Ganimetçi Apo, Kemal Yamak Paşa, Maraş’ın statüsü ve Kıbrıslı Türklerin statüsüzlüğü

Aziz Şah – Maraş üstüne nice şairane sözler söylendi bugüne kadar…

Maraş üstüne nice BM Güvenlik Konseyi kararları alındı…

Maraş üstüne nice diplomatik hamleler yapıldı…

Maraş üstüne nice tokmak vuruldu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde…

Hiçbiri ama hiçbiri “Ganimetçi Apo” kadar açık sözlü olamadı…

Vanlı Apo anlatıyor:

“Biz buraya göçmen gelmedik. 1975’te önce ağabeyimle birlikte gezmeye geldik. 16-17 yaşlarında, hızlı olduğumuz dönemler… Bizim paramız bitti… Dönüş paramız bitti… Bir kişi dönecek kadar paramız var… Birimiz Türkiye’ye dönecek, para getirecek de geri döneceğiz. Ağabeyim giderken sınıf arkadaşımla karşılaştım. ‘Haydi, gel, ganimete gidelim’ dedi. Ganimetin ne olduğunu bilmiyorum. Nedir dedim? İşte dedi, kapalı bölge Maraş (Varosha) var dedi. Gâvurlar eşyalarını bırakmış. Tamam dedim, gidelim. 3 gün gittik biz ganimete. Bu 3 gün içinde ben 6 bin lira para yaptım. Sene 1975, 6 bin lira çok güzel bir para… Bu defa gümüşlük aldım, hediyelik aldım. Valizi doldurdum, Türkiye’ye hediye götüreceğim. Tam memleketimize 25 kilometre kala (ben Tatvan doğumluyum) ağabeyime dedim, ‘Şimdi soracaklar bize bu kadar parayı nerede buldunuz? Bu hediyeleri nereden getirdiniz diyecekler’… Çalıştık desek, Tatvan’ın yarısı kalkıp gelecek Kıbrıs’a. En iyisi ‘Çalışıyoruz, izin aldık, patron da bunları hediye verdi’ diyelim dedik… Bu yalanla annemi kandırdık, getirdik buraya ve göçmen olduk… Vatandaş ettiler bizi. O zamanlar neredeyse sokakta kimi tutsalar vatandaş yapıyorlardı. İhtiyaçları vardı”…

Maraş soygunundan zengin oldu “Ganimetçi Apo”…

Üstüne de “Kimi tutsalar vatandaş yapıyorlardı”…

Vatandaş oldu Apo…

Üstüne de “göçmen” dediler Ganimetçi Apo’ya, “göçmen” kelimesi utandı bu durumdan. İşgalci yerleşiklere “göçmen” diyenler ise utanmadı…

***

Ganimetçi Apo’nun Kıbrıs’a geldiği günlerdi…

Kemal Yamak Paşa 1975’te Kıbrıs’a ayak basar…

Kıbrıs’a ayak bastıktan sonra Maraş’a epey bir kafası takılır “neden kapalıdır” diye…

Çünkü Maraş bir genelkurmay meselesidir… 

Yamak Paşa Genelkurmay Özel Harp Dairesi Başkanlığı’nda, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı’nda, Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı’nda, Ege Ordusu’nda, 7. Kolordu’da, Doğu Yurtiçi Bölge’de, 4. Zırhlı Tugay Komutanlığı’nda görev almıştır…

Tam bir Paşa’dır Kemal Yamak ama “Maraş neden kapalıdır”, o da çözemedi!

Paşa yazıyor:

“Önce harekat sırasında devletler hukuku (uluslararası hukuk) açısından Maraş’ın, Girne ve Omorfo’yla ne farkı vardı da, böyle özel bir statü oluşmuştu?

Hiçbir farkı yoktu.

Öyleyse neden, kimin emriyle veya kimin kararıyla bu statü oluşmuş ve şehir böyle kalmıştı?

Tümende ve daha sonraki araştırmalarıma göre kolorduda, o anda verilmiş bu konuda hiçbir emir ve talimat yoktu.

