Aziz Şah – “Atı çalan Üsküdar’ı geçti” derler…
Atı çalan Üsküdar’ı geçmedi yalnız!
Üsküdar’ı geçtikten sonra yolu bilir diye atı da vurdu…
Atlar yolu bilir. Olur da geri dönmeye kalkar diye vurdu atı…
Vurduğu atı pastırma yaptı…
Döndü bizim atın pastırmasını bize yedirdi!
18 Ekim darbesinin ve Mustafa Akıncı’nın fayda etmeyen son pişmanlıklarının özetidir bu!
Son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim…
Ankara’nın tehdit-şantaj-baskıları konusunda net bir bilgimiz olmamasına karşın “Avrupa” manşete çekerek Akıncı’ya “çekil seçimden, mücadele başlat” dedi. Beş buçuk sene boyunca söylediğimizi söyledik son kez: “Halka doğruları söyle!”
Ama vaktinde söyle!
O manşetin yayınlandığı gün gene bir törende, bizim gazeteye KKTC güzellemeleri yapan bir cevap verdi Akıncı kürsüden…
Taşıma nüfusa ve istihbarat müdahalesine rağmen emindi kazanacağından, çünkü işgali ve kolonizasyon gerçeğini kabullenmedi. Çünkü işgalin memuru oldu. İşgali kabullenmek kendi suçları ile yüzleşmek olurdu…
Kıbrıs Cumhuriyeti’ne “Rum Cumhuriyeti” dedi; KKTC’ye “devlet” dedi. Türkiye’nin burada Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü olarak Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarını işgal ettiği basit gerçeğini bile söylemekten çekindi. Türkiye’nin işgal ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti toprağına Garanti Anlaşması’na aykırı olarak kurduğu KKTC protektorasını savundu. Kıbrıs Türk toplumunun iradesine karşı taşıma nüfusu savundu. Yerleşiklere “Federal Kıbrıs” ile AB vatandaşlığı vadederek kazanabileceğini sandı. Varolan gerçekleri söylemedi Akıncı, hayalini kurduğu (%1 ihtimalle olabilecek) olasılığı vadetti.
Demir tavında dövülür, tavında dövülmeyen demir hurda olur.
Seçimin seçim olmadığını bile bile tuzağa düştü. Toplumu da peşinden götürdü. Hâlâ bencilce “Esas hedef benim seçilmememi sağlamaktı” diyor. Hayır, Bay Mustafa! Esas hedef 18 Ekim gecesi ağlattığın gençliğin geleceğiydi…
Akıncı MİT’ten gelen tehditleri seçim yasaklarına saatler kala yarım ağız açıkladı. 18 Ekim Darbesi yaşandı, seçim ofisinin bahçesinde siyasi hayatının en rezil konuşmasını yaptı. Gerçekleri söylese sokağa dökülecek gençlerin mücadele azmini, umudunu, hayallerini kırdı. Hıçkırarak ağlattı onları ve eve yollattı.
Sonra da gitti Silihtar’a…
Tatar’a törenle koltuğu devredip başarılar diledi…
Hade seçimden önce konuşamadın!
Hade seçim akşamı Muharrem İnce gibi sinip kaldın!
Hade zaten “sosyal demokrat”sın, lûgatında sokakta verilen mücadeleye yer yoktur!
Devir-teslim töreninde konuşsaydın bari…
8-9 ay sonra da çıktı olanları anlatıyor Akıncı. Otur bu toplumun “mezar taşı” kadar ağır anılarını yaz. Vaktinde söylemediklerini…
Atı çalıp Üsküdar’ı geçip pastırma yaptılar…
Demir tavında dövülürdü, tavında dövülmeyen demir hurda oldu. Mustafa Akıncı’nın bugünkü sözleri de hurdadır artık…
-“45 sene hizmet ettim, benden buraya kadar, siyaseti bırakıyorum, hakkımı helal ediyorum” demişti seçim ofisinin avlusunda ağlayan gençlerin gözlerinin içine bakıp.
“Hakkınızı helal edin” bile demedi. Üste çıktı…
En çok neye benzer bilir misiniz Mustafa Akıncı’nın gördüğü muamele?
22 Ocak 2018 linçinde hayatımızı kurtaran polis komutanı Ali Savaş Altan hem Tufan Erhürman’a hem de Mustafa Akıncı’ya “22 Ocak Raporu”nu götürdü, ama dinlemediler. İkisi de muhatap almadı komutanı. Şimdi de Akıncı’yı kimse muhatap almıyor…
22 Ocak Raporu’nu kaale alsaydınız “Müdahalenin İstihbarat Tablosu” raporunun yazılmasına gerek kalmazdı!
(18 Haziran 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)