Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi (4) GODOT’YU BEKLERKEN

Aziz Şah – Latin Amerika’da doğsak topçu isimlerini ezbere bilecektik…

Kuzey Amerika’da doğsak popçu isimlerini…

Avrupa’da doğsak sanat akımlarını hatmedecektik, birkaç tane de diktatör öğrenecektik…

Bize general isimlerini öğrettiler…

Yerlilere,

-Kuyruklarını kıstırıp gidecekler, diyen işgalci generallerin isimlerini…

Ne futbol sadece futboldur, ne pop sadece poptur…

Ne de tiyatro sadece tiyatrodur…

Futbolun asla sadece futbol olmadığını Simon Kuper’dan öğrendik…

Tiyatronun da asla sadece tiyatro olmadığını Yaşar Ersoy öğretti bu coğrafyada bize…

Tiyatro bir toplumun hem yansıması hem de o yansımaya sanatın eylemiyle ettiği müdahaledir. Kendini toplumdan soyutlayan zamanımızın absürt duruma düşmüş oyuncularını saymazsak, tiyatro başından sonuna “toplumsal” demektir. Aynadaki kesittir…

Bugün kontrgerillanın tarihinde pek bilinmeyen bir kesite bakalım…

Metin Akpınar ile Kıbrıslı Zeki Alasya’nın tanıştığı yere gidelim…

Bugünkü AKP’nin ana kadrosunun yetiştiği Milli Türk Talebe Birliği’nde (MTTB) başladı yarım asırlık dostlukları Zeki ile Metin’in…

MTTB’de amatör tiyatro yapıyordu Zeki Alasya. Metin Akpınar da MTTB’nin tiyatro müdürlüğünü yürütüyordu. Tabii ki belirtmek gerekir ki MTTB o dönem “27 Mayıs” Atatürkçülerinin denetimindeydi…

MTTB’nin kuruluşunun 100. yılı nedeniyle yapılan TRT belgeselinde Metin Akpınar 1964 yılında mücahitleri yetiştirdiklerini anlatıyor:

“Evet, bunu söyleyip söylememe noktasında tereddüt ediyorum. Biz Milli Türk Talebe Birliği’nde, Kıbrıs’a 115 tane mücahit yetiştirdik ve bizim aşağıdaki spor salonumuzda kara kuşak karateci yardımıyla, Ercan Çitlioğlu –kulakları çınlasın-hocamın da katkılarıyla orada bu arkadaşlar ciddi çalışma yapıldı. Bu arkadaşlar yakın dövüş ve beden eğitimlerini bizde yaptılar. Silah eğitimlerini başka yerde yaptılar. MTTB’nin böyle de ciddi bir katkısı vardır. Bunu da övünerek söylüyorum”…

İdeolojiler arasında duvarlar yoktur. Özellikle milliyetçilik ile İslamcılık arasında…

MTTB 60’ların ilk yarısında milliyetçi idi, ikinci yarısında milliyetçi-İslamcı bugünkü AKP kadrolarının eline geçti. 27 Mayıs Darbesi’ni “devrim” olarak görenlerden 27 Mayıs’ta asılan Menderes’i “önder” olarak gören İslamcılara geçti örgütün yönetimi…

1964’te MTTB’de Kıbrıslı mücahitler eğitildi…

18 Temmuz 1968’de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 6. Filo askerlerini Dolmabahçe’den denize dökmesinden hemen sonra, Ağustos ayında Komando Kampları’nda Amerikancı gençliğin eğitildiği haberleri basına yansır.

