
Aziz Şah – Türkiye’ye Avrupa’dan yaptırım çıkmadı…
Selahattin Demirtaş’ın hapiste olduğu Türkiye’ye yaptırım çıkmadı…
Hatta Kürt vatandaşlarını helikopterden atan Türkiye’ye yaptırım çıkmadı…
Adil yargılanma talebi için açlık grevinde Ebru Timtik ve İbrahim Gökçek’in öldüğü hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Robert Spano Türkiye’ye geldi, Erdoğan’ın sarayında el pençe divan durdu, sonra da Kenan Evren’e fahri hukuk doktorası veren İstanbul Üniversitesi’nden fahri doktora aldı…
Siyasete günlük demeçler üzerinden bakarsanız çıkamazsınız işin içinden…
Türk-Alman ilişkilerine bakacaksanız 1870’lere, 1930’lara, 1980 darbesine, 1990’ların mafya-devlet-kontrgerilla ilişkilerine bakın…
12 Eylül darbesine ABD’den sonra en çok destek veren Almanya’ydı!
1930’larda olduğu gibi 1980-90’larda da ülkücü faşist hareketin kıblesi Almanya’ydı!
Sivas katliamı sanıkları Almanya’da huzurlu bir ömür geçirdiler!
Türkiye’nin batı kentlerindeki sanayinin omurgası Alman’dır!
Türkiye’de binlerce Alman şirketi var…
Türkiye’de Alman sivil toplum örgütleri ve vakıfları kökleşmiştir…
Alman bankalarının verdiği krediler Türk ekonomisi için hayati öneme sahiptir. O kredilerin geri ödenebilmesi de Alman bankaları için…
Demem o ki Türkiye’deki insan hakları ihlallerine bakıp AB’nin yaptırım uygulamasını beklemek saflık olur…
Hatta Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de bir ileri iki geri yalpalaması Almanya’nın hoşuna bile gider. Çünkü Akdeniz’de -daha önce defalarca yazdığım gibi- Alman-Fransız çatışması vardır…
Avrupa Birliği bir ulus devletler topluluğudur.
Liberallerin küreselleşme ve çok kültürlülük masalının gerçek hayatta bir karşılığı yoktur. Sermaye yine ulusaldır. Alman sermayesini Alman ulus devleti, Fransız sermayesini Fransız ulus devleti temsil eder. Adının “Avrupa Birliği” olması sermaye ilişkilerini ortadan kaldırmaz, tam aksine çelişkilerin derinleşmesine neden olur…
Küreselleşme, Avrupalılık, çok kültürlülük ulusal sermayenin müsaade ettiği yere kadardır.
Avrupalılar oturup ortak bir karar alamazlar. Bunun sebebi de AB kurumlarının hantal olması değildir. Ulusların arasındaki eşitsizlik aralarındaki eşit olmayan mübadeleye dayanır. Almanya’nın ürettiği değer ile Yunanistan’ın ürettiği değer eşit olmadığına göre eşit değildirler. Ortak karar alamazlar. Bu çatışmalar kültürel farklılıkla açıklanamaz. Çok kültürlülük-Avrupalılık-küreselleşme bu duvara toslar işte.
Ulus devlet tek bir koşulda ortadan kalkar: Sosyalizm.
Bütün insanlık tarihinde adında coğrafi veya etnik belirleyici olmayan tek devlet Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği idi. Geriye kalan bütün devletler ya bir coğrafyayı ya da milliyeti temsil eder.
Altı boş küreselleşme, çok kültürlülük ve Avrupalılık söylemleriyle eşitsizlikler ortadan kalkmaz. Tam aksine örtülür.
AB’yi yeterince Avrupalı olmamakla eleştiren sömürge aydınları hayali bir Avrupalı kimliği yarattılar…
Avrupa demek sömürgeleştirme ve soykırımlarla biriktirilen zenginlikten yaratılan emperyalist düzen demektir. AB’yi eleştirirken “Avrupa değerleri”nden bahsetmek tarih bilmezliktir sadece!
Türkiye’deki insan hakları ihlalleri Avrupa için bir yaptırım nedeni değildir. Eğer insan hakları mesele olsaydı önce AİHM başkanı Robert Spano Erdoğan’ın huzurunda el pençe divan durmazdı…
AB açısından Akdeniz ise ayrı bir mesele. Lâkin 800 binlik Kıbrıs için 85 milyonluk pazarın kalbini mi kıracaklar?
Spiegel dergisi dün yazdı: Thyssenkrupp TC’ye 6 adet denizaltı teslim edecekmiş. Buna Yeşiller itiraz ediyor. Suudi Arabistan’a tüm itirazlara rağmen silahlar teslim edildiğine göre Türkiye’ye de denizaltılar verilir herhalde…
Akdeniz’de yüzecek bu denizaltıların birine Alman paşası “Osmanlı Genelkurmay Başkanı” Liman von Sanders’in adı verilmeli muhakkak…
(15 Aralık 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)