Aziz Şah – Düne kadar “başkanım, başkanım” diye Mustafa Akıncı’nın kuyruğunda dolaşanlar vardı. 18 Ekim’de Ankara Akıncı’nın maskesini düşürünce ağlamıştılar…
-45 sene siyaset yaptım, benden buraya kadar, hakkımı size helal ediyorum, dediğinde “başkanım bizi bırakma” diye ağlayanlar sormadılar, “45 sene siyaset yaptın, bu gecekondu mu çıktı ortaya?”…
Hakkını helal edip etmediğini halka sorarlar, siyasetçiye değil…
Bir lider kültü var: “Başkanım”…
Sırtında taşırsan ve hesap sormazsan o da sana “hakkımı helal ediyorum” der…
Eşek, üstünde semer ve onun üstünde adam…
Adamın eşeğe ne hakkı geçti?
Saman ve su mu verdi?
Onları da eşek ölmesin diye verdi…
Bu tapınmacılık yüzünden ne 50 senelik federalist maskeli taksim siyasetinin bilançosu çıkarılabildi ne de “eleştiri” dönüşüm sağladı. Aynı yolu yürüyenler aynı yere varırlar. Devletsiz bir toplum olduk bir çobanın peşinde…
Dün “Başkanım Akıncı” diyenler içinde bugün “Sayın Cumhurbaşkanım Tatar” diyenler var. Gözyaşları erken kurudu…
Ne “kayyum” diyorlar ne “atanmış”, artık “sayın cumhurbaşkanım” diyorlar…
Akıncı ilk “seçildiğinde” omuzlarında taşıyanlar vardı. Saraya girdikten sonra gittiler birşeyler istediler, Akıncı yapmadı.
“Sığınılacak tek limanımız Türkiye” diyerek bizi açık denizde kaybettiği için değil, kendi istediklerini yapmadığı için Akıncı’ya düşman oldular…
Düne kadar “Türkiye düşmanı” diye kategorize edilenler var ki, kayyum Tatar atandıktan sonra bir anda “şükran” çekmeye başladılar…
“Türkiyemiz bize pandemi hastanesi yaptı, ilaç gönderdi, bu zor zamanda bizimle protokol imzaladı” ve “Türkiye halkına pandemide para yardımı yaptı, işte devlet olmak budur” gibi gerçeklikten kopup şükran konvoyuna katıldılar…
-TC kendi müteahhidine bizim paramızla ve bizim mühendis-mimar odalarımızın tüm uyarılarını umursamadan defalarca sel olmuş, doldurulmuş dere yatağına bir bina yaptırdı normalin 2 buçuk katı fiyatına; projesiz kaçak bir şekildi…
-TC ilaç gönderdi, ardından da faturasını gönderdi, ödedik…
-TC’nin Kıbrıs’taki sömürgeci harcamalarını bize borç olarak yazdığı protokoller için bile teşekkür ediyor yeni “şükran”cılar…
-Türkiye’nin kendi halkına pandemide ne yaptığı konusunda da yeni yalakalara diyeceğim şudur ki: Fazla havuz medyası izliyorsunuz! Yarın da “mavi vatan”da sazan olacaksınız…
AKP iktidarı 1000 sene sürmeyecek ama iki günde içimizdeki “tutku meyveleri”ni altına döktü…
Tutku meyvesinin dışı serttir. İçi cıvık cıvık. Kaşıkla yemezseniz suyu dökülür. İşte o kadar cıvık…
İşte böyle…
Dün Akıncı’cı, bugün Tatar’ın “tutku meyvesi”, yarın da “Biz ilhaka karşı olmadık ki hiç!” diyecek olan sosyal demokrat…
Derler ki…
-Kıbrıslı laiktir, çağdaştır, “yaşam tarzı”ndan ödün vermez…
Sorarım o zaman:
-Kıbrıslı kaç defa din değiştirdi vergi ödememek için?
Derler ki…
-Kıbrıslılığımla gurur duyarım…
Fazıl Önder öldürülürken Kıbrıslı arkasını döndü, bakmadı. Gömüldü, mezarının yerini sormadı…
Yasemin dizmek ve zeytin yaprağı tütünmek midir Kıbrıslıyı Kıbrıslı yapan?
Tam bağımsız bir memleket yolunda “Kıbrıslılık bilinci”nden nefret eden liberaller ve milliyetçiler ile olmayan bir “Kıbrıslı gururu” arasında kayboldu Kıbrıs. Bu yüzden anlamak istemedi çoğunluk “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” sözünün anlamını…
Çünkü çoğunluk her zaman bir “lider”in “tutku meyvesi” oldu…
Dr. Küçük’ün dediği gibi “Siyasi görüşümüz yoktur”… O sözün nasıl devam ettiğini çok iyi bilirsiniz!
(23 Mart 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)