Vietnam kasabı Kommer’in Cadillac’ında gezmek mi isterdiniz?

Aziz Şah – ABD’de George Floyd’un öldürüldüğü ilk günlerde yayılan isyan dalgasında sembolik anlamı yüksek birçok merkez ateşe verildi…

Irkçı, köle taciri, soykırımcı tarihi zatların heykelleri yıkıldı…

O günlerde yazdığım “Ya intihar ya intifada” yazısında şöyle demiştim:

“Şu an ABD’den dünyaya yayılan isyan George Floyd polis tarafından öldürüldüğü için çıkmış gibi görünse de; Minneapolis’te polis merkezi yakıldıktan sonra, Washington’da ABD emperyalizminin maşası Birleşik Devletler İşçi Konfederasyonu AFL-CIO’nun merkezi ateşe verildi, devamında da Fayetteville’deki tarihi köle pazarı… 

Yakmaları gereken tek bir yer kaldı: Wall Street!

Sonrası mı?

Yaşasın kapitalistler için cehennem!”

Washington’da Birleşik Devletler İşçi Konfederasyonu AFL-CIO’nun merkezinin yakılmasının sebebi polis sendikasının bu konfederasyona üye olmasıydı.

AFL-CIO’nun merkezini yakmak için dünya halklarının o kadar çok nedeni vardır ki…

Belki küllerinden ABD’de sınıf sendikacılığı doğar!

Kelime oyunu ile AFL-CIA diye de anılır bu konfederasyon…

Birleşik Devletler İşçi Konfederasyonu AFL-CIO Amerikan istihbarat teşkilatı CIA’nın birçok operasyonunu perdelemek için kullandığı “paravan” bir yapıdır…

Başına gidelim biz…

En başına!

Zapata’yı bilirsiniz değil mi?

Viva Zapata!

Meksika devrimi…

AFL (Amerikan Emek Federasyonu) Meksika devrimi sırasında karşı devrimci güçleri destekledi…

Bolşevik devrimi sırasında Kızıllara karşı Beyazları destekledi…

Birinci Dünya Savaşı’na ABD’nin katılması için aktif çalıştı…

Latin Amerika, Afrika, Asya, Avrupa sendikal hareketlerini dünya çapında denetim altına almak için merkezler kurdu. Bu merkezler üzerinden demokratik biçimde seçilen hükümetlerin CIA tarafından devrilmesi sürecinde o ülkelerde USAID fonları ile beslediği şer odaklarını kullandı…

AFL-CIO’nun 100 yılı aşkındır sürdürdüğü bu politikaya bir isim taktılar: “Emek emperyalizmi”…

“Emek emperyalizmi” tabirine kesinlikle katılmıyorum. Kavramlar eğilip bükülemez, içi doldurulup boşaltılamaz; kavramlar süs hayvanı değildir, vurup, içini doldurarak dekor yapamazsınız! Her kavram her kavramla yan yana gelmez. Kavramlar yüzyıllar içerisinde değişir, dönüşür ama bunu tarihin koşulları yapar; “geveze aydınlar” yapamaz. Çünkü kavramların içini kafanıza göre boşaltırsanız, gerektiğinde kullandığınızda hiçbir işe yaramaz. Kafanıza göre faşizm, ırkçılık, şovenizm tanımlaması yapamayacağınız gibi “emperyalizm” tanımı da yapamazsınız. “Emek” tarihsel anlamı olan bir kavram, “emperyalizm” başka bir kavram. AFL-CIO gibi dünya üzerinde gericileri finanse etmek için ABD tarafından kullanılan bir sendika konfederasyonunu “emek emperyalizmi” diye tanımlamak en basit ifade ile entelektüel kabızlıktır! Velakin AFL-CIO ABD’li solcular tarafından nedense “emek emperyalizmi” diye tanımlanır…