İlk eğitilenler Alparslan Türkeş’in –MHP’den önceki partisi- Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nden (CKMP) gençler ile MTTB’nin gençleri…

ABD’nin çok kanına dokunmuş olacak ki 6. Filo askerlerinin yaka paça denize atılması; 15 gün geçmeden –1 Ağustos 1968 tarihli Cumhuriyet gazetesinde- “CKMP komandoları 100 genç, İzmir’de her gün talim yapıyor” diye haber veriliyordu…

Türkiye’nin içinin çürümeye başladığı yer Kıbrıs’taki kontrgerilla faaliyetleridir. Kıbrıs “küçük Türkiye” olmadı, Türkiye “büyük Kıbrıs” oldu. Çünkü başkasını ezen bir ulus asla özgür olamaz. Kıbrıs’ın özgürlüğüne zincir vurmanın bedeli Türkiye’nin ABD jandarması olması oldu. Bir adanın yarısını esir tutmak için TC Devleti Türkiye’nin bütününden vazgeçti: Başkasının toprağında gözü olan kendi toprağında özgür yaşayamaz. Bu da Kıbrıslaşmaktır!

ABD Dolar/izasyon ile hücrelerine kadar şekillendirdiği ülkelere sözde düşman “Sovyet işgali”ne karşı “Özel Harp” yapılarını yerleştirdi, ekonomik-askeri-ideolojik-kültürel ağları ördü.

Özel Harpçi milliyetçi subaylar Sovyet işgali beklerken ekonominin damarlarında dolaşan eroin etkisindeki Dolar zaten ülkelerini esir düşürmüş durumdaydı.

Başka bir devlet adına kendi ülkesini işgal eden askerler, oturup Godot’yu bekler gibi “Sovyet işgali”ni beklediler…

Kutlu Adalı cinayeti yeniden gündeme geldiğinde ortaya çıkmak zorunda kalan dönemin Özel Harp Dairesi “Sivil Savunma” başkanı Orgeneral Galip Mendi’nin Veryansın TV’ye yaptığı açıklamalarda devlet hafızasındaki “gayri nizami harb” dile geldi:

“Kutlu Adalı öldürüldüğünde Albaydım. Özel Kuvvetlere tayin olmuştum, bu tayinden birkaç ay önce yaşandı. Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı yaptım. Bu teşkilat Türk subaylarının desteğiyle Rauf Denktaş ve Fazıl Küçük önderliğinde Rumların katliamlarına karşı mücadele etmek için kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın bir devamı gibidir. O dönemlerde gizli olarak görev yapıyordu. EOKA ile silahlı mücadeleye girişti.
1974 sonrası burada Güvenlik Kuvvetler Komutanlığı kuruldu. Bir de TMT’nin devamı sayılabilecek Sivil Savunma Teşkilatı kuruldu. Ben de burada görev yapıyordum. Sivil Savunma’ya bu nedenle hep hedef yaparlar. Türkiye’ye karşı olan gruplar, TMT’ye baskı yapan, adam öldüren teşkilat olarak görüyor, tam tersi vatana hizmet eden milletini koruyan bir teşkilat. TMT’yi nasıl görüyorlarsa, Sivil Savunma’yı da aynı görüyorlar. Ada’da olan her şeyden KKTC düşmanı olan herkes Sivil Savunma’ya saldırırdı. (…)

Bu kurum yani Sivil Savunma Teşkilatı KKTC’de bir işgal olması durumunda düşmanı yıpratmaya yönelik destek sağlıyor ve bu da gizli görev”… 

Geçmişte böyle aleni açıklamalar yapıldı mı, bilmiyorum. Ancak itiraf ederken bu kadar açık konuşur kökleri yerin yedi kat altında olan görevliler.

Adalı cinayetinde adı geçtiği için sinirleri bozuldu da mı döküldü generalin eteğindeki taşlar…

Bu sözleri ilk okuduğumda ürperdim…

Araya Rum mezalimi ve EOKA’yı katarak Türk kontrgerillasının suçlarını haklı çıkarma çabasına girse de “Sivil Savunma” TMT’nin devamıdır diyor.

Bunları bilen bilir. Çoğunluk bilmezden gelir…

Ancak general bağırıyor:

-“Sivil Savunma Türk Mukavemet Teşkilatı’nın bir devamı gibidir”…

Bugün ortada EOKA ya da Rum mezalimi yok ama “EOKA’ya karşı haklı bir savaş verdi” denilen “Türk Özel Harp Dairesi” feshedilmedi. Neden?

