Aziz Şah – Bir zamanlar bir Saray varmış. Saray’da bir Muktedir yaşarmış…
Kendisine “diktatör” denmesini hazzetmezmiş ama “Cesaret etseler ‘Cumhurbaşkanı istifa’ da der bunlar” dermiş…
İşte bu istibdad rejiminde Muktedir kurduğu düzene karşı çıkanları zindanlara kapattıktan ve hayatı zindan ettikten sonra, ilk iş mayın eşeği gibi önden sürüp yolu temizlettiği liberalleri düşman ilan etmiş…
Sonra sırtına bindiği “dava arkadaşları”nı düşman ilan etmiş…
En sonunda düşman ilan edecek kimse kalmayınca canı sıkılmış…
-Dava açılmadık kim kaldı, diye sorup açılmayanları dava etmeye başlamış…
Kıbrıs’ta açtırdığı davalarda istediği sonucu alamayınca Kıbrıslı gazeteci Şener Levent’e bu kez Ankara’da davalar açtırmış…
İstanbul’dan kaçıp Ege’nin sahil kasabalarına çekilenlerin de peşine düşmüş…
Nedendir bilinmez, yıllar önce ölmüş yazarlara, şairlere, gazetecilere ise hiç dava açtırmamış…
Bir gün de sarayında yaşarken karavanda yaşayan bir kadına dava açtırmış.
Osmanlı saraylarını kendine “ofis” yapmış, yetmemiş bin odalı olduğu söylenen “Külliye” yaptırmış…
Millet açlıktan kırılırken yazlık ve kışlık saray da yaptırmış, yüzen ve uçan saraylar almış…
Saraylarda yaşayan bu zat-ı muhterem kalkmış karavanda yaşayan bir kadına dava açtırmış…
Kadının adı: Mine Söğüt…
Cumhuriyet gazetesi yazarı…
Ülkenin yaşayan en iyi edebiyatçılarından biri…
Adresi kütükte “Bodrum” diye görünüyormuş…
Jandarmalar bir gün dava tebliğ etmek için kadının kapısını çalmış…
Kapı duvarmış…
“…Komutanlığımız tarafından belirtilen adreste yapılan araştırma ve soruşturmalar neticesinde Mine Söğüt isimli şahsın belirtilen adreste olmadığı, şahsın …… iletişim numarası ile iletişime geçilmiş olup şahıs İzmir ilinde olduğunu herhangi bir sabit adreste bulunmadığını karavanla gezi yaptığını bu sebeple mahkemeye katılamayacağını beyan etti…”
Tarih acımasızdır ve ironiyi sever…
Trajediler işte böyle kumpanyalara dönüşür…
Saraylar istibdad kumpanyasına dönüşür!
Sarayda otururken karavanında yaşayan kadına dava açarsanız işte böyle tarihe mal olacak, ileride tiyatrolarda konu edilecek, hatta filme çekilecek komediler çıkar ortaya…
Filmin adı bile hazır: Saray ve Karavan.
Saraydan aldığı emirle karavanın peşine düşen kolluk güçlerinin hikâyesi…
Mine Söğüt şöyle dedi bu dava üstüne:
“Davacı sarayda yaşıyor;
Davalı karavanla geziyor”…
***
Aklıma gelmişken söylemeden geçemeyeceğim: Mustafa Akıncı Silihtar’da otururken 22 Ocak saldırısı gerçekleşmeden önce bizim gazeteye de davetiyeler gönderirdi. Tabii hiç katılmadık o resepsiyonlara… O kadar çok davetiye gönderirdi ki ölmüş yazarlarımıza bile davetiyeler gönderirdi. Topluma mal olmuş aydınların öldüğünden Silihtar’ın haberi yoktu ve onlara davetiye gönderirdi…
Mine Söğüt bizim Avrupa-Afrika gazetesinin yazarı değil. Ama “Cumhuriyet” gazetesinden yazılarını alıntılayıp yayınlarız. Bir 8 Mart’ta hiç unutmam, “kadınlar günü” ya, Mine Söğüt’e de davetiye gelmişti. Gülmüştük…
Hangi yazar Kıbrıs’ta yaşar hangisi öldü, bilmez Silihtar!
***
Abdülhamid istibdadına karşı hürriyetin şiirini yazan Tevfik Fikret’i bilirsiniz…
“Yiyin efendiler yiyin, bu iştah açıcı sofra sizin, / Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!” dediği Hân-ı Yağma şiirini bilmeyeniniz yoktur…
Tevfik Fikret 1915 yılında öldü. Hân-ı Yağma şiiri ölümünden 42 sene sonra 1957’de İzmir’de bir mizah dergisinde yayınlanınca bir cumhuriyet savcısı Tevfik Fikret’i soruşturmaya çağırdı…
(8 Şubat 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)