AFL-CIO doğrudan doğruya ABD Dışişleri Bakanlığı ile bağlantılı bir teşkilattır. Latin Amerika operasyonlarından Asya’ya her yerde adı geçer…  

Bu operasyonlardaki finansal kaynak da USAİD’ten (ABD Dış Yardım Kurumu) gelir…

Cihatçıların azıttığı günlerdi. Suriye’den bir fotoğraf… USAID çadırında sırtında roket atarla bir cihatçı poz veriyor. Cihatçılara “çadır veren” USAID Kıbrıs’ta Nazım Hikmet şiir geceleri finanse etti…

27 Ocak 2017’de Afrika’da yayınlanan yazımda şöyle dedim:

“Paneller yaptırdı, yaptırıyor, yaptıracak AB-ABD emperyalizmi…

Arabölgede, ölü bölgede, iki bölgeli iki toplumlu fantezi bölgesinde…

Dayanışma Evi’ne kadar gidebilirsiniz. Çok çok Goethe Enstitüsü’ne…

Ondan sonrası yasak!

Kıbrıs birleşeceğ-imiş, birlikte kalkınacağ-ımışık, bu durum sürdürülemez-imiş…

Ve fakat bize bırakılan hareket alanı yabancı bayraklar gölgesinde iki yüz metrelik alan…

Bu ikiyüzlülük değil de nedir?

Hep iki parça ve bir yarım kalma dayatmasıdır…

Bunu düşünmek ve sorgulamak bile yasak…

İşte bu, AB-ABD emperyalizminin finanse ettiği düşünce özgürlüğü, kaynaşma, kadrolaşma, liberalleşme, çatışmaların çözümü think tanklarında hep çözümsüz olarak kalıyor…

Bebek bakıcıları gözetiminde bir araya geliniyor, sonra herkes kendi mahallesine…

*

Epey zaman önce bir fotoğrafa denk geldim…

Bir USAİD çadırı…

ABD emperyalizminin dünyanın köşe bucağına giden yardım kuruluşunun çadırı…

Kıbrıs’ta yüzlerce, belki de binlerce faaliyeti finanse eden USAID’in çadırı…

Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki bölgeli, iki dilli Nazım Hikmet anması için para veren USAID’in çadırı…

Çadırın altında sarıklı cihatçılar…

Tekfirci mezhepçi Vehhabiler…

Birinin omuzunda RPG füzesi…

Poz veriyorlar…

*

Onlara nasıl poz vereceklerini USAID ve gibileri, USAID ve niceleri öğretti…

Bize nasıl poz vereceğimizi USAID ve gibileri, USAID ve niceleri öğretti…

Bizim onlardan ne farkımız var? Sarığımız mı yok?

Onlar kullanıldı ve barbarlığın parçası oldu, biz temiz miyiz?

*

“Biz”i lafın gelişi söylüyorum…

Zamanında okuduğum bir romanda karakterin söylediği gibi: “Elhamdülillah komünistiz!”

Hiç onların masasına oturmadık…

Fakat elimizden yazıdan fazlası gelmiyor…

Devrimci bir liderlik ve devrimci bir parti inşa edilmediği sürece yazı yazı olarak kalıyor…

Yazıyı eyleme geçirmek gerek…

Bizim bir devrimci partiye ihtiyacımız var…”

Üç buçuk sene geçmiş bu yazıyı yazmamın üzerinden. “Cihatçılarla aynı çadırdaki Kıbrıslılar”dı o yazının adı…

İşte ABD’de merkezi yakılan sendikal konfederasyon AFL-CIO ABD Dış Yardım Kurumu USAID’den aldığı fonlarla gericiliği finanse eden bir teşkilattır. George Floyd’un öldürülmesinden sonra da merkezi yakıldı…

ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’na katılması için aktif mücadele, Meksika’da 1910-24 arasında süren devrimde karşı devrimcilerin desteklenmesi, Bolşevik devriminde beyazların desteklenmesi ile başlayan AFL-CIO tarihinden köşe başları şöyle:

