Aziz Şah – Senelerce tartıştılar…
-Kıbrıs’ta cemaat mi var, toplum mu?
-Halk olmanın kriterleri nelerdir?
-Kıbrıs’ta iki toplum, bir halk mı var? İki halk bir ulus mu var?
Lenin’in “kendi kaderini tayin hakkı”na göre Kıbrıs’ta ayrılma hakkı var mı? Kıbrıslılar birbirlerinden ayrılıp anavatanları ile birleşirse bu caiz mi?
Tartışıp durdular…
Hatta, Denktaş kendine Lenin okumuş danışmanlar tuttu. Dönekleri paraya boğdu. Sağdan ve soldan ayrılıkçıları KKTC potasında eritti…
Bunların tartışılması gerekiyordu. Ama bir tartışmanın nasıl ve ne amaçla yürütüldüğü önemlidir…
Kıbrıs’taki işgal düzeni, sömürge idaresi, askeri rejim-BEY idaresi ve Üst Koordinasyon Kurulu konuşulmadı, sadece içi boş bir “kimlik” tartışması yapıldı. Bu tartışma Kıbrıslılara bir kimlik kazandırmadı, tam aksine kimliksizleştirdi…
“Kimlik” işgale karşı mücadele ederek kazanılırdı, işgal bile konuşulmadan “Kıbrıslı Türk bitişik mi yazılır, ayrı mı?” diye tartışıldı.
“Kıbrıs Türkü mü diyelim, Kıbrıslı Türk mü, Kıbrıslıtürk mü?” diye tartışılıp duruldu…
“Kıbrıs Türkü dedik diyelim; Kıbrıs Türk halkı mı, toplumumu mu diyeceğiz şimdi?”
Hade gel da çık işin içinden…
Geçenlerde bir sohbette bir dost sordu:
-Kıbrıs’ta halk-toplum tartışmasına ne diyorsun, ne var bizde, dedi…
-“Ahali” dedim. 1960’taki “cemaat” rütbemizi de yitirdik artık.
Ahaliyiz!
***
Gerekli bir tartışma olan “kimlik” tartışması saçma sapan bir şekilde yürütülüp, ayrılıkçı-ilhakçı Taksim ideolojisine hizmet edince “sol”un köküne kezzap suyu döküldü.
“Kıbrıs Türkü mü Kıbrıslıtürk mü diyelim?” tartışmasının sonucunda “Kıbrıs Türk halkı” demeye karar verenler son zamanlarda “Kıbrıs Türk halkı”nı tanımlamaya çalışıyor.
“Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan herkes Kıbrıs Türk halkıdır” diyorlar.
Yani Erhan Arıklı’nın “8.000 kişi vatandaş olmayı bekliyor” dediği güruh ile Tufan Erhürman’ın “30 senelikten başlayalım 10 sene kalana kadar herkesi vatandaş yapalım” dediği on binlerden oluşan kalabalığın hepsi “Kıbrıs Türk halkı”dır…
“Norveç’te 10 sene kalınca vatandaş olur musunuz ya da yabancı bir ülkede yaşamak için illa vatandaş olmaya gerek var mı? Nedir bu vatandaş olma ısrarı?” diye sormayacağım…
Çünkü Erhan Arıklı da 8.000 kişinin vatandaşlığını gündeme getirirken, Tufan Erhürman da 30 senelikten 10 sene kalana kadar herkesi vatandaş yapalım derken, taşıma nüfusun işgalin ta kendisi olduğunu çok iyi bilir.
“İrade gaspı” denilen şey AKP-MHP’lilerin köyleri gezip para dağıtması değildir, 1974’ten beridir taşınan nüfustur.
Kıbrıs’ın bağımsızlığını savunmayı “Kıbrıslılık nostaljisi” sayan liberal eşekler oldukça, “irade” dedikleri de eşek osurmasından başka bir şey değildir!
“Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan herkes Kıbrıs Türk halkıdır” diyen işgalin işbirlikçisi sahte solcular da çok iyi bilir işgalcinin yürüttüğü kansız soykırımı. Sonra da “müdahale değil irade” ve “biat değil özgürlük” diye bağırırlar…
“İrade” denilen paçavraya dönmüş toz bezinin üzerinde ayaklarını temizleyen işgalci güruhu “Kıbrıs Türk halkı” diye tanımladıktan sonra müdahaleden mi şikayet edersiniz?
İşgal edilmiş toprağı kolonileştirmek için taşınan nüfusu “Kıbrıs Türk halkı” diye savunacak kadar aşağılıklaşanların iradesi işte böyle sirk maymunu olur. Muz verin yesin…
Sizi gidi muz kabukları sizi…
(10 Aralık 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)