Aziz Şah – 16 Mart, Mart’ın 16’sı…
16 Mart 1988, Halepçe kırımı…
Saddam Avrupalı emperyalistlerden aldığı kimyasal silahlar ve teknoloji ile Kürtlere kıydı. Arap ulusunun ayaklarına bir zincir daha vuruldu. Çünkü başkasını ezen bir ulus özgür olamaz…
Halepçe Türkiye, Suriye, Irak ve İran egemenleri tarafından Kürtlere uygulanmış sistematik soykırımın bir “köşe taşı” olmakla kalmadı, bugün sonu görünmeyen sürekli savaş zincirinin ilk halkası ve yanan ilk fitiliydi.
İran-Irak savaşı içinde gerçekleşen Halepçe Irak, Afganistan, Suriye, Libya, Yemen savaşlarına uzanan ilk fitildi…
Katliamı Saddam yaptı. Kimyasal silahı Alman emperyalizminden aldı, İran’a karşı verdiği savaşta da hamisi ABD emperyalizmi idi. Zincir ise Arap ulusuna ve bütün coğrafya halklarına vuruldu…
Holokaust’ta IG Farben şirketinin oynadığı rolü Halepçe’de Karl Kolb oynadı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra günah çıkaran Alman kapitali soykırım endüstrisine yatırım yapmaya devam etti.
Halepçe’den dolayı yargılanan bir Alman olmadı. Alman devleti soykırım endüstrisine arka çıktı. Sadece Hollandalı silah tüccarı Frans van Anraat yargılandı. Hollanda devletinin izni ile yapılan bu ticaretin faturası bir silah tacirine kesildi; Hollanda ise bu soykırımdaki sorumluluğunu ve tazminat ödemeyi kabul etmedi. Alman Federal Meclisi ise “Derin üzüntü duyuyoruz” dedi.
Kürt meselesi Marx’ın sözünde düğümlenen bir meseledir: Başkasını ezen bir ulus özgür olamaz. Türk, Arap ve Fars uluslarının esareti de Kürt ulusunu ezdiği içindir. Zincir herkese vurulmuştur, kurbana da katile de…
“Ahmak” Trump bu yüzden “Türkleri ve Kürtleri önce savaştırdık sonra barıştırdık” dedi. Sanıldığı kadar “ahmak” olmadığından…
Saddam’a kimyasalları veren emperyalistler maske değiştirerek yalnızca Saddam’ın üzerinden değil bütün Batı Asya halklarının üzerinden geçti “insan hakları emperyalizmi”yle…
16 Mart, Mart’ın 16’sı…
16 Mart 1978, İstanbul Üniversitesi Beyazıt katliamı…
Üniversite’den toplu olarak çıkan devrimci öğrencilere bomba ve silahlarla ülkücü faşistler saldırdı.
Bu katliam 1 Mayıs 1977, 1978 Maraş, 1980 Çorum katliamları ile birlikte 12 Eylül askeri diktatörlüğüne giden yolu hazırladı. O süreçte o kadar çok katliam yaptı ki kontrgerilla, her birini ayrı ayrı anmaya bu köşe sığmaz.
Bütün katliamlar birbirine çıkar…
Silahı tutan el ve silah hep aynıdır. NATO’nun kontrgerillası ve faşist paramiliter Ülkü Ocakları…
Suat Parlar’ın “Kontrgerilla kıskacında Türkiye” kitabından Kıbrıs’la ilgili detayı aktarıyorum:
“Bir başka ilginç rastlantı da şöyle:
1955 yılının 6-7 Eylül olaylarına yol açan Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve bomba atılmasıydı. Yassıada duruşmalarında bu bombanın Oktay Engin adlı görevli tarafından kışkırtma amacıyla konulduğu anlaşılmıştı. Özel Harp Dairesi’nin eski başkanlarından Korgeneral Sabri Yirmibeşoğlu’na göre 6-7 Eylül olayları Özel Harp Dairesi’nin işiydi, ‘muhteşem’ bir operasyondu.
İşte aynı Oktay Engin 1 Mayıs 1977’de Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Dairesi Başkanı’ydı ve 1 Mayıs toplantısı ile ilgili önlemlerin alınmasında ve uygulanmasında en önemli görevlerden birini üstlenmişti. Oktay Engin 16 Mart 1978’de de görevinin başındadır”…
6-7 Eylül 1955 pogromu, 1 Mayıs 1977 katliamı ve 16 Mart 1978’de görevinin başında olan Engin daha sonra DYP-CHP-MHP hükümetinde vali yapılmıştır.
Gene bütün yollar Kıbrıs’a çıktı, 6-7 Eylül’den Beyazıt katliamına…
(17 Mart 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)