Askeri rejimin düdüğü ve emniyet supabı

Aziz Şah – Bir okur zekice bir soru sordu…

-Askeri rejimde yaşıyoruz. Generallerin idaresinde ayrıca faşizme ihtiyaç var mı?

Kıbrıs’ın kuzeyinde demokrasi de yok, halk iradesinin kırıntısı da!

Üst Koordinasyon Kurulu tarafından idare ediliyoruz. İki general ve bir Elçi var başımızda…

Seçimler de askeri rejimi perdelemek için yapılıyor. Bunu da hiçbir siyasi parti, örgüt, sendika dile getirip bu zeminde mücadele etmiyor.

Sahte zeminde sahte mücadelelerle dön dolaş aynı ikiyüzlülükleri yaşa…

Askeri rejim gerçeğini dile getiremezler. Dile getirseler kendi varlıklarını sorgular duruma düşecekler çünkü…

KKTC Meclisi’nden “özel sektörde sendikalaşmanın zorunlu olması için yasa yapın” diye talep ediyorlar İskandinav sosyal demokrasisinde yaşıyormuşuz gibi…

“Bileşik Faiz” ile bankalar halkı soyarken zenginlerden “servet vergisi” alın diyorlar Arjantin’deki gibi…

Hatta sivil askere bağlıyken, “polis sivile bağlansın” diyorlar. Peki, sivil de sivile bağlansın mı?

Bu taleplerin hepsi haklı taleplerdir.

TC İçişleri Bakanlığı da Kıbrıs’ın kuzeyindeki mahkemeleri devre dışı bırakarak tutuklamalar yapmasın değil mi?

Keşke bunu da söyleseniz, ama o zaman rejimin karakteri ortaya çıkar!

Burada tarih ne İskandinav kapitalizmi gibi gelişti ne de Arjantin’deki gibi dünyanın en örgütlü ve disiplinli sosyalist hareketi var…

Burada Türkiye’deki istibdad rejiminin gölgesi olan askeri bir rejim var.

Türkiye’de demokratik bir cumhuriyet kurulsa bile buradaki rejim değişmeyecek. İki general ve bir elçi bakmaya devam edecek “aşılama programı” ve “pandemi” gibi sağlık meselelerine bile!

Tatar paravan olarak koltuğa oturtulduktan sonra Silihtar’da yapılan ilk Üst Koordinasyon Kurulu toplantısı basına yansıyınca liberaller köpürdü.

-Nereden çıktı bu Üst Koordinasyon Kurulu, anayasada böyle bir şey yok!

Nereden mi çıktı?

Sittin senedir var!

Yeri gelir “Mavi Vatan”ı konuşur, yeri gelir “aşı programı”nı…

Ekmekten sendikaya, barıştan hürriyete her talep her türlü rejimde uğruna mücadele etmeden elde edilemez!

Bu askeri rejimde ise hiçbir mücadele vermeden sahte meclisten talep ediliyor…

Norveç’te bile mücadele etmeden hak elde edemezsiniz!

***

Okurumuz soruyor: Askeri bir rejimde ayrıca faşizme ihtiyaç var mı?

Faşist paramiliter güç olmasa 1996’da Derinya olaylarını nasıl örgütlerlerdi?

Peki, faşist paramiliter güç olarak Ülkü Ocakları olmasaydı 1997’de Kıbrıs’ta barış için konser veren Türk ve Yunanlı şarkıcılar Burak Kut-Sakis Ruvas’e karşı linç nasıl örgütlenirdi?

Faşist güç olarak illegal yerleşiklerin hemşeri dernekleri, partisi YDP ve Ülkü Ocakları olmasaydı 22 Ocak linçi örgütlenebilir miydi?

Bir rejim ne kadar gerici olursa olsun pis işleri her zaman sivil faşistlere yaptırır. Üniformalı yasal kolluk kuvvetlerinin işleyebileceği suçun bir sınırı vardır.

Tam askeri diktatörlük kurulmadan ya da faşist rejime geçmeden üniformalıların yapabileceklerinin bir sınırı vardır.

İşte bu yüzden vardır her ülkede “Ülkü Ocakları” gibi yapılanmalar.

Düzen partileri düdüklü tencerenin düdüğüdür, faşist yapılar ise rejimin emniyet supabıdır.

Bu yüzden nasıl bir rejimde yaşadığımız ve “devlet”in niteliği ekmek ve hürriyet talep ederken önemlidir.

Bu yüzden “Mış” gibi yaparak burada bir demokrasi ve irade varmış gibi düdüklü tencerenin düdüğü rolünü oynuyor siyasi partiler, sendikalar, örgütler.

(2 Mart 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author