Aziz Şah – Sömürgecilik bir sistemdir.
Irkçılık da bir sistemdir.
Yerli halkın tarihini, coğrafyasını, kültürünü, bilincini yıkarak yenisini yaratan bir sistem.
Irkçı sömürgeci sistem hafızaya biçim verdikçe varlığını sürdürebilir. Kanser hücresinin ideolojisi gibi sürekli yayılması gerekir sömürgecinin.
Yerli halkın yaşam ekolojisini yok ederek kendisine yer açar sömürgeci. Yeni bir tarih, coğrafya ve kültür yaratır.
Ya da 1974’ün Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in dediği gibi:
“Hele biz Ada’nın yarısını alalım, oldubittiyi yapalım. 20 yılda sökemezler bizi oradan. Ondan sonrası da Allah kerim. Birbirini tanımayan, birbirinden farklı Türk ve Rum nesilleri artık birarada kimse yaşatamaz”…
Önce işgal ettiler, sonra illegal yerleşikleri taşıyarak yerleşim birimlerinin isimlerini değiştirdiler. Bunu yaparken yerel tarihi yerle bir ettiler…
Rumlardan arındırdıkları yerleşim birimlerinin yeni bir tarihe ihtiyacı vardı. Etnik homojenleştirmeyi yeni tarih yazımı izler her zaman…
Meseleyi AKP’ye indirgeyenler anlayamaz ama bugünkü gençlik gözünü açtığından beridir sadece AKP iktidarını gördü…
Bu yüzden güncelden gidelim. Erdoğan’ın sık tekrar ettiği, son olarak da İbn Haldun Üniversitesi’nde söylediği bir söz var: “Samimi bir muhasebe ile geçtiğimiz 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum” (2020, Ekim)…
2018 Ocak’ında da Erdoğan Boğaziçi için şöyle demişti: “Boğaziçi Üniversitesi ülke ve milletin değerlerine yaslanamadığı için uluslararası alanda beklediği yere gelememiştir”…
Muhalefetlerin iktidar programı yoktur, ancak iktidarların hep bir ajandası var!
Senelerdir gözlerini Boğaziçi’ne diktiler. Boğaziçi’nden önce de Vietnam kasabı Kommer’in arabasını yakan devrimcilerin yuvası ODTÜ’ye saldırdılar “kültürel iktidar”ın tesis edilmesi için! Boğaziçi’nin karşısına “Coğrafya kaderdir” sözüyle bilinen İbn Haldun’u diktiler. Hayali “karşıtlar” üzerinden yürütülen bu çatışma büyük bir düşünür olan İbn Haldun’u güncel siyasete meze yaparak değersizleştiriyor… AKP kendi toplumuna karşı verdiği savaşta kendi kültür çatışmasını yaratarak ilerlemeye çalışıyor.
TC devletinin AKP-MHP idaresinde Kıbrıslılara karşı yürüttüğü savaş da tam olarak Boğaziçi’ne karşı yürütülen savaştır. Bir farkla: Kıbrıslılara karşı yürütülen savaşı CHP ve diğerleri de olsa yürütecekti. Biçimi farklı olacaktı sadece…
Bugün AKP-MHP’nin Boğaziçi’ne karşı yürüttüğü savaş Türkiye’ye karşı yürüttüğü savaşın parçasıdır. “Kültürel-entelektüel hegemonya” kurma savaşı…
Bu “kültürel-entelektüel hegemonya” savaşını Kıbrıslılara karşı da yürütüyorlar. Hegemonyanın şartı önce yıkmaktır. 1974’ten beridir yeterince yıktılar ama yeterince kuramadılar. 20 senedir AKP Sünni-Türk olan ama Kıbrıslı olmayan adalıları yaratmaya çalışıyor.
-Kıbrıs’ta AKP siyasi bürosu gibi çalışan ve tarikatların da uğrak mekânı olan “Yunus Emre Enstitüsü”ne bu yüzden eğitim-kültür-sanat kurumu vasfı verdiler…
-Kıbrıs açısından tarihi önemi olan Silihtar’ın yerine “Cumhurbaşkanlığı Sarayı” adı altında vilayet konağı yapmaya bu yüzden karar verdi Ankara…
-Bu yüzden “Bir zamanlar Kıbrıs” dizisi ile tarih baştan icat ediliyor…
-Hatta bunlara şunları da ekleyebiliriz: Uzun süredir TC Elçiliği Lefkoşa’daki Atatürk Kültür Merkezi’ni yıkıp Elçiliğe çay-kahve içme ve bekleme salonu yapmak ve Mağusa’daki Telekomünikasyon Dairesi’ni konsolosluk olarak kullanmak istiyor.
Bu saydıklarım Kıbrıslıların hafızasını yok etmek içindir!
Kıbrıslıları tarihsizleştirmek, kimliksizleştirmek, hiçleştirmek için yapıyor Türk Devleti ne yapıyorsa…
(6 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştı)