Aziz Şah – Ankara Suriye’de kılamadığı namazın ne zaman sancısını çekse Kıbrıs’a koşar…
23 Nisan çocuğu gibi Kıbrıs Türkünün iradesinin tepesine oturttukları kuklaya okuttukları basın açıklaması ile zafer kazanırlar!
Her zaman Türkiye hariciyesinin gidecek cephesi kalmayınca dönüp dolaşıp geldikleri kürkçü dükkânı Kıbrıs’tır.
Türkiye hakkında dosya üstüne dosya açılıyor ABD’de…
Türkiye ise ne iş olsa yaparız, hangi cephe olsa gideriz, nerede bekçilik olsa yaparız diye Afganistan’a gönüllü asker yazıldı. George Soros zamanında Türkiye için “En iyi ihraç malı ordusudur” demişti. Kore’den beridir bu “kozu” kullanıyor Ankara…
Libyalılar yabancı güçlere ülkemizden çıkın dedi. Suriye’de Rus ayısı vaktini bekliyor. Azerbaycan-Ermenistan meselesi kapandı. Doğu Akdeniz’den gemiler çekildi…
Sedat Peker’in ifşaatlarından sonra Washington’da Türkiye hakkında dosya üstüne dosya açıldığı yetmezmiş gibi, Trump-Erdoğan özel ilişkisinin bulmacasını çözüyor Amerika…
Venezüella-Türkiye hattında dönen dolaptan “klasik” ABD emperyalizmini cezbeden ilişkiler saçılıyor ortalığa…
TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgal topraklarını ziyarete gelmiş.
Sedat Peker’in sadece SADAT paramiliter özel güvenlik şirketi üzerinden Suriye’ye gönderilen silahlar konusundaki ifşaatı ve Rusya’nın rafta tuttuğu petrol kaçakçılığı dosyası Türkiye’nin başını 50 senelik Kıbrıs sorunundan fazla ağrıtacak niteliktedir. Suriye’nin yağmalanan sanayi bölgelerine girmiyorum bile…
Bu kadar sorunu varken Türkiye’nin Dışişleri Bakanı’nın Kıbrıs’a gelmesi çok garip…
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgal rejimini aklamak için BM parametrelerine Kıbrıs’ın kuzeyini “Kendi kendini yöneten bölge” diye yazmasının “değerlendirilmesi” mi, yoksa Biden hükümeti tarafından Trump-Erdoğan özel ilişkisinin dosyasının incelenmesi mi daha önemli?
Sonuçta Guterres, BM’nin her zaman yaptığı gibi Türkiye’nin elini güçlendiren bir hamle yapıyor. Ancak Bay Peker’in ifşaatları ile çözülmeye başlayan ilişkiler sarmalı Türkiye’yi daha fazla cephede –Afganistan’da olduğu gibi- bekçi yapar. Hans’ın, Coni’nin, Pierre’in ölmek istemediği bütün cephelere Mehmetçik’i gönderirler pazarlık karşılığında…
Türkiye’nin zayıf duruma düşmesinin Kıbrıs’ta çözüme ve barışa neden olacağını düşünen Türk ve Rum Kıbrıslılar hep olagelmiştir. Bunun nedeni Türkiye’nin zulmünün insanlarda yarattığı çaresizliktir. Türkiye Kıbrıs’a çökmüştür, ülkesine çöken zayıflayınca insan sevinir! Ancak emperyalizmin Kıbrıs sorununu çözmek gibi bir gailesi yoktur. Statükonun korunmasıdır onlar için önemli. TC Devleti ile Batı’nın en çok anlaştığı konu budur: Çözümsüzlük çözümdür ve Kıbrıslıların ne istediğinin bir önemi yoktur! Bunun için de “BM parametreleri” temelinde görüşmeler emzik işlevi görür. Hem barış isteyenler suspus olur, hem sorunu yaratan emperyalistler “barış havarisi” kesilir…
Bu yüzden BM Genel Sekreteri birbirimizi kırıp dökeceğimiz iki bölgeci Taksim ideolojisine yeni bir slogan buldu: “Kendi kendini yöneten bölgeler”!
Çünkü Kıbrıs’ta iki bölgeli değil, TEK BÖLGELİ barış olursa eninde sonunda İngiliz üslerine ve diğer emperyalist üslere gözümüzü çevireceğimizi, tam bağımsızlığı hedef alacağımızı bilirler. O yüzden esir kalmamızı tercih ederler. İki yarım Kıbrıs der dururlar; ister federal olsun ister iki devlet, iki yarım bir bütün vatan etmez!
Çavuşoğlu da işte bu yüzden Washington’da Türkiye hakkında dosya üstüne dosya açılırken kalkıp Kıbrıs’a geldi. Çünkü her yerde bekçilik yaparız diyorlar, Afganistan’dan Kıbrıs’a…
(2 Temmuz 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)