Aziz Şah – Bizim işimiz şeytanın gör dediğini görmek…
İlgiyle okuyorum Tahsin Ertuğruloğlu’nun itiraflarını…
Sağcılarla dalga geçerek siyaset yapılamayacağını öğrenemedi bir türlü solcular…
Sağcı bir siyasetçinin açığını bulup onu tiye almak size onun destekçilerini kazandırmaz…
Eğer öyle olsaydı, tüm taşıma nüfusa ve müdahalelere rağmen Tatar’ın oturduğu iskemlede Akıncı otururdu…
Bakın neler yumurtladı:
-“Ben ‘çözüm’ sözcüğünü kullanmayı pek tercih etmem. Çünkü bu sözcüğü kullandığınız takdirde, KKTC gerçeği, çözümsüzlüğün unsuru olarak algılanır. Bu yüzden ben ‘anlaşma’ derim”…
Kendine sol diyenlerin söyleyemediğini bir sağcı söylüyor:
“Çözüm” derseniz, sorunun varlığını kabul edersiniz. Sorunu kabul ederseniz, tanımlamak zorunda kalırsınız. İşte o zaman “KKTC” ile yüzleşmek zorunda kalırsınız.
Bu mecburiyete düşmemek için ortada bir sorun yok diyor Ertuğruloğlu. İnkâr yolunu tercih ediyor…
İşte o “KKTC gerçeği” yaratılmış bir paralel evrendir. “Devlet memuru” solcuların bir elleri yağda bir elleri balda gerçek sınıf mücadelelerinden ayrı bir evrende dünyanın en rahat muhalefetini yaptığı “cennet”tir KKTC. Kira bile ödemeden sahte tapularla başkasının malının üstünde oturmanın, kamuda ek mesai ve hayat pahalılığı ödeneği “mücadele”sinden ibaret sendikacılığın, parlamentoda da hükümsüz yasalar yapmanın “cennet”i.
AİHM hesap soracaksa, hesabı da Ankara verir. Yaptığı hiçbir şeyden sorumlu olmayanların “cennet”idir bu tımarhane!
Ertuğruloğlu gibi meseleyi inkâr etmezseniz, eninde sonunda KKTC’nin Kıbrıs Cumhuriyeti toprağının işgal edilmesi üzerine kurulu olduğunu itiraf etmek mecburiyetinde kalırsınız.
Kendinizi işgalci konumunda bulursunuz. Çünkü bir memleketin toprağı aynı anda iki devletin egemenliğinde olamaz. Ya Kıbrıs Cumhuriyeti ya “KKTC”!
Esas handikap burada…
“Kıbrıs Türk solu” herşeyde hak iddia eder; hem “Kıbrıs Cumhuriyeti’nden doğan haklarımız” der, hem de işgal edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti toprağında 12 Eylül Cuntasının kurduğu “KKTC”yi self determinasyon hakkı olarak savunur.
Ertuğruloğlu bile meseleyi çözmüş…
-Ya herro ya merro diyor, ikisi bir arada olmaz!
Devam ediyor Ertuğruloğlu:
-“Dünyaya ve bizim gibi düşünmeyenlere soruyorum; Kıbrıs Cumhuriyeti diye yasal bir devlet varsa, o zaman Kıbrıs sorunu nedir? 52 sene görüştük, bir netice alamadık. Bu mesele çok mu karmaşıktı da bu yüzden mi çözemedik? Hayır”…
Adam gayet net: Kıbrıs Cumhuriyeti varsa, ki vardır, o zaman nedir bizim görüştüğümüz?
Emperyalizmin iş karıştırmasını, Türk işgali ve taşınan nüfusu, İTEM yasası ile dağıtılan tapuları bir yana bırakın…
Sorunun arapsaçına dönmesinin sebebi hem “Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımız” hem de “KKTC’deki paralel cennetimiz” diye direten tatlı su muhalefetidir.
Kıbrıs Türk liderliği ta başından beridir Türkiye adına Kıbrıs’ın istirdadı (geri alınması) için çalıştı. Tamamı olmazsa yarısı…
“Kıbrıs Türk solu” ise bakkala gittiğinde her gördüğü yemişi isteyen çocuk gibi davrandı.
Bu durum da Rum egemenlerinin işine geldi. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek başına idare etti Leymosun ve Lefkoşa elitleri…
Ertuğruloğlu Kıbrıs Cumhuriyeti gerçeğine takılmış durumda:
-“Eğer Kıbrıs Cumhuriyeti varsa, o zaman siz neyin çözümünü yapmaya çalıştığınızı lütfen tarif edin. Bu düşünce şekli, anlaşma karşıtı olmak değil; gerçekleri görmektir”…
Solun inkâr ettiğini sağ söylüyor işte!
Türkiye ve yerli işbirlikçileri bizi statüsüzleştiriyor dedik hep…
Dünyada bugüne kadar sadece “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ortağı” statüsü ile var olabilmiş toplumumuzun bu statüsüne karşı olduğunu aleni bir şekilde söylüyor Ertuğruloğlu Ankara adına…
Her gördüğünüz yemişi isteyerek şeker komasına girdiniz:
Ya elmalı turta ya da kurtlu “Kızıl Elma”!
Ortası yok…
(2 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)