Acaba Rumlar burayı neden alelacele terk etmişlerdi.

Sofrası kurulu, tabağında yemeği yarım kalmış evler vardı.

Her şey olduğu gibi bırakılıp gidilmişti.

Acaba o zamanki Magosa kaymakamı veya valisi olan Rum yönetici gelse ve Türk komutanına, ‘Biz gerçeği görüyor ve yönetiminizi kabul ediyoruz. Bütün emirlerinize uymaya hazırız. Lütfen katliam ve yağma olmasın. Sizden istediğimiz tek şey bir güvencedir’ dese ve halkı kalmaya ikna etse durum ne olabilirdi?

Acaba bu statünün oluşmasında bölgede kalmış olan birkaç Barış Gücü gözetleme postasının rolü olmuş muydu?

Yoksa boşaltılmış şehri yağma ve tahripten korumak için alınan güvenlik önlemleri, konulan yasaklar ve uygulamada gösterilen titizlik mi burada bir boş ve yasak şehir oluşturmuştu?

Bazıları Maraş’taki üçüncü devletlere ait yapı ve tesislerin çokluğunun buna neden olduğunu söylüyordu. Girne’de de bunlardan yok muydu?

Bütün bu sorulara cevap arıyor ve bulamıyordum.”

***

Tabakta kalan yemeği, sofrasını öylece bırakıp kaçan yerlileri biliyor Paşa ama “Maraş’ın yağmadan korumak için mi?” kapatıldığını soruyor…

Ganimetçi Apo’ya sor Yamak Paşa o “güvenlik önlemleri”ni ve “gösterilen titizlik”i…

Yağma bittikten sonra kapatılmış bir şehri “yağmadan korumak için mi kapattılar” diye, Paşa cevap arıyor…

Askeri gemilere doldurulup götürülen ganimetten Paşa’nın zaten haberi yok…

En önemlisi ise Rum kaymakamı veya valisi gelip “Lütfen katliam ve yağma olmasın” dese diyor…

Nasıl bir cümledir ve nasıl bir bilinçaltıdır bu?

“Lütfen katliam ve yağma yapmayınız!”

Yoruma bile gerek bırakmıyor Paşa’nın satırları…

***

Paşa devam ediyor:

“Başlangıçta savaş şartları içinde oluşmuş bu durum nasıl olmuş da, Maraş hakkında Barış Gücü ve Birleşmiş Milletler’i söz sahibi yapmış, iskan edilemez ve iskana açılamaz hale getirmişti?

Orduevine ses çıkarılmıyor, fakat bir tek binanın bile iskanına kıyamet koparılıyordu”…

Evet, Paşa Maraş’ın içindeki askeri orduevini kastediyor…

“Bu sorulara uzun süre cevap aradıktan sonra ulaşabildiğim sonuç doğru olmasa da şöyleydi:

Şehirde yağma ve tahribata mani olmak için alınan tedbirler tecridi sağlamış; yasak şehri oluşturmuş…

Gerçek şu ki, Maraş’a yazık edilmişti. Büyük bir koz müzakerelerde sonuç için kullanılmamış ve adeta bir avans ve peşin ödeme gibi görülmeye başlanmıştı”…

Paşa’nın iddiası, pencerelerin çerçevelerine kadar varan ganimet yağması ve talan bittikten sonra Türk ordusu şehri “yağma ve tahribata mani olmak için” tecrit etti…

Zaten Paşa da söylüyor: “Ulaşabildiğim sonuç doğru olmasa da”…

Kendisi de inanmıyor bu söylediğine!

Devam ediyor Paşa anlatmaya:

“Hayalet şehrin tahliyesi de pek çok ve ayrı nitelikte sorunlar içermişti.

Çoğu potansiyel suçlu durumunda bulunan, kötü niyetli kişilerin Magosa’ya gelmeleriyle hırsızlıklar başlamış, alınan sert önlemler etkili olamamıştır.

