
Aziz Şah – Cenevre’de TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Mağusa Limanı ve Ercan Havalimanı’nın açılmasına karşı çıktıklarını küstah bir şekilde ilan etti…
Lefkoşa’da Kıbrıslının yüreğine ateş düştü…
“Cüret etmiş” Anastasiadis Mağusa ve Ercan limanlarının açılmasını teklif etmiş!
Perde gerisinde emperyalistlerle gizli pazarlıklar yapan Ankara rehine olarak tutuyor Kıbrıslı Türkleri!
İster Ankara’da idarede laikler, isterse İslamcılar olsun Türkiye’nin Kıbrıs siyaseti değişmez…
İster Çankaya’da Özal ya da Demirel otursun, isterse de Külliye’de Erdoğan!
İster Kıbrıslılar Lefkoşa’da esir, isterse Cenevre’de rehine olsun…
İster müzakereci Kemalist Mümtaz Soysal, isterse İslamcı Mevlüt Çavuşoğlu olsun…
Türkiye Türkçe konuşan Kıbrıslılara karşı kansız bir soykırım uyguluyor!
Yer, zaman, Ankara’da iktidarda kimin olduğu hiç fark etmez!
Mevzubahis Türkçe konuşan Kıbrıslılar oldu mu “yeterince Türk ve Müslüman” olmadığımızdan TC Devlet Su İşleri’nin köy memurundan Ankara’nın tepesine kadar herkes emindir.
Sürgünlerle, katliamlarla ve 12 Eylül ile Türkiye’yi soktukları kalıba sokacaklar zorla Kıbrıslıyı!
Kültürel-etnik karakteristik farklılıkları ortadan kaldırmak kültürel soykırımdır. En önemli ayağı da üretimden koparmaktır…
Biliyorum, sıkıldınız aynı şeyleri okumaktan!
Ben de yazmaktan sıkıldım…
Ancak Cenevre’de müzakere masasına gelen Ercan ve Mağusa limanlarının açılması teklifini Türkiye’nin bizim adımıza reddetmesi soykırımcılıktır!
Evet, soykırımcılıktır! Kıbrıslı Türklerin Mağusa Limanı’ndan Avrupa’ya ticaret yapabilmesini ve Ercan’dan dünyaya doğrudan uçabilmesini engellemek üretimi engellemektir…
Üretimi engellemek geleceği esir almaktır!
Her fırsatta TC bürokratları “Üreten KKTC istiyoruz” der. Ürettiğini nereye satacak? Türkiye limanların açılmasına karşıdır!
Bir kez daha gördük ki Kıbrıslı Türklere ambargo ve izolasyon uygulayan ve uygulatan Türkiye’dir!
-1993 yılında Maraş’a karşılık Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nın açılmasını BM Genel Sekreteri Ghali gündeme getirdi, Türkiye reddetti!
-2021 yılında Maraş’ın ve Ercan Havaalanı’nın BM kontrolünde, Mağusa Limanı’nın da AB kontrolünde açılmasını teklif etti Rum Liderliği. Türkiye gene reddetti…
“Soykırım” kavramının mucidi ve BM Soykırım Sözleşmesi’nin yazarı Rafael Lemkin şöyle der:
“Soykırım, sadece bir milletin aniden yok edilmesi anlamına gelmiyor. Tabii eğer bir milletin hızlı bir biçimde topyekûn yok edilmesi durumu varsa bu zaten soykırımdır.
Ancak soykırım daha çok, yaşamın esasına kasteden çeşitli aksiyonların koordineli bir biçimde ulusal bir gruba uygulanarak, bu grubun yok edilmesinin hedeflenmesi anlamına geliyor.
Bu politikanın hedefleri, grubun sosyal ve siyasi örgütlerinin, kültürlerinin, dillerinin, ulusal bilinçlerinin, dinlerinin, ekonomik varlıklarının, güvenliklerinin sağlıklarının, özgürlüklerinin, insanlık onurunun ve hatta yaşamlarının yok edilmesi anlamına geliyor.
Soykırım, bir gruba karşı yapılır, o gruptaki kişinin şahsına olarak değil, o gruba ait olduğu için gerçekleştirilir”…
Ne diyor hukukçu Lemkin?
“Ekonomik varlıkların yok edilmesi” soykırımın parçasıdır. Kıbrıslı Türklerin 1974’ten beri fabrikalarının sökülüp Türkiye’ye taşınması ve mali esaret protokolleri aracılığıyla yaşadığı süreçtir bu!