İkinci Dünya Savaşı’nda faşistlere karşı savaşan Fransız ve İtalyan komünistlerine karşı aktif faaliyet yürütme (Fransa’da uyuşturucu ticaretine bile bulaştılar!),  1964 Brezilya ve 1973 Şili darbelerinin gerici sendikalar aracılığı ile koşullarının oluşturulması, Dominik cumhuriyetine ve İngiliz Guinesi’ne müdahale, Güney Afrika’da Apartheid (ırk ayrımcılığına) karşı mücadele edenlerin eylemlerine müdahale, Apartheid rejimi işbirlikçisi Gatsha Buthelezi’ye “insan hakları ödülü” verilmesi (Yani ABD’den ödül aldığınızda sevinmeyin!), Filipinler’de diktatörlüğe fon verilmesi, Filipinler’de madenlerde örgütlenen KMU sendikasına karşı ölüm mangaları ile işbirliği, Filipinler’de ABD üslerinin kapatılmaması için mecliste rüşvet dağıtmak gibi faaliyetleri olan bir yapıdır AFL-CIO… 

Irak savaşının desteklenmesini saymama gerek var mı?

En önemlisi Hugo Chavez’e karşı başarısız darbe girişiminde koşulları oluşturan sendikalar AFL-CIO’nun partnerleriydi ve darbeden önce Washington’da ağırlandılar…

Bunlar hep USAID fonları ile finanse edildi…

AFL-CIO içerisindeki muhalefet 1998’den 2003 sonlarına kadar konfederasyonun Şili darbesindeki rolü konusunda özeleştiri kararı almaya çalışırken, Birleşik Devletler İşçi Konfederasyonu AFL-CIO Venezüella’daki darbeyi hazırlamaktaydı…

Kore, Vietnam, Afganistan, Yugoslavya, Irak savaşları;1973 Şili, 1955 Guyana, 1955 İran, 1954 Guetemala, 1980 Panama, 1983 Grenada ve 2002 Venezüella müdahalelerini desteklemiş AFL-CIO içerisindeki muhalefet Şili’nin özeleştirisini almak için uğraştı senelerce…

Gene aynı muhalefet 2005 yılında AFL-CIO kongresinde Irak savaşını kınamaya çalışan bir karar almaya çalıştı. Sanırsınız kararı Pentagon’da yazdılar…

Bu durum da gayet olağandır, çünkü AFL-CIO bürokratları ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “Emek ve Diplomasi Danışma Komitesi (ACLD)”ndedir. Bu komite Clinton döneminde kuruldu, Bush döneminde sürdürüldü. Bugünkü durumu hakkında bir bilgiye vakıf değilim…

ABD Dışişleri Bakanlığı Emek ve Diplomasi Danışma Komitesi’nin amacı, Dışişleri Demokrasi İnsan Hakları ve Emek Bürosu Uluslararası Emek Müdürü Edmund McWilliams tarafından şöyle tanımlanıyor:

“Emek diplomasisi, ABD dış siyasetinin işçi haklarının ve daha genel olarak, demokratik toplumun geliştirilmesi ile ilgili yönleri ABD dış siyasetinin başarısının yaşamsal bir öğesi oldu”…

ABD emperyalizmi kendisinden önceki “Güneş batmayan imparatorluğu” fersah fersah aşan muazzam bir sistem kurdu…

“Emek” üzerine bile diplomasi geliştirdi. İnsan hakları, demokratik değerler, özgürlükler, emek vesaire… Çarkın içerisinde kullanamayacakları hiçbir şey yok!

Emek diplomasisi adı altında Asya, Afrika, Avrupa ve Latin Amerika’da emek merkezleri kuruldu!