Çünkü kolordu komutanlığının yasak bölge olarak ilan ettiği ve bir tümenine beklettiği Maraş için, kolordu mahkemesi suçluları yargılamaya başlarken, Maraş’ın yasak bölge olamayacağı kararını vermiş, sebep olarak da oranın yasak bölge kabul edilebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararının olması gerektiği ifade edilmişti.

Bu nedenle, içerde yakalananlar bu yönden cezalandırılmamaktaydı.

Konu Kıbrıs yönetimi bakımından da değişik bir şekle bürünmüştü. Onlar da Maraş’ı yasak bölge sayamıyorlar, kolorduyu kendi kanunları dışında tuttuklarından, onların yakaladığı suçlular için kendilerini yetkili görmüyorlardı.”

Anlaşılacağı üzere tek çıplak gerçek, Paşa’nın yazdığı üzere Maraş’tan doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi sorumludur.

“Yasak bölge” kabul edilebilmesi için TBMM’nin kararının olması gerekirdi…

***

Paşa devam ediyor yazmaya:

“Bir gün Sayın Denktaş’a dedim ki:

Önceden ilgililere iletsek veya Rumlara duyurup ‘Sudan sebeplerle bir daha Birleşmiş Milletler’e giderseniz, her gidişinizde Maraş’ta bir mahalleyi iskana açacağız’ desek ve bunu bir defa uygulasak, bu aleyhte girişimlerin önünü kesebiliriz, ne dersiniz? Durmazlarsa, biz de Maraş’ı açacak bir anahtar bulmuş oluruz.”

Denktaş Paşa’nın bu çılgın projesi karşısında güldü…

“Gülmüş ve ‘keşke yapabilsek’ demişti”…

Zamanında hukukçu Zaim Necatigil bile uyarmıştı…

Maraş iddia edildiği gibi vakıf malı olsa bile “konut hakkı” ile “peaceful enjoyment of possessions” (malların müdahalesiz kullanım hakkı) kutsaldır…

AİHM cezalandırır!

Paşa’nın “Sofrası kurulu, tabağında yemeği yarım kalmış evler vardı” dediği Maraş’ın bazı binalarının öğrenci yurtları olarak kullanılacağı ve kısıtlı olarak yerleşime açılacağı haberleri üzerine BM Güvenlik Konseyi acil olarak toplandı…

Sonra da 1993’ten 1994’e kadar Maraş müzakereleri sürdü…

Maraş müzakerelerine karşı çıkan UBP bölündü, DP kuruldu…

Sonra da CTP-DP koalisyonu doğurtuldu…

En sonunda da DP CTP’ye kazık atarak UBP ile mecliste federasyona karşı karar aldı…

Maraş’ta bir mahallenin iskana açılacağı haberi üzerine bile BM Güvenlik Konseyi toplandı…

Filistin’de katliam olduğunda toplanmaya üşenen Güvenlik Konseyi’nin Maraş için bu şekilde toplanması ne kadar emperyalist ikiyüzlülük olsa da Paşa’nın çözemediği “Maraş neden kapatıldı” sırrının bir parçasıdır…

Türkiye bu bölgenin özel statüsünü korumak, iskana açmamakla yükümlüdür.

***

Gelgelelim 46 sene sonra, Türkiye Cumhuriyeti devleti Maraş’ın “askeri bölge” statüsüne dokunmadan sivillerin dolaşımına açtı, mesai saatlerinde muhaceret kuralları çerçevesinde…

Yabancı bir ülke toprağına girer gibi girip gezebilirsiniz şimdilik…

Filistin’de katliam olduğunda toplanmayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Maraş için yeniden toplandı…

Güvenlik Konseyi “Maraş 1974’teki yasal sahipleri ve sakinleri dışında yerleşime açılamaz” kararını tekrar etti: Karar 550 (1984) ve Karar 789 (1992) dahil olmak üzere önceki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarında belirtildiği gibi Maraş’ın (Varosha) statüsünü yeniden teyit etti.