“Bir işgal olması durumunda” diye bekletiliyor Mendi’nin açıklamasına göre. Kim “işgal” edecek? Kendi topraklarını Kıbrıs Cumhuriyeti devleti mi “işgal” edecek?

2021’de yapılan bu açıklamadan bile, 1958’de Türk aydınlarını öldüren Türk kontrgerillası için meselenin EOKA olmadığı anlaşılıyor.

1958’de EOKA vardı, bugün yok.

1958’de Türk kontrgerillası vardı, bugün de var.

O zaman kime karşıdır bu yapılanma?

Meselenin hiçbir zaman EOKA ya da “savunma savaşı” olmadığını “toplum içi düşmanlar” olduğunu her konuştuklarında ağızlarından kaçırıyorlar…

Klasik “gayri nizami harp” söylemiyle devam ederek Galip Mendi, “Sivil Savunma”nın Özel Harp Dairesi olduğunu, “Bir işgal olması durumunda düşmanı yıpratmaya yönelik destek sağlıyor ve bu da gizli görev”dir diyor…

“Gayri nizami harp” teorisi kitaplarında böyle yazar. Ancak bu kamuya böyle anlatılmaz hiçbir zaman. Çünkü “Kim işgal edecek ülkeyi?” ve “Hangi düşmana karşı yapılır bu hazırlık?” sorularına cevap veremezler…

Özel Harp Dairesi’nin devletin kendi paramiliter terörünün yasal kılıfı olduğunu söylemek zorunda kalırlar o zaman.

Çünkü “düşman” demokratik kitle örgütleridir…

Çünkü “düşman” sendikalardır…

Çünkü “düşman” yolsuzlukları araştıran gazetecilerdir…

Çünkü “düşman” işini hakkıyla yapan bir savcıdır…

Çünkü “düşman” yurt ve yemek fiyatlarını protesto eden öğrencidir…

40 sene boyunca ha bugün ha yarın “Sovyet işgali” olacak diye masal anlatırken önce demokratik üniversite diyeni, sonra toplu iş sözleşmesi talep edeni, sonunda da demokratik ülke diyeni öldürdüler.

“Sovyet işgali” masalı anlatılırken de ABD emperyalizmi “Özel Harp Daireleri” kurduğu ülkelerin iliklerine kadar girdi, ekonomilerini Dolarla, güvenliklerini silahla ve ideolojiyle esir aldı.

Solcular nasıl Godot’yu bekleyerek kendi kendilerini tükettiyse, sağcılar da işte böyle “Sovyet işgali”ni bekleyerek ülkelerini tüketti…

Eski Milli Savunma Bakanları’ndan Hasan Esat Işık Özel Harp Dairesi için şöyle diyordu: “1) Fikri ABD vermiş, 2) Finanse etmiş, 3) Bu örgüte sızmalar olmuş. Bu sızmalar Pentagon’dan başlar, CIA sızmasına kadar sürer. Bir yabancı ülkenin Türkiye’deki hareketlenmeleri izlemesini anlarım ama o ülkedeki hareketleri yönetmeye kanalize etmeye başlamasını anlamak mümkün değil” (14 Ekim 1985-Cumhuriyet)…

Kendi ülkesine hakim ve yönetici değil, bir izleyici olarak konuşuyor sanki de…

Türkiye’de bu kirli savaş örgütlenmesi 6. Filo’nun denize dökülmesi ile Kıbrıs’ta 1 Mayıs 1958’de Rum-Türk Kıbrıslıların ortak kutladıkları işçi bayramıyla aleni bir hâl aldı…  

Galip Mendi’nin bu anlattığı masal manidardır…

Kıbrıs’ta “Selahattin Bey” kod adıyla Özel Harp Dairesi’nde (ÖHD) görev yapmış Yarbay Hüseyin Yakış ÖHD’yi şöyle anlatıyor:

