Aziz Şah – Kıbrıs’ın kuzeyinde ardı arkası kesilmeyen eylemler olurken 20 küsur sene önce –çocuk aklımla- soruyordum neden güneyde yaprak kımıldamıyor diye. Cevabını yıllar sonra üniversite kütüphanesinde karşıma çıkan bir kitapta buldum: Kıbrıs Cumhuriyeti tripartist bir rejimdir.
Tripartizm daha çok Kuzey ve Orta Avrupa’da yaygın olan “sermaye ve emek temsilcileri ile devlet”in masaya oturarak “greve gerek kalmadan”, yani sınıf mücadelesini bastırarak kararlar aldığı rejimdir. Alman emperyalizmi bu işi daha da ileri götürerek “diyalog sendikacılığı” adı altında işbirlikçi sendikacılığı hem Avrupa’da hem dünyada yaygınlaştırmak için milyonlarca Euroluk kaynak sağladı vakıflar ve sivil toplum örgütlerine.
İşte Kıbrıs Cumhuriyeti’nde 2008 Büyük Depresyonu’na kadar yaprak kımıldamamasının sebebi kabaca buydu…
2008’de ABD’de Lehman Brothers’ın iflası ile başlayan depresyon “Avro-krizi” olarak Kıbrıs’ı vurduğu günden beridir sendika bürokrasisi geleneksel işbirlikçi tavrını sürdürse de halk ve gençlik ekmek bulamayınca Merkel’i yemek istemişti…
Çok uzun ve derin küresel bir krizin içindeyiz. 12. senesi geride kalan krize Koronavirüs de bir oyun çekti. Krizler tek bir “an”dan ibaret değildir. Dalgalanarak ilerler. Çöküşler, toparlanmalar, daralmalar, yeniden çöküşler ile ülke ülke gezer dünyayı. Koronavirüs ise toparlanmaya fırsat dahi vermiyor…
Güneyde pandeminin başından beridir eylemlerin ardı arkası kesilmedi. Hatta bir istatistik çıkarılırsa 2008 sonrasındaki iflas sırasında gerçekleşen eylemlerle at başı gideceğinden eminim.
Sorunlara verdiği tepki anlamında tipik bir Batı Avrupa ve ABD fotoğrafı veriyor güney:
Özellikle ABD’de ve Almanya’da –yani en ileri kapitalist ekonomilerde- karşılaşabileceğiniz “Koronavirüs yalandır, bizi kandırıyorlar” diyen komplo teorileri ile afyonlanmış kesimlerin sokağa dökülüp polisle çatıştığını ve “yalan haber veriyor” diye bir televizyon istasyonu merkezinin saldırıya uğradığına tanık olduk!
Almanya’da 2008 krizinden sonra faşist hareket yükselişe geçtiğinde “Lügenpresse” söylemi yaygınlaşmıştı. Faşistler ana-akım medyayı yalancılıkla suçluyordu, sokak ortasında gazetecilerin linç edilmesine varan olaylar oluyordu. 2018 yılında Almanya’nın tarihi adı “Karl Marx Şehri” olan Chemnitz ve Köthen isimli bir başka kenti faşistlerin gövde gösterileri ile sarsılmıştı. Mültecilere karşı bir linç ve katliam provası gerçekleşmişti. İşte o vakada olayları çeken kameraman da foto muhabiri de linç edilmişti. Çünkü “medya yalan yazıyor”du…
Trump’ı zaten biliyorsunuz; CNN’le laf dalaşına girmişliği ve CNN muhabirini Beyaz Saray’dan kovmuşluğu vardır.
İşin aslı, medyanın yalan yazdığı doğrudur. Hele ki Ortadoğu’dan baktığınız zaman bir yalan fabrikasıdır ana-akım medya dünyada. O yalanlarla palazlandırdılar faşist hareketi. Ama bir gün gelir ki söylediğiniz yalan sizi yutar…
Hatta Türkiye’de de benzer vakalar var. En çarpıcısı Hürriyet gazetesinin Erdoğan hakkında yaptığı haberi beğenmeyip AKP’li gençlerin 2015 yılında taş ve sopalarla saldırmasıydı…
İşte Almanya ve ABD’de “Lügenpresse” ve “Fake News” diye medyanın saldırıya uğramasına benzer genellenemeyecek ama görünür olaylar da yaşandı güneyde.
Bunlar 2008 Büyük Depresyonu sonrası dünyanın “yenilikleri”dir.
Eskiden yeniye geçerken değişmeyen ise sadece sınıf mücadelesidir.
Sokağa çıkan Rum gençliği en eski taleplerden birini haykırdı: “Polise ve silahlanmaya değil sağlığa ve eğitime bütçe” dedi…
“KKTC”de AB’den fon alarak varlığını sürdüren 5 örgüt güneydeki eylemcilere “Mücadelemiz ortaktır” diye bildiri yayınladı.
Gerçekten ortak mı?
(19 Şubat 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)