Buna karşılık Türkiye Dışişleri Bakanlığı da yaptığı açıklamada “Bölgenin statüsünde bir değişiklik yapılmamaktadır” dedi…

Maraş’ın statüsü değişmedi… Sadece kıyı şeridine geceden sabaha katran döküldü, kontrol noktası (muhaceret) yapıldı…

İşin acı tarafı Maraş’ın bile bir statüsü vardır ama Kıbrıslı Türklerin bir statüsü dahi yoktur!

***

Denktaş, İsmet Kotak ve Hakkı Atun…

Biri “toplum lideri”ydi, diğeri “Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin İskân ve Rehabilitasyondan Sorumlu ilk Bakanı”ydı, öteki de “yerleşiklerin yerleştirilmesinden sorumlu bakan müsteşarı” olarak nüfus taşıma ve demografi mühendisliğinin ilk düğümünü attı…

İsmet Kotak anlatıyor nasıl yasadışı nüfus taşıyıp Kıbrıs Türk toplumunu statüsüzleştirdiklerini:

“Gazimağusa’ya gemilerle gece getirirdik göçmenleri, onu da söyleyeyim. Gece gelirdi gemiler. Çünkü Barış Gücü surlar üzerinde nöbet tutuyordu”…

“Dolayısıyla, onlar resim çekmesin diye –o zaman gece görüşü diye bir şey yoktu biliyorsunuz- biz bunları gündüz değil, geceleyin getirirdik”…

“İki feribot aynı anda dayanıyor limana. Biz otobüslerimizi hazırlıyorduk ve yıldırım süratiyle bunları alıyoruz ve bilinmeyen istikamete hareket ediyorlar tabii”…

O gün bugündür Kıbrıs, İsmet Kotak’ın dediği gibi “bilinmeyen bir istikamete” doğru yol alıyor…

Anlatıyor Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin İskân ve Rehabilitasyondan Sorumlu ilk bakanı:

“Gelenleri limanda karşılıyoruz, evvela geminin içinde bir ‘Hoş geldin. Burayı vatan yapmak sizin göreviniz’ şeklindeki konuşmalar”…

Merak ediyor insan, bu milliyetçi baylar için Kıbrıs o güne kadar “vatan” değil miydi?

O gün bugündür arsa oldu “vatan” da haberleri yok!

“… feribottan inerken muhtara sorarım, ‘Kaç, sayı kaç?’ derim. ‘Biz Kıbrıs’a nüfus istiyoruz kardeşim’ derim”…

-“Kaç, sayı kaç?”…

-“Biz Kıbrıs’a nüfus istiyoruz kardeşim”…

Diye diye…

İşte böyle vatandaş yaptılar “Ganimetçi Apo”yu…

İşte böyle statüsüzleştirdiler Kıbrıs Türk toplumunu…

***

Hakkı Atun da Maraş üstüne konuştu…

Söz, yetki, karar Genelkurmay’ındır dedi…

Maraş’ın düğümü Ankara’daki Genelkurmay’da atıldı:

“KKTC’nin ilanının ardından, İskan Bakanlığı’na ikinci kez geldiğimde, benden önce Eşber Serakıncı’nın döneminde, Eşref Bitlis Paşa da Tümen Komutanı’ydı, Kapalı Maraş’ın bir kısmı açıldı, bir mahalle açıldı, içine de insanlar yerleştirildi. O günün Kolordu Komutanı, benim İskan Bakanlığı dönemimde, Türkiye Genelkurmay’dan gelen talimat gereğince, bu bölgeyi tekrar kapattık. O yerleşime açılan mahalleyi yeniden kapatmak zorunda kaldık. Genelkurmay siyasi bir gerekçeyle sanırım, talimat verdi. İnsanları bu mahallerden çıkartırken de çok tedirgin ettik, söz verdik, İskan Bakanlığı dönemimde beni çok üzen bir durumdu”…

Evet, sevgili okur…

Maraş’ın bile bir statüsü vardır ama Kıbrıslı Türklerin bir statüsü yoktur.

(Kaynaklar: Kemal Yamak, Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler, Doğan Kitap; Hatice Kurtuluş ve Semra Purkıs, Kuzey Kıbrıs’ta Türkiyeli Göçmenler, Türkiye İş Bankası Yayınları)

(11 Ekim 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author