“ÖHD, Türk toplumunun ÖHD’si olma vasfını kaybetti. Çünkü kuruluşunda sağcı bir temel üzerinde kuruldu. Mukavemet personeline dersler verilirken bazı sözler söylenmiştir. Mesela komünizm mihrakları vardır. Bunlar dernekler, sendikalar, siyasi partilerdir… Böylece belli bir siyasi görüşün ideolojisine sahip çıkmış gözükmektedir”…

Yani Özel Harpçi Yarbay diyor ki bize “toplumsal mukavemet”ten bahsedilemez, çünkü Özel Harp Dairesi toplumun asgari demokratik örgütlenmesine karşıdır.

***

Şunun da altını çizmek gerekir: Kutlu Adalı cinayetinde isimleri geçen Galip Mendi, Peker Günal ve Korkut Eken’in kendilerini aklamak için çıkıp konuştukları yayın organları Oda TV, Sözcü ve Veryansın gibi “militan Atatürkçü” medya kuruluşlarıdır…

Emekli generaller AKP’nin havuz medyasına değil, AKP’ye muhalif Kemalist kanallara konuştular. Havuz medyasının güvenilirliği olmadığı için de böyle tercih etmiş olabilirler; çok nedeni olabilir…

Ancak emekli generallerin konuştuğu AKP karşıtı bu kanallar senelerdir AKP-MHP istibdadının Kıbrıs Türk toplumuna karşı yürüttüğü “özel harb”in sözcüsü konumundadır. Sözcü’de ve Oda TV’de Kıbrıslılara karşı yazılan yazıları unutmayız. Hele hele Veryansın’da Kıbrıslılara savrulan tehditleri ve edilen hakaretleri de düşününce, Kutlu Adalı cinayetinde adı geçen herkesin kendini aklamak için bu medya kuruluşlarının kapısını çalması fazlasıyla manidardır…

***

Daniel Ganser meşhur NATO’nun Gizli Orduları kitabında şöyle diyor:

“Ancak Sovyet istilası asla gerçekleşmedi. Washington ve Londra’daki savaş stratejilerine göre gerçek ve güncel tehlike, Batı Avrupa demokrasilerinin kimi zaman sayısal güce sahip komünist partileriydi. Bu nedenle Sovyetler’den hiçbir saldırı gelmediği halde şebeke, sayısız ülkede eline silah alıp sol siyasi güçlere karşı gizli bir savaş yürüttü. Şu anda ulaşılabilen ikincil kaynakların da doğruladığı üzere, gizli ordular bir dizi terörist saldırı ve insan hakları ihlallerinde yer alıp, seçimlerde solcuların güvenilirliğini sarsmak amacıyla bu saldırıların suçunu komünistlerin üzerine attılar. Saldırıların amacı, her zaman nüfus genelinde azami düzeyde korku salmak oldu”…    

Bugün herkese traji-komik gelen “dış mihraklar” söylemi ile 40 sene dünyanın dörtte üçünü “Sovyet istilası”nı bekleyerek yönettiler…

Solcular Godot’yu beklerken, sağcılar “Sovyet işgali”ni bekledi…

Kıbrıs’ın hikâyesine de Zeki ve Metin gibi iki güldürü ustası tanıklık etti…

Metin Akpınar’ın “tiyatro müdürü” olarak övünerek Milli Türk Talebe Birliği’nde mücahitleri biz yetiştirdik diye anlattığı 1964 yılına dönecek olursak…

O gün bugündür Godot’yu bekleriz…

“Bu vatan bu mevzilerin arkasında uyuyanlarındır” diye yazmıştı mevziinin duvarına genç mücahit…

Diğeri de onu silip, “Nöbet namustur mevzide uyunmaz” diye yazdı…

-Bu vatan bu mevzilerin arkasında Godot’yu bekleyenlerindir!

(20 Haziran 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author