
Aziz Şah – Pazar akşamı sabaha kadar 1978’de öldürülen devrimci hukukçu Doğan Öz ile ilgili panel kayıtları izledim. Pazartesi sabah kalkıp mahkemede hukukçuların eylemine gittim, Dikilitaş’a selam verdim…
Savcı Doğan Öz kendi cinayetini çözdüğü için öldürülmüştü…
Doğan Öz’den önce ve sonra bütün cinayetler ve katliamlar aynı kontrgerilla şebekesi tarafından işlendi ve gerçekleştirildi.
Eğer Doğan Öz başarabilseydi, Vedat Aydın da, Kutlu Adalı da, Hrant Dink de, Tahir Elçi de bugün hayatta olabilirdi.
Eğer Doğan Öz başarabilseydi, en azından bugün kendi katili hapiste olurdu. Halbûki bugün Savcı Öz’ün katili MHP’nin MYK’sından Türkiye’yi idare eder…
Bizim bir Doğan Öz’ümüz yoktur belki. Eğer olsaydı onun “Kontrgerilla Raporu” gibi bir “Kutlu Adalı Cinayeti Raporu” olurdu.
Ama bizim bir Tacan Reynar’ımız var. Düşünce özgürlüğünü yargılamamak için Kıdemli Yargıçlık’tan istifa edip savunmaya geçti…
Yani bu topraklarda da vardır bir hürriyet mayası!
***
Bugün Anayasa Mahkemesi’ne edilen hakaret ve tehditlere bir avuç asalak dışında bütün toplum göğüs gerdi…
Üç sene önce 22 Ocak’tan sonra alt mahkemede Tacan Reynar tek başına maruz kaldı aynı saldırılara.
Ağır Cezalık dava alt mahkemeye gönderildi savcılık tarafından, alt mahkemenin yargıcı Reynar linç saldırganlarını hapse göndermemesi için tehdit edildi; buna rağmen hapse gönderdi.
CTP-TDP-HP-DP de hapisteki linççileri “iyi hâl”den saldı…
Bu yargıya müdahale değil de ne idi?
Reynar’a “Söyleyin o yargıca herhangi bir ceza verirse verdiği cezanın kat be katını ona ödeteceğiz, karşılığını bulacak” denirken yargı bağımsız mıydı?
Reynar istifa ettiğinde Yüksek Mahkeme, “İstifası ile neticelendirdiği davalar arasında bağlantı kurulması, en hafif şekli ile gerçeklerin çarpıtılması niteliğindedir” demişti. Geriye kalanlar ise en “nazik” ifade ile susmuştu…
Dün Barolar Birliği şöyle dedi:
-“Anayasanın 136’ıncı maddesi, yargıçların bağımsız ve hukuka uygun karar verirken kimse tarafından telkinde bulunamayacağı belirtilmiştir.
Kararlar eleştirilebilir ama egemenliği elinde tutanlar tarafından linç malzemesi haline getirilemezler. Mahkeme kararı ardından, başka bir ülke siyasi liderliğinin, KKTC mahkemesine tehdit uygulaması ve hedef göstermesi bir kırılma noktasıdır”…
Madem ki bunları söyleyecektiniz, üç sene önce 22 Ocak’tan sonra TC Elçisi gözaltından linççileri çıkarırken, televizyon ekranlarında yargıca tehditler yağarken, Ağır Cezalık dava alt mahkemeye gönderilirken, mahkemenin avlusunda Kızıl Elmacılar miting yaparken neden söylemediniz?
Neden bu toplum boşu boşuna 3 sene kaybetti?
Yazık…
Son “ders” 6 ay önce idi: AKP-MHP “seçim” aracılığı ile 18 Ekim’de göstere göstere darbe yaptı. Toplum YSK’dan bir ses bekledi…
Bugün yaşadıklarımız bütün suskunlukların diyetidir!
Bizi gene dosdoğru yazdığımız için “çirkin” bilin, ama 3 sene sonra beş beterini yazmak zorunda kalmayalım!
Bu eleştirileri “sekter” olduğumdan değil, aksine hatalardan ders çıkarmadan bir milim ilerlenemeyeceğini hatalardan öğrendiğimden yazdım. İster inkâr ister isyan yoluna girersiniz…
***
İşgal altında askeri bir rejim var burada. “Üst Koordinasyon Kurulu”nda iki general ve TC elçisi idare eder bu toprakları…
Velhasıl dünyanın hiçbir yerinde merkez bankaları ve yargı bağımsız değildir. Her zaman banka ve yargı egemen sınıfın aygıtıdır. Velâkin banka ile yargının bir farkı vardır: Bankada son sözü para, mahkemede “insan” söyler…
Tacan Reynar’ın “son kale” dediği “insan”…
Bir rejim ne kadar gerici olursa olsun mahkemenin olması ile olmaması arasında yaşam ile ölüm kadar bariz bir fark vardır.
Mahkemenin olması ile olmaması “insan hakları sözleşmeleri”nin olması ile olmamasıdır…
Savunun mahkemeleri, camları kırılmasın…
Bileşik Faiz Yasası gibi faizden faiz alan bir yasanın mazbata mağdurları yarattığı bir yerde, İngiliz sömürgecilerinin EOKA’ya karşı çıkardığı yasalarla 21. yüzyılda ifade özgürlüğü davalarının görüldüğü bir yerde, polis teşkilatının yabancı bir devletin genelkurmay başkanlığına bağlı olduğu ve yabancı bir ülkeden talimat alarak dava dosyaladığı, polisin istediği “ölüm tehditleri”ni hasıraltı ettiği, istediği “hakaret” davalarını alelacele işleme koyduğu bir yerde yargı bağımsızlığından bahsedilemez…
Dosdoğru söyleyelim: Bağımsız olmayan bir ülkede yargı bağımsızlığından bahsedilemez!
Hukukçularımızın gayreti, kıymeti ve adaleti sistemin duvarlarına toslar durur!
Kıbrıslının verdiği varlık ve yokluk mücadelesidir, bunun için de gerekli kudret bu topraklarda ender görülen hürriyet mayasında mevcuttur.
***
2019 Ocak’ında vicdani retçiler yargılanırken Askeri Mahkeme’de yargıç “hukuk serttir ama hukuktur” dedi. “Uygulanmalıdır!”
-“Güçler ayrılığı ilkesi uyarınca yasama ve yürütmenin görevini yargı üstlenemez”…
-“Yasadaki ifadeler sert ve saçma da olsa uygulanmak zorundadır”…
Bunlar askeri yargıcın sözleridir!
“Hükümet” yasal düzenleme yapmadığı için arkadaşımızı hapse atmışlardı…
Peki, “hükümet” ne demişti?
“Esas olan GKK’nın görüşleridir” demişti Kudret Özersay…
“GKK’ya sormamız lazım” demişti Tufan Erhürman…
İçinde yaşadığınız rejimi inkâr ederek onunla mücadele edemezsiniz!
Ece Ayhan’ın dediği gibi, “Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim”…
(20 Nisan 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)