
Aziz Şah – Özellikle muhaliflerde bir beklenti…
-Neden TC ile KKTC ilişkileri eşitlik temelinde değil?
-Kıbrıs Türk sağı gerçekten KKTC’ci olsa Türkiye’nin bu hiçleştirme politikasına solculardan önce karşı çıkardı…
Hatta şunu diyen de var:
-Bizim aydınlarımızı Türkiye’ye sokmadıkları gibi biz de Erdoğan’ı