Aziz Şah – Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’nin ilişkilerinin kopmaya başladığı 2009 değil…
Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere kin ve nefretini kustuğu 2019 da değil…
Hepsinden önce, yıl 1999!
“Avrupa”nın 18 Ekim 1999 tarihli manşetinde internette Kıbrıs Türküne edilen küfürler vardı…
1999 yılında internet kullanımı ne kadar yaygındı hatırlamıyorum. Ama bizim gazetenin manşetinde internette web sitelerinde Türkiyelilerin Kıbrıs Türküne ettiği hakaretler vardı o gün…
1999’da söylenenler ile bugün söylenenler arasında bir fark da yok. Bugün küfür ve aşağılama çeşitlendi sadece, nitelik aynı!
Daha Şener Levent ve arkadaşlarına asker ve Denktaş casusluk komplosunu kurmamıştı…
Türkiyeli bankerler Kıbrıslı Türklerin mevduatlarını hortumlarken Ankara’dan atanan KKTC Merkez Bankası Müdürü izlemekteydi o günlerde soygunu…
Baba Denktaş Kıbrıslı Türkleri soyacak bankaların kurdelelerini “İçim açıldı!” diyerek kesmekteydi…
Girne bile güzeldi o zamanlar, içine girilir, yüzüne bakılırdı…
Yıl 1999! Erhan Arıklı Kıbrıslı yurtseverleri hadım edeceğini, dilimizde sigara söndüreceğini, bizi kum torbası gibi dövüp sonra askere ne istiyorsanız yapın diye teslim edeceğini alenen işgalin işbirlikçisi basında yazmamıştı henüz…
Tuğgeneral Ali Nihat Özeyranlı Mustafa Akıncı’ya “Her ihanetin bir bedeli vardır” bile dememişti…
Türkiyelilerin nankörlük diye algıladığı devasa “Bu Memleket Bizim” mitingleri yapılmamıştı…
Talat henüz “Otur derlerse otururum kalk derlerse kalkarım” dememişti…
Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu Başbakanlık Müsteşarı’na “Ulan bir numaralı memur” ve Ferdi Sabit Soyer’e “Türklüğünü ispat et” dememişti…
Cemil Çiçek işbirlikçilerine “Beslemesiniz, kıçınızı kıpırdatmıyorsunuz” dememişti…
Erdoğan Derviş Eroğlu’na “Gene mi para istiyorsun?” dememişti…
Erdoğan İrsen Küçük’e “Maaşın kaç para?” diye sormamıştı…
Yıl 1999! Bizim gazete bombalanmamış, haczedilmemiş, kurşunlanmamış, linç edilmemiş, sadece mahkemelerde sürünüyordu. Davacı bugünkü gibi Erdoğan değil, asker ve Denktaş’tı 1999’da…
Erdoğan ve dava arkadaşlarının Kıbrıslı Türklere “besleme” diye ettiği hakarete karşı gerçekleşen “Toplumsal Varoluş Mitingleri” henüz yapılmamıştı…
Kıbrıs Türk Hava Yolları’nın önünde Erdoğan’ı protesto eden halk polis tarafından tekme tokat dövülmemişti…
Türkiye’de televizyon ekranında alenen “70 bin Kıbrıslı Türkü güneye sürerek soykırım yaparız”, “Üçüncü bir harekâtı da Kıbrıslı Türklere karşı yaparız” gibi sözler edilmemişti! (Ki bu sözler bugün sosyal medya çöplüğünde Türkiyelilerin ağzında sakızdır!)
1999’da Kıbrıs’a henüz Ankara bir imam hatip okulu açmamış, mezuniyet töreninde bir kız çocuğu çıkıp siyasal İslamcı ideolojiyle toplumu aşağılamamıştı…
Arif hoca henüz “Hassiktir!” çekmemişti…
1999 bugünden iyi sayılırdı değil mi? Sayılmazdı! Farkı yoktu…
18 Ekim 1999 tarihinde web sitelerinde Kıbrıslılara edilen hakaretler manşetimizdeydi:
“Bizim paramızla yaşıyorlar, maaşları ödeniyor, emekli maaşları ödeniyor, evdeki eşyaları suya düşse Türkiye ödüyor…
KKTC’de birbirinin karısı ile cinsel ilişki yaşamak çok normal, öğrencilerle yatıp kalkan yüzlerce kadın var, tamamen iğrençleşmiş bir cinsel ilişki ortamı…
Burası sadece bir askeri ada haline getirilmeli…
Araştırmalara göre konuşma stilleri, dil yapıları, genleri, Türk genleri ile uyuşmamakta, tamamen Rum kökenli insanlardan kurulu… KKTC’nin yerlisi Türkçe konuştu ama Türk olamadı…”
2020 yılında Türkiyelilerden işittiğimiz kin ve nefret dolu sözlerin “sade” haliydi 1999’daki, bugün küfürler şenlenmiş durumda!
Kemalist-İslamcı, Eski-Yeni Türkiye, 1999-2020 farketmez…
Kin ve nefret söylemi aynı, sadece içeriği zenginleşti hakaretlerin!
Kimse kimseyi kandırmasın, Kıbrıslılara yönelik her hakaret kampanyasından sonra işgalin işbirlikçisi KKTC solcuları, “Türkiye AKP ve MHP’den ibaret değil” deyip duruyor. 1999’da bize kin ve nefret kusulurken AKP henüz kurulmamıştı bile…
Türkçü faşizmin kurucusu Nihal Atsız, “Kinimiz dinimizdir” der. Bizim yaşadığımız bundan ibarettir!
(4 Eylül 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)