Aziz Şah – Tabiplerimiz ilaçların, koruyucu malzemelerin, solunum cihazlarının getirilmesi için yeri geliyor uluslararası ticaret uzmanı gibi çalışıyor, diplomatlık yaparak uluslararası örgütlerle yazışıyor, bürokrasiyle çarpışıyor, milliyetçi duvarlara yumruk atıyor…
Tabiplerimiz hekimlik yaparken hekimlik dışında da herşeyi yapıyor!
Kampanya ile para topluyor. Toplanan para ile almak için tıbbi malzeme buluyor. Bulunan tıbbi malzemeyi almak için aracı buluyor…
Hem tabip, hem tüccar, hem diplomat, hem ırgat oluyor…
Çünkü tabibin sadece tabiplik yapması onlar için lükstür. Ortada Tabipler Birliği’nin yaptığını yapacak “devlet” yok. Ortada tabip örgütlerinin yaptığı uyarıları algılayabilecek bir “devlet” yok…
Devletle mi savaşsın tabipler, salgınla mı? Yoklukla, yoksunlukla, yoksullukla, yolsuzlukla mı savaşsın tabipler, salgınla mı?
Parayı topluyorlar, tıbbi malzemeyi buluyorlar, getirtiyorlar, bürokrasiyle ve milliyetçilikle savaşıyorlar! Bu böyle gidecek salgın boyunca. Yeni bir Kıbrıs’a ulaşmadığımız sürece bu hep böyle devam edecek…
İster adına KKTC deyin, ister işgal, ister Kıbrıs sorunu! Bu mesele sürdükçe bu salgında da bundan sonraki salgınlarda da tabipler hasta bakacaksa hastanesini kendi kuracak!
Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi nasıl kurulduysa öyle kuracak…
Nalbantoğlu Hastanesi kurulduğunda ortada bir “devlet” yoktu. “Ben devletim” diyen bir yapı yoktu. Hemen savaştan sonraydı, o arada kuruldu hastane!
Savaş koşullarında ortada bir “devlet” olmadığı için kurulabildi o hastane!
Ortada bir “devlet” olsaydı bugün Nalbantoğlu Hastanesi de olmazdı. Kuramazlardı!
30 senedir Lefkoşa-Girne yolu yapboza döndü ama bitmedi!
30 senedir sadece Lefkoşa-Girne yolundan nice sülale köşeyi döndü…
Ciklos virajından dönüp Girne’nin denizini görmek için 30 senede katrana gömülen para ile Limnidi’den Karpaz’a gidiş-geliş yol yapılırdı!
30 senedir Lefkoşa-Girne yolunu bitiremediler çünkü ihaleye hep Ankara’da çıktılar.
Berikat Denktaş’ın ağlayarak “Allah kimseyi devletsiz bırakmasın” dediği KKTC kurulmadan çok önce yapıldı Burhan Nalbantoğlu Hastanesi! Yoksa KKTC’nin ilanından sonra yapmaya kalksalardı hastane hiç bitmeyecekti…
Berikat “devlet”i kurmadan önce Lefkoşa “Devlet” Hastanesi’ni yaptılar. Yapımında çalışanlardan hayatta olanların ömrüne bereket, göçüp gidenlerin toprağı bol olsun…
Omorfo (Güzelyurt) Hastanesi’nin hikâyesini bilir misiniz?
Bugünkü Omorfo hastanesi 1974’ten önce yapıldı. Rum doktorların özel kliniğiydi. Komünist doktorların…
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde tıp eğitimi alıp Kıbrıs’a dönen yoldaşlar bir hastane kurdular…
Bugünkü Omorfo Hastanesi’nin ilk katını komünist doktorlar yaptı. 1974’e kadar hasta baktılar…
Hastanenin girişinde kocaman bir çekiç-orak heykeli vardı. 1974’ten sonra UBP’nin yaptığı ilk iş o çekiç-orağı yıktırmak oldu.
Bütün sağlık politikaları o kadardı: Çekiç-orak heykelinin yıkılması!.. 90’lı yılların başında hastaneye ikinci katı çıktılar. Afrika gazetesinin bel kemiği Ali Osman Tabak o zamanlar sağlıkçıydı, o hastanede çalışıyordu. Yapılan ameliyathaneye itiraz etti Ali Osman…
TC Elçiliği’nden Ersoy bey gelmiş hastaneye. Ali Osman, “Bir sorunumuz var” demiş ona. “Ameliyathanede normal pencere olmaz” demiş Ali Osman Elçilik görevlisine…
Görevli ise cevap olarak:
-Biz normal bir hastane yapmadık. Savaş durumunda kullanmak için yaptık…
Bütün mesele bundan ibarettir sevgili Kıbrıslılar. Burası TC devleti için sadece bir askeri bölgedir, ona göre muamele eder!
Omorfo hastanesini komünist doktorlar kurdu. Lefkoşa hastanesini de “bağımsızlık ilanından önce” yaptıkları için bugün bir hastanemiz var…
Savunun Nalbantoğlu’nu!
(20 Nisan 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)