Aziz Şah – “En fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı” demişti Nâzım…
Dağyolu felaketinde taş ocağı kamyonunun altında kalan canları hatırlamak zül mü geliyor artık?
Ciklos felaketinin üstünden 2 sene geçti…
Topu topu 2 sene, 20 değil!
Hatırlarmış gibi yaparak olmuyor zaten…
“Mış” gibi yaparak olmuyor…
Hatırlayan hesap sorar!
Unutulmaması gereken trajediler Nâzım’ın dediği gibi en fazla bir yıl yer tutar demek hafızada…
İstediğinde fil, istediğinde balık hafızalı olan bu ahali, unuttu bir sonraki felakete kadar…
Biz hafızanın zangocu gibi elimizde çanla, sırtımızda kamburumuzla hatırlatmaya devam edeceğiz. Çünkü şeytan azapta gerek…
Mesele Ciklos ya da Dağyolu’ndan ötedir. Tam olarak bir sistem otopsisidir bu vakalar…
Bir yol 30 senede bitirilemez mi?
1988’de imzalanan protokolden beridir nicelerini zengin eden Lefkoşa-Girne yolu şantiyesi! Evet, orası bir yol değildir. Şantiyedir…
Kurulup bozulan bir şantiye…
Ankara’da her ihaleye çıkıldığında birilerinin cebini dolduran ama bir türlü bitmeyen bir şantiye…
Yol dediğin bir yere varır. Lefkoşa-Girne yolu ise Ankara’da bir kasaya varır!
Birilerinin kasasını dolduran şantiye olan Lefkoşa-Girne yolu 30 senedir bir türlü bitmedi çünkü ihalesine Ankara’da çıkıldı…
Ezberlediniz artık, o kadar çok yazdık ki bu cümleyi: İhalelere Ankara’da çıkılır…
O zaman meclise, hükümete, bakana, müsteşara ne gerek var?
Ciklos raporunda sel felaketinin “mühendis hatası sonucu” olduğu yazıyor. Fakat “ihale şartnamesi”, “proje” ve “proje mühendisi”nin kim olduğu bilinmiyor. Çünkü proje bir TC Karayolları projesi olarak geçiyor!
30 senedir bitmedi Lefkoşa-Girne yolu çünkü TC Karayolları tarafından yapıldı.
Ciklos felaketinden sonra ortaya çıktı ki Dağyolu’nun da projesi ve mühendisi ortada yok!
Bu durum o kadar normal kabul edilmiş olacak ki, “Hangi projenin mühendisi, projesi, vizesi var ki” sözünü duyabilirsiniz konunun içinden gelen bir bürokrattan, mühendisten, müteahhitten…
Unutulan Ciklos ve Dağyolu felaketleri Kıbrıs’taki TC sömürge idaresinin çamurlu sudaki yansımasıdır…
Ciklos raporunda “Sözleşme çerçevesinde yapılan yollarda fiili kontrollüğün TC Karayolları tarafından yapıldığı, bizim Karayolları Dairesi’nin teknik anlamda fiili kontrollüğü bulunmadığı, idari noktada görevleri olduğu, ancak görüş ve taleplerini gerek proje gerekse de yapım aşamasında bilgiye getirmek suretiyle değişiklik talep edebildiği” ifade ediliyor.
Çünkü -daha önce defalarca yazdığım üzere- TC Karayolları ile KKTC arasında imzalanmış protokol ile bütün egemenlik TC Karayolları Müdürlüğüne devredilmiştir.
Ciklos raporunda da “1988 yılında imzalanan KKTC Bayındırlık Ulaştırma Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı ile TC Karayolları Genel Müdürlüğü Arasında Yardım ve İşbirliği Sözleşmesi” denilerek bu durum hatırlatılıyor.
Sömürgeler protokoller/kararnameler ile yönetilir. İmzalanan her protokol bir esaret belgesidir…
Ciklos’ta çamur deryasında boğularak ölen dört gencimizin eceli sömürgeci düzeniniz olmuştur!
“İrade” kelimesini kullana kullana sirk maymununa çevirdiler…
1988’de Kıbrıs’taki karayollarının egemenliğini TC Karayolları Müdürlüğüne devrederken “irade” mi vardı?
Ciklos, sömürge rejimi ve “Mış gibi yapan” toplumsal muhalefetin sefaletinin aynasıdır.
İşgal rejimine demokrasiymiş gibi, askeri idare sivilmiş gibi, askeri harekât barış ve özgürlük getirmiş gibi; sömürge rejimi yokmuş, protokollerle idare edilmiyormuşuz, KKTC devletmiş gibi yapan; “Mış” gibi yaparak bir yere varacağını sanan suçluların, “Suçlu kim?” diye saplanıp kaldığı yerdir Ciklos!
(8 Aralık 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)