Şener Levent – Yirmi yıl önce Sarayönü’ndeki polis karakolunda hücreye tıkıldığım zaman polisin içinde olağanüstü bir hal vardı…
Beni hücreye kadar götüren bir polis şöyle dedi bana:
-Burada kimse senin kılına bile dokunamaz. Dokunmaya kalkarlarsa ayaklanma olur… Polisin yarısı senden yana…
Zaman zaman hücre vardiyasına giren başka bir polis ise, yasak olmasına rağmen her nöbette bir paket sigara ile çakmak veriyordu bana…
Vardiyadan ayrılırken kalan sigara ile çakmağı geri veriyordum ona…
Başka bir polis de gelip sordu bir gün:
-Yıkanmak ister misin?
-Su yok ki, dedim…
-Sen karışma, ben getiririm, dedi…
-Dert açacaksın başına..
Aldırmadı, gidip birkaç kova su ve sabun getirdi…
***
Mahkemeye ilk çıkışımızda salonda sanık kutusuna girdik…
Yargıç Emine Dizdarlı bunu görünce,
-Çıkın ordan, dedi, siz sanık değilsiniz henüz, zanlısınız sadece…
***
Bir gün gazeteye hiç tanımadığım ve ilk defa gördüğüm bir adam geldi…
Gazetemize haciz geldiği günlerdi… Hacizciler her şeyimizi alıp gitmişlerdi…
Adam,
-Size yardım etmek istiyorum, dedi, ama ben neye ihtiyacınız olduğunu bilmiyorum…
Teşekkür ettim…
Bu manevi desteğiniz de bize yeter, dedim…
Aldırmadı, cebinden bir çek defteri çıkarıp yazdı, imzaladı, masama bıraktı, bakmaya utandım… Kahve teklifimi de nezaketle reddetti…
Kapıya kadar geçirdikten sonra, dönünce baktım…
Bin sterlinlik bir çek yazmıştı…
***
Bir gün de orta yaşlı bir Amerikalı geldi…
Kendini tanıttı…
Yazarmış, birkaç yıldan beri buralardaymış, kitap yazıyormuş…
Gazetemizin yayınlarını izlemiş ve çok beğenmiş…
-Adadan ayrılıyorum, ama bilgisayarımı size armağan etmek isterim, dedi…
Bıraktı bilgisayarını ve gitti…
***
Köylerimizden birinde bir kız yaşardı…
Hiç tanımadığımız birisi…
Marketi vardı köyde babasının…
Bizim gazeteyi de satardı…
Kız her gün market kapanırken bizim gazeteden kalan iadeleri standdan toplar, saklar ve gazetelerin tümü de satılmış gibi, babasına ödetirdi…
***
2002 yılında Merkezi Cezaevine konduğumda, ikinci gün hapisane müdürü koğuşta yanıma geldi…
-Şener, burada dikkatli ol, sana bir şey yapmasınlar, dedi…
-Neden, öyle bir tehlike mi var, dedim…
-Bilirsin işte, dedi… Buradaki çoğunluk Türkiyeli… E senin gazetenin durumu da malum… Türkiye’ye karşı…
Yürüdü gitti…
Cezaevindeki Türkiyeli mahkumlar haber aldılar bunu…
Ertesi gün toplanarak müdürlüğe gittiler…
Ve dediler ki:
-Bu hapisanede Şener Levent’e bir zarar gelirse, hapisaneyi yakarız!
***
Türkiye’nin ünlü TV programcılarından birinden canlı yayın için davet aldım bir gün…
Dört kişi olacaktık yayında, biri de Rauf Denktaş’tı…
Yurtdışına çıkış yasağım vardı… Mahkemeye başvurup yasağı bir günlüğüne kaldırmalarını istedim…
Mahkemede sabahtan akşama toplantı yapıldı bunun için…
Bir ara bazı yargıçlarla sohbet ettim koridorda…
Şöyle dediler:
-Sana izin verelim, ancak git ve gelme… Önümüzde pek çok davan var senin… Biz bunlara bakmak istemeyiz… Sen de kurtul, biz de kurtulalım… Sana maddi katkıda da bulunuruz bunun için…
O gün izin verdiler bana…
Ama gazeteye dönene kadar benim program Türkiye’de iptal edildi…
Buradaki “etkili çevreler” yapacağını yapmıştı…
***
2003’te kapılar açıldı, ama ben geçemiyordum güneye… Bir kere geçtim basın kartıyla ve gidip Dünya Dinler Formu’nun bana verdiği barış ödülünü aldım, ama bu olaydan sonra basın kartı ile geçişi de yasakladılar…
Kimliklerim hala polisteydi…
Güneydeki Kıbrıslırum gazeteci ile siyasiler Ledra Kapısında büyük bir gösteri düzenledi benim için…
Pankartlı eylem…
Kuzeydeki yönetimin haklarımı bana teslim etmesini istediler…
Bu eylemden bir gün sonra polisten beni aradılar ve “gel kimliklerini al” dediler…
***
Karikatür davasında karşısına çıkarıldığımız ilk yargıç Tacan Reynar’dı…
O gün savcı ithamını okudu mahkemede…
Tacan daha sonra istifa eti ve bu davada bizim yanımıza geçti, savunma avukatımız oldu…
***
22 Ocak 2018’deki linç sırasında hayatımızı kurtaran Polis Komutanı Ali Savaş Altan oldu…
“Müdahale edilmeyecek” talimatını çiğneyip hayatımızı kurtardığı için cezalandırıldı ve açığa alındı…
***
Gazetemizin 23. yılını kutluyoruz…
Bunlar 23 yılda beni en çok etkileyen olaylardan birkaçı…
Dün Ersin Tatar ve Ersan Saner de kutladı bizi…
Mustafa Akıncı beş yıl boyunca bunu bir kere bile yapmamıştı…
(16 Aralık 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)
*İlk sayı, 17 Eylül 1997