Aziz Şah – Akdeniz’de dayatılan Sevr’e boyun eğmeyeceğiz diyor Erdoğan…
Bir Türk için “Sevr” ülkesinin işgal edilip, bölünüp, parçalanıp, sömürgeleştirilmesi demektir…
“Sevr”in Akdeniz’deki durumla hiçbir alakası yok!
Bütün bölge ülkeleri anlaşmalar imzalarken Türkiye zahmet edip bu 20 yılda bir Münhasır Ekonomik Bölge bile ilan etmedi, anlaşmalar imzalanır ve mekik diplomasisi ile halılar dokunurken Türkiye’nin konuyla alakası yoktu…
Şu an bile Türkiye esas yapması gerekenleri yapmıyor. Bir Mavi Vatan, bir de Sevr masalı çıkardı. Anlaşma ve diplomasi ile çözülebilecek sorunları büyütmeye çalışıyor…
Bu da anlaşılır bir şeydir… Ege sorunu 1970’ten beridir gündemde! Bu sorunun çözülmesini ne Yunanistan ne Türkiye ister. Bu sorun çözülürse egemenlerin ihtiyaç duyduğu bir yapay gündem ortadan kalkar. 1970’ten beridir çözülmeyen bir sorunu Erdoğan istibdadı mı çözecek?
Altın madenidir Ege! Her bir kayalık için bir sene kavga etseler, 50 sene durmadan kavga ederler. Uluslararası hukuka dayanıp çözseler 1970’den beri 50 defa çözmüşlerdi…
Madem ki Ege ve Akdeniz sorununa “Sevr” benzetmesi yapıyor Erdoğan istibdadı…
Sevr’i bozan ne idi?
Kağnılardı, kağnılar. Kurtuluş Savaşı’nın sembolü olan kağnılar…
“Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmiyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.”
Bugün ise sondaj gemileri gidiyor kağnıların yerine. Madem “Sevr” diyorsunuz bu olan bitene, efendiler…
Sismik araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa 130 milyon dolara satın alındı…
Personel ödemeleri hariç Türkiye’ye maliyeti 350 milyon doları geçti…
Gemide çalışanlar Kurtuluş Savaşı’ndaki gibi toprakta karınca, suda balık, havada kuş olanlar değil…
Tabiri caizse kamu-özel ortaklığıyla işletiliyor gemiler. Gemi devlet malı, işletmecisi yıllık yaklaşık 7 milyon dolar alıyor ve sismik alım hizmeti yıllık 20 milyon dolar…
Kanuni Sultan Süleyman gemisi 37,5 milyon dolara alındı. Onarımını bir Hırvat şirket yapıyor. Bakım ve tamir maliyetinin 200 milyon doları bulması bekleniyor…
Fatih gemisinin kaptanı Hırvat…
Gemilerin işletmesinde İskoç ve Hırvatlar var…
Ayrıca Türk kapanlara baskı uygulanarak şirketten ayrılmaları sağlandığı iddia ediliyor.
Anlayacağınız kaptanlar ile Ankara İngilizce konuşuyor…
Yani mesele “şirket” meselesi, yönetim “şirket yönetimi”…
Ne Kuvâ-yi Milliye var, ne kağnı…
Milletin parası ile alınmış gemileri yabancı şirketler hizmet alımı üzerinden işletiyor.
Denizde bir varil petrol bulmasalar bile paralarını tıkır tıkır alırlar devletten!
Ayrıca bu gemilere destek olarak “platform destek gemileri” vardır. Bu tür gemiler Türkiye tersanelerinde inşa edilmesine rağmen ilk üç destek gemisi Norveç Siem Offshore firmasından yüksek fiyatla alındı ve işletmesini de Norveçliler yapıyor…
Anlayacağınız kağnılar Norveç, İskoç ve Hırvat komutasında…
Geçen sene edindiğim bilgilere göre, Yavuz ve Fatih’in günlük masrafları 1 buçuk milyon Euro’ydu; Amerikan ve Hırvat şirketlerinden hizmet alımı yapıldığı bilgisini edinmiştim. Geçen senenin Mayıs’ından beridir yüzüyor bu gemiler…
Kağnıların durumu bu!
Kurban bayramında Türkiye’de zabıtaların mısır tezgâhına el koyduğu seyyar satıcı Yavuz Polat kendini yaktı protesto etmek için, geçen gün ölüm haberi geldi…
Kağnı dediğiniz Yavuz Polat’ın mısır tezgâhıdır, yabancı şirketlerin işlettiği gemiler değil…
(2 Eylül 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)