Ayrıca Rafael Lemkin 8 kategoriye ayırır soykırımı: Siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, biyolojik, fiziki, dinsel ve ahlaki.
Ekonomik soykırım “Üretim araçlarının ve ekonomik gücün yerli halkın elinden alınması”dır.
Konumuz bugün ekonomik soykırımın bir boyutu olarak “Port of Famagusta” meselesi!
1972’den 1991 yılına kadar Kıbrıslı Türkler “Port of Famagusta” mührüyle ‘tercihli özel gümrük uygulaması’ üzerinden Avrupa’ya ihracat yaptı. Ta ki “Port of Famagusta” mührü yerine “KKTC” mührü vurulsun… O günden sonra ambargo başladı!
1991’de o mührün vurulması kadar tarihidir 30 yıl sonra “Port of Famagusta”nın yeniden hayata geçmesine TC Dışişleri Bakanı’nın küstah bir sömürgeci üslupla Cenevre’de karşı çıkması…
1993’te Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nın, 2021’de de Ercan Havaalanı ve Mağusa Limanı’nın açılmasına karşı çıkarak Türkiye ne yapmaya çalıştığını açık açık gösteriyor: Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole ediyor!
Bir yandan protokoller, diğer yandan yarattığı ambargo ve izolasyonlarla Kıbrıslı Türkleri tamamen üretimden koparmak TC’nin resmi politikasıdır!
Şöyle bir kronolojiye bakın:
1972’den 1991’e kadar Kıbrıslı Türkler uluslararası ticaret yaptı. KKTC’nin mührü vurulana kadar izolasyon ve ambargo yoktu!
Ne zaman ki Denktaş KKTC mührünü vurdu kapılar kapandı suratımıza. Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın (ABAD) 1994’te aldığı kararla elimizde sahte KKTC mührü ile kala kaldık…
ABAD Davası’na da müdahil bile olunmadı; Hüseyin Angolemli’nin aktardığına göre,
-“Ankara öyle istedi. Biraz beklememi söylediler” dedi Derviş Eroğlu Meclis’te!
1994’te ABAD kararı öncesi Avrupa’ya 80 milyon dolar ihracat yapabiliyorken 2010’larda 8,5 milyon dolara kadar geriledi bu rakam…
Kıbrıslı Türklerin etrafı ambargo ve izolasyonlarla örülürken tam bu sırada Tansu Çiller hükümetinin imzaladığı Gümrük Birliği’ne ek anlaşmasıyla Kıbrıs’ı temsilen Rumlar’ın Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla tek başlarına AB’ye girmesinin önü Türkiye tarafından açıldı!
Türkiye Rumların önünü açarken Kıbrıslı Türklerin önünü kapadı…
Rum Liderliğinin hiçbir şey yapmasına gerek yok…
Denktaş ve Ankara bizi esir kampına kapatırken, Türkiye’nin imzaladığı anlaşma ile Rumların tek başlarına AB’ye girişlerinin önü açıldı. Şimdi de şikayet eder koca Türkiye “AB bizi kandırdı” diye…
Tam bu sırada BM Genel Sekreteri Ghali, gelin size Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nı açalım dediğinde de sahneye Mümtaz Soysal çıkarak “İstemezüüük” diye reddetti…
Böyle böyle Türkiye Kıbrıslı Türkleri rehineleştirdi!
2021 yılında Cenevre’de müzakere masasında Çavuşoğlu’nun reddettiği Ercan ve Mağusa limanlarının açılması teklifi üretimden kopararak toplumumuza karşı yürüttükleri kansız soykırımın ve sömürgeci küstahlığın sadece bir sahnesidir!
Bir toplumunun üretim yapmasını engellerseniz göçe zorlarsınız.
Bir toplumu göçe zorlamak soykırımdır, çünkü yaşam alanı olan kültürel iklimini yok edersiniz!
Üretim yapmasını engellerseniz ya üremez, üremesi azalır ya da göç eder. Veyahut ikisi birden… Çünkü yaşam alanı yok edilen bir canlı çoğalamaz. Gelecek kaygısı tek başına üremeyi engeller ve göçü tetikler!
Bunca zamandır yazıp anlattığım “kansız soykırım” tam da budur…
Gençlerin gelecek kaygısının nedeni sizsiniz!
Gelecek kaygısı göçtür, yurtsuzlaştırılan bir halkın göçü soykırımdır!
“Port of Famagusta”dan denize döktünüz düşman Kıbrıslı Türkleri!
Bravo!
(1 Mayıs 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)