Aziz Şah – Başımıza gelen hiçbir şey toplum olarak tesadüfen gelmedi. Uyaranlara “hain” diyerek, uyarılarını görmezden gelerek, değersizleştirerek bu hallere düştük…
4-5 sene önceden başlamak üzere o kadar çok yazı yazdım kim sağlıkta özelleştirmeye karşı kamuculuğu savunmak için. AKP Türkiye’de sağlık sisteminin çanına ot tıkadıktan sonra gözünü Kıbrıs’a dikti…
Bugün magazin oldu “TC Elçiliği hastanenin arazisine çöktü” haberi! O günlerde Türkiye’de sağlıkta özelleştirme ve Kamu-Özel Ortaklığı Modeli’nin skandallarına bakarak uyarıyorduk…
Bugün yapılacak 500 yataklı hastanenin inşaatı ve arazisi ile ilgileniyor herkes! Ama konu müteahhitlikten ibaret de değil…
TC’nin sömürge rejiminde imzalanan protokollerin ancak iş işten geçtikten sonra birkaç sayfasını okuyabiliriz. Detayların yer aldığı “EK”leri okuyamayız. Ankara kendi adamlarına kendi yazdığı protokolü imzalatarak bize borç zinciri vurur!
11 Kasım 2017’de “Hastane barikattır, meclis TOMA” diye bir yazı yazdım. Girişinde şöyle diyorum:
“Doktor Sıla Usar’ın ve Tıp-İş’in çıkışı önemliydi. Sağlıkta neo-liberal dönüşüme karşı yaptığı konuşma kayda değerdi…
Şimdi ise C. Türk Partisi kontenjan adayı…
Sağlık Bakanı’nın ağzında bir şehir hastanesidir gidiyor.
Sağlığın özelleştirilmesi anlamında şehir hastanelerinin toplumu sağlıksızlaştırması üzerine daha çok yazmamız, uyarmamız gerek. Haberlere baktığımda yine ve yeniden doktor adayların milletvekili kuyruğuna girdiğini görünce ürperdim…
Doktorlar meclisten bugüne kadar bu topluma nasıl hizmet ettiler?
Hastanede görev başındayken veremeyecekleri neyi verdiler meclisten?
Mecliste vakit öldürürken hastanede verebilecekleri hizmetlerden ne kadar geri durdular?
Doktorların yeri hastanelerdir. Doktorlar efendi karşısında mecliste diz çökerler, hastanede ise ayağa kalkarlar…
Tıp-İş hastanede özelleştirme dayatmasına meydan okudu. Aynı “hodri meydan”ı meclisten çekemez doktorlar. Bir bayrak açmışsan arkasında duracaksın. Yoksa bayrağı alır paspas yaparlar…
Hastane barikattır, meclis TOMA! Meclis denilen sirkte sağlıkta özelleştirmeyi “oylar”lar, hastanede o oylara karşı direnirler…
Aradaki fark bu kadar bariz. Hastaneler halkın barikatlarıdır, meclis ise TOMA’dır. İçine girdiniz mi halka su sıkmaktan başka işleviniz kalmaz”…
***
Haklı çıktık maalesef: Meclis’e giren hekimler kamucu sağlığı bile savunamadılar…
4 sene önce vekil olmazdan evvel sendika başkanı olarak sağlıkta özelleştirmeye karşı çıkan Sıla Usar, 3 buçuk senelik vekilliğinin sonunda bugün Ankara’nın dayattığı “Şehir Hastanesi” modeli konusunda suskun. Mülkiyeti bize ait olmayacak olan, kullanmak için 25-30 sene kira ödeyeceğimiz, sağlık emekçilerinin de güvencesiz köleleştirileceği bu ÖZEL hastaneye KAMU arazisi devredildi.
Sıla Usar sordu: “Bu devrin nedeni nedir? Söz konusu olan geçici bir devir mi? Kalıcı mı? Yapılacak olan hastanenin mülkiyeti kime ait olacak? Kullanıma girdikten sonra hastane yönetimi kime ait olacak? Nerden çıktı bu devir meselesi?”
Cevabını ben vereyim: Bütün şehir hastanelerinde kamu arazisi hibe edilir!
Tabipler Birliğimiz de şöyle dedi: “Yeni hastanenin tamamlanmasıyla beraber Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin nasıl ve hangi statüde hizmet vereceği planlanmış mıdır?”
Cevabını ben vereyim: “Şehir Hastaneleri”nin açıldığı bölgelerde kamu hastaneleri kapatılır. Çünkü yeni özel hastanenin patronuna “müşteri” sayısı garanti edilir!
Eski hastanede hastalar olurdu, yenisinde “müşteriler” olacak. Eski hastanede doktor olurdu, yenisinde “bant işçisi” olacak.
Uyarılarımız 5 sene sonra anlaşıldığına göre…
5 sene sonra hastanesiz kalacağız!
(19 Haziran 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)