Burası yavruvatan değil sömürgedir!

Aziz Şah – Korona öncesi gündeme döndük. Korona günlerinde sömürge statüsünden dolayı ilaçsız, yardımsız, temel ihtiyaçlardan yoksunduk. Serpinti yerine gerçek bir salgın yaşasaydık ne tıbbi malzeme vardı ne gıda stoğu ne de bunları karşılayacak fon! Üstüne üstük de Türk ordusunun “savunma bütçesi”ni ödemeye devam ettik bu süreçte…

Cephe hattındaki sağlıkçılardan kestik askeri ödedik!

Emeklilerden kestik askeri ödedik!

Kamu çalışanından kestik askeri ödedik!

Özel sektör çalışanına vermedik askeri ödedik!

Askeri kantinler vergisiz-gümrüksüz holding gibi ticaret yapar. “Savunma bütçesi”nden kesip sağlık bütçesine aktarmadık, sağlıktan kesip askere aktardık!

Askerin tek bir kargo uçağıyla tıbbi malzeme taşınmadı ama biz askeri ödedik…

Sosyal medyada rakamların arkasına saklanarak “askeri ödemeye devam ettik” diyen birkaç iktisatçı dışında, bu elinizde tuttuğunuz gazete dışında kimse askeri ödemeye devam ettiğimizi yazmadı.

“Neden askere ayrılan bütçe sağlığa aktarılmadı?” diye fısıltı ile konuştunuz ama yazmadınız. Fısıltıyla değil büyük puntolarla sorgulamak gerekir bu meseleyi…

İşgalin faturasını neden ödüyoruz?

Kendine “anavatan” dedirtmekten zevk alan Türkiye bize “besleme” demekten zevk alıyor. Madem ki Türkiye’nin gözünde “besleme”yiz, neden askeri biz besliyoruz?

Türkiye’den para ve tıbbi malzeme gelmedi bu süreçte ama Türkiye’den gördüğümüz aşağılık besleme muamelesi değişmedi. Bu durum ekonomik bir mesele değildir, siyasidir. Türkiye buraya çay kaşığıyla verip kepçeyle geri aldığında da, hiç vermeyip kepçeyle geri aldığında da aynı muameleyi yapıyor!

Bütün mesele TC sömürgeciliğinin inkârcı, imhacı, asimilasyoncu karakteridir. Maddi yardım yapsın yapmasın bu tutum değişmez…

Bizim topraklarımızdaki askeri hastanenin binasını küresel salgında bile kullanamıyoruz ama askerin bütün hastaları bizim kamu hastanelerimizde. Bizim kamu sağlık sistemi de askere çalışıyor. Ama kamu sağlık sisteminin bütçesini dilediğimiz gibi oluşturamıyoruz, Ankara karışıyor, özelleştirme dayatıyor!

Gemilerle Türkiye’den gelen askerler kışlalarda bir salgına neden olsa tedavileri Nalbantoğlu Hastanesi’nde yapılacak. Nalbantoğlu’nda Koronavirüse karşı kullanılan Favipiravir denilen ilaçtan Hindistan’dan getirtilen 100 paket var sadece. Türkiye stokladığı 1 milyon paketten buraya göndermedi.

Yavru değil eşit olmak istiyoruz dedi Mustafa Akıncı 1001’inci kez. “Kıbrıs Türk halkı bizi kukla olmak için seçmedi” dedi. “Devletlerarası ilişkilerde artık ana-yavru edebiyatının bir tarafa bırakılması gerektiğini yıllar var söylerim” dedi. Buraya kadar tamam…

Akıncı “KKTC devleti” ve “TC-KKTC kurumları arası ilişki” vurgusu yaptı sonra da. TC’nin Kıbrıslı Türklerin kurumlarına 1974’ten bu yana ne yaptığını Sanayi Holding’ten KTHY’ye biliyoruz. İmha ediliyor kurumlarımız. KIB-TEK için senelerdir savaş veriliyor. Lefkoşa Devlet Hastanesi’nin özelleştirilmesi için baskı var. Aynı şekilde yargı reformu baskısı var. TC-KKTC kurumları arası ilişki yok. Kıbrıslı Türklerin kurumlarının imhası var…

“Burası eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin tanıdığı ayrı bir devletse” dedi Akıncı. Burasının bir devlet olmadığını biliyor aslında ama söyleyemez. Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye’deki spor müsabakalarına katılırken KKTC’nin katılamadığını, tanınmadığını da biliyor. O zaman nedir bu “KKTC Devleti” fetişizmi?

Bugün bu noktadaysak sebebi KKTC fetişizmidir, iki bölgecilik, “Ayrı Türk çarşısı” kavgasıdır…

“KKTC Devleti” ve “KKTC ülkesi” dedikçe taksimin zehrini akıtıyorsunuz bu topraklara…

KKTC Kıbrıslıların esaretinin adıdır, bir ülke değildir. Ülke Kıbrıs’tır.

(11 Mayıs 2020 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author