Şener Levent – Ne zaman savaş mağduru Kıbrıslırumların acılarını yazsam, hep aynı yorumlarla karşılaşırım toplumumuzda…
Son yazdığım tecavüz yazılarından sonra da öyle…
Aynı nakarat başlar:
-Onlar da bize yapmadı mı? Onu da yazsanıza… Neden yalnız Türklerin yaptıklarını yazıyorsunuz?
Sanki hiç yazmadım onu…
Ve sanki yalnız Türkleri kötülemek için yazıyorum yazdıklarımı…
Bunlar en art niyetli saydıklarım ve hiç insan olamayacağını düşündüklerim…
İnsan trajedilerine ırkçı mercekle bakanlar…
Savaş kurbanlarını Türk ve Rum diye ayıranlar…
Hiç yazmadım olur mu?
Okumadılarsa, bilmezlerse ne yapayım…
Yazılarımın altına yorum yapanlara durup tek tek cevap mı yazayım?
O kadar vaktim mi var benim?
Muratağa, Atlılar ve Sandallar’ı çok yazdım…
Hatta Kıbrıslırum toplumunda pek çokları tarafından hala inkar edilen ve 1974’ün en büyük katliamı olan bu katliam güneydeki hükümet tarafından resmen kabullenilmedikçe, müzakere masasına bile oturulmaması gerektiğini de yazdım…
74’te çok acı trajediler yaşandı, ama o savaşa en sert damgasını vuran kanlı olay budur…
Daha da acısı, failleri bilindiği halde yargılanmamış ve cezalandırılmamıştır…
Tıpkı diğer faillerin cezalandırılmadığı gibi…
Dohni katliamını da çok yazdım…
1963-74 arasında yaşananları da…
Köfünye-Aytotoro’daki Grivas saldırılarını da…
Yazdıklarım “Politis” gazetesinde de yayınlandı…
Ve Kıbrıslırum toplumu içinde kimse çıkıp da bana,
-Bize yapılanları neden yazmıyorsun, diye sormadı…
Bunları yazdığım için,
-Taraf tutuyorsun, demedi…
“Türkçü” demedi…
“Bize yapılanlar bunların beş beteri” de diyebilirdi…
Onu da demedi…
***
“Onlar da bize yaptı” diyenlerin somut bir olay anlatmalarını bekliyorum bana…
Onu da yazayım…
Ama anlatan yok…
Maraşlı Ksenya Hacıpavlu’nun anlattığı olay gibi bir olay…
Gypsos’taki (Akova) toplama kampında Kıbrıslırum kızların zenci köleler gibi boyunlarından birbirine bağlandığı ve seri bir şekilde iki ay boyunca tecavüze uğradığı olay gibi bir olay…
Anlatın varsa…
Yazayım…
Ben burada 74’te Kıbrıslırumlara yapılan kıyıma ve tecavüzlere dair çok hikayeler dinliyorum…
Bakın, benim yazıma yorum yazanlardan biri de yazmış…
Henüz ergen olmamış bir çocuğa tecavüze uğrayan bir Rum kadınını gösteriyorlar ve,
-Hadi sıra sende, git sen de yap, diyorlar…
Çocuk reddediyor…
Dün birisi daha anlattı…
Başka bir yerde de bir adama esir Rum kadınlarını göstererek,
-Seç istediğini ve götür yap ne istersen, demişler…
Adam suratına tükürmüş bu teklifi kendine yapanın…
Ve çekip gitmiş…
***
Bazıları da,
-Savaşta herşey olur, diye yorum yapıyorlar…
Hiç saygı duymuyorum onlara da…
İnsanlığımızı yitirmemizin bir savunusu mu bu?
Kadın çocuk demeden vuracaksın…
Genç bir kıza ailesinin gözü önünde tecavüz etmek için sıraya gireceksin…
Ve sonra da “savaş” diyeceksin ha…
Asker bile değilsin o zaman sen…
İnsan da değilsin…
Hayvansın diyemem, çünkü hayvanlar da yapmaz senin yaptığını…
Anlaşılan savaş isteyenler aç kurtlar gibi kadınlara tecavüz etmek için savaş istiyorlar…
Tıpkı bir askerin düşündüğü gibi…
Köye saldıracaklar…
Ve ağızlar sulanıyor…
-Ne yapacağız orada bulduğumuz kadınları kızları, bilir misin, diyor arkadaşına…
Savaş tamtamları çalanlar manyaklardan başka bir şey değil…
***
“Onlar da bize yaptı” diyenler, belli ki durumu eşitlemeye çalışıyorlar…
Ödeştik demek istiyorlar…
Ama 20. yüzyılın Kıbrıs’ta en büyük trajedisinin 1974 olduğunu unutuyorlar…
Kıbrıs iki kere bombalandı 20. yüzyılda…
Biri 40’lı yılarda Naziler tarafından…
Biri de Türkiye tarafından…
Türkiye iki kere bombaladı adayı…
64’te ve 74’te…
İşgal ve istilanın yıkımı hiçbir şeyle kıyaslanamaz…
Onlar da yaptı, ama biz beş beterini yaptık…
Her türlü örgüt kuruldu da bir savaş suçları komitesi ve mahkemesi kurulmadı burada…
Eğer kurulsaydı ve suçlular yargılansaydı, şimdi kimse böyle konuşamayacaktı…
Başımızdakiler hep sustu…
Ve balık baştan koktu!
(20 Aralık 2020 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)