Aziz Şah – Altını üstünü çize çize yazarız bazı meseleleri ısrarla…
Meselenin “bütün”ünü görmeye ve göstermeye çalışırız…
“Çok okuma da deli olacan” diyen bir toplumda insanları bütünsel bakmaya ve düşünmeye zorlamak deveye hendek atlatmak gibi bir şey…
Kendi kendinize yazıp bir çekmeceye atıyorsanız sıkıntı değil tabii. Ama günlük gazetede yazıyorsanız anlaşılmayı dert edersiniz.
Şener Levent’in yazdığı gibi ezici çoğunluğun okuma alışkanlığı olmadığı gibi bir yazarı düzenli takip edip okuma alışkanlıkları da yok.
Senelerdir Filistin meselesini yazıp dururum Kıbrıslıya yazabileceğim kadar, detaya ve derine girmeden.
O kadar çok tepki aldım ki Filistin’i yazdığım için. O kadar çok “bize ne?” lafını duydum ki…
Yazdığım kadar da yazmadıklarım var Filistin hakkında, çünkü ilgi çekmiyor! Yazmadıklarım vicdan azabı oldu sadece bende…
Yaklaşık bir ay önce dünyadan Filistin’e bir haber gitti…
Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) işgal altındaki Filistin’de savaş suçları ve zulüm konusunda yargı yetkisinin olduğu kararına vardı.
Bu haberi duyduğumda çok sevindim…
Hem Filistin hem de Kıbrıs için!
-Filistin’deki savaş suçlarının Lahey’de ele alınabilmesi Kıbrıs için de örnek olacak, dedim kendi kendime…
Meğer Lahey’de dosyalanmış bir de Kıbrıs davası varmış zaten! Filistin davası da Kıbrıs davasına emsal gösterildi…
Anladınız mı şimdi neden yazar dururum Filistin’i?
Filistin’de tanklara taş atan çocukların hatırı vardır…
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nden ablamız Leyla Halid’in hatırı vardır…
Mahmud Derviş’in dev bir zeytin ağacı gibi bütün Akdeniz’i kucaklayan şiirinin de hatırı vardır…
Polonya’da Nazilerden kaçan Yahudi bir anneyle Hayfa’da Siyonist paramiliter terör örgütü Haganah’tan kaçan Arap bir annenin ızdırabını yazan büyük edebiyatçı ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi liderlerinden Gassan Kanafânî’nin de hatırı vardır…
1972’de Lübnan’da arabasına Mossad tarafından konulan bir bombayla katledilmeden önce şöyle diyordu:
“Başlangıçta kendi içinde ve kendisinin sebep olduğu bir sorun olarak Filistin hakkında yazdım… Sonraları Filistin’i insanlığın bir simgesi olarak görmeye başladım… Filistinlilerin acılarını betimlerken, onları dünyanın dört bir yanındaki acıların bir sembolü olarak sunuyorum”…
İşin aslı Filistin’e her bakan “yabancı” böyle baktı. Önce kendi içinde bir mesele olarak gördü, sonunda Filistin’i bir insanlık meselesi olarak kavradı.
Filistin’e ben de önce Filistin olarak baktım, sonra Filistin’i okurken Kıbrıs’ı okudum.
-Osmanlı’nın Siyonistlerle toprak pazarlığı, İngiliz oyunu, Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmesi, İngiliz sömürgeciliğine karşı Filistinlilerin ayaklanması, Siyonist paramiliter terör, işgal, yağma, talan, ganimet, etnik temizlik, köylerin isimlerinin değiştirilmesi ve nüfus taşıyarak demografinin değiştirilmesi, BM’de kurulan müzakere masaları, müzakerelerden sonra yeniden işgal ve yeni yerleşim yerlerinin kurulması, yeni yerleşiklerin yerleştirilmesi, yeni köylerin isimlerinin değiştirilmesi, yeni köylere yeni konutların inşası ve zeytinliklerin kesilip yakılması…
-İşgal-istila-nüfus taşıma…
Bu yüzden “Ha Batı Şeria ha Girne” diye yazı yazdım!
İşte, şimdi Filistin’deki ve Kıbrıs’taki savaş suçları Lahey’de aynı mahkemede üst üste iki dava dosyası…
Lahey’de Kıbrıs’taki savaş suçları, nüfus taşıma ve demografik yapının değiştirilmesi masada.
Bakalım, bizim “Kıbrıs sorunu borsası”ndaki “barış sevicileri” gene tarafsız mı kalacak?
Çünkü bir savaş suçu olarak taşınan yerleşik nüfusu savunuyorlar 47 senedir!
(24 Şubat 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)