Basit bir örnek vereyim: 1961-71 döneminde Türkiye’de devrimci gençlik hareketi yükselir ve işçi sınıfı uyanırken 600 sendikacı ABD’ye eğitime götürüldü…

ODTÜ’nün avlusunda devrimci gençler Vietnam kasabı Kommer’in arabasını yakarken bir dünya sendika bürokratı ABD’de eğitimdeydi…

CIA’nın eski başkanlarından Stansfield Turner anılarında şöyle diyor:

“1967 yılında, CIA’nın yurt dışında ‘yararlı ve dost unsurları’ desteklemek için harcadığı para yılda 10 milyon dolara yükselmişti. Bu paranın büyük bölümü bizim sendikalar, öğrenci dernekleri, özel kuruluşlar aracılığıyla yurt dışındaki benzeri kuruluşlara aktarılıyordu. Bizim sendikalar, dernekler paranın kaynağının CIA olduğunun öğrenilmesini önlüyordu. Böylece bizden para alan sendika ve derneklerin ‘Amerikan kuklası’ şeklinde anılmasını da önlüyorduk”…

Dünyayı yöneten gizli örgütler falan yoktur…

Doğrudan doğruya, işte böyle, çırılçıplak, kapitalist-emperyalist sistemin devasa bir hiyerarşik ağı var. AFL-CIO’dan birçok renkli darbede rol oynayan National Endowment For Democracy’ye cihatçılara çadır dağıtan USAID’e, paravan çok…

Kurulan düzende paranın kaynağını takip etmek de imkânsızlaştı…

O yüzden içi boşaltılan kavramları takip ediyoruz artık…

İnsan hakları, demokrasi, emek, özgürlükler…

Fark etmiyor ABD fonu, AB fonu, Norveç barış fonu, Alman vakıflarının fonları…

Think tank, düşünce kuruluşu, sivil toplum örgütü, vakıf, inisiyatif; adına ne derseniz deyin, Alman, İngiliz, Amerikan fark etmez… Bu kuruluşlar ciddi bir hiyerarşi ve işbölümü içerisinde çalışır. Uzun zamandır boşlamıştım bu meseleleri, bundan gayrı, bütün fon faturalarını ortaya sereceğim…

Çünkü 6. Filo’nun üzerinde üniforması vardır, besleme foncuların ise üzerinde üniforma yoktur!

Son söz Can babanın olsun…

O da kızmış bu Amerikan fonlarına oturmuş bir şiir yazmış…

“AID Mİ, AIDS Mİ?” başlıklı şiirinde şöyle der Can Yücel:

“Kısaca, “Amerikan Yardımı” demeye gelen
Ve cümlemizin herbir yanına farşa farşa eden
“AID” sözcüğü, günümüzde ve g.tümüzde mertek

dururken,
İki biçare oğlancığımızın “AIDS” denen hastalığa

tutulmuş oluşu
Bu denli ilgilendiriyorsa anlı şanlı gaz’telerimizi
(Kavram olarak bile düşünün!)
Hürriyetimiz’i, Milliyetimiz’i ve Ciddiyetimiz’i
Ve tüm vizite Prof’ları Tıbbımızın
Birbirlerine giriyorlarsa,
Bu bütün hastalıklar gibi mâsum,
Bu ABD Başkanı Reagan’ın dostu aktör

Rock Hudson’dan dünyaya yayılan hastalığı
Bir zillet olarak kamuya ilân etmek,
Ve böylelikle kişi özgürlüğünü ayaklar altına almak

için
Yaşıyorlarsa birbirleriyle
Ve bundan da anlaşılıyorsa
Bir sözcüğün çoğulu
Tekil olanından daha zararlıdır,
İster Amerikanca olsun, ister Türkçe,
Ben sizi bilmem ama,
Ben şahsen
Böyle bir yardımı istemiyorum
İster az, ister çok,
İster tekil, ister çoğul
Ben böyle bir yardımı istemiyorum
Reddediyorum,
Sittirediyorum…”

(5 Temmuz 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author