyoruz ki Varoşa “Kahramanmaraş”ı anımsattığı için verilmiyormuş Rum sahiplerine! Ayrıca Mümtaz Soysal’ın çok ilgisini çekmiş olacak ki Varoşalı sivillerin Türk ordusundan korkup kaçtığını birkaç kez tekrar ediyor…
“Kıbrıs’taki şahlanış, büzülmeye, geri çekilmeye, Asya ya da Anadolu içlerine sürülüşe “Dur” deyişin, çiğnenen hakkını bileğinin gücüyle geri alışın göstergesidir. O davadan vazgeçmek, Sevr’e doğru yeniden başlayacak bir geriye sayışa ‘evet’ demek olur” diyerek “KKTC davası”nı savunan Mümtaz Soysal’a göre “Kıbrıs davası” ile “Ön Asya’daki Türklük üzerindeki yaraların onarımı amaçlanıyor”…
Mümtaz Soysal Türkçü olduğunda, Sovyetler Birliği henüz dağılmamıştı. Türkçü faşizm Sovyetler Birliği’nin dağılmasını bekliyordu Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerle birlikte Türk Birliği’ni kurmak için. Sovyetler dağıldı ama hayali Turan ülkesi kurulamadı…
Sonra Siyasal İslamcılar iktidara geldi. Ümmetçiler ve Türkçü faşistler safları sıklaştırdı “Kızıl Elma”ya, Turan’a, eski Osmanlı topraklarına sefere çıktılar…
(17 Kasım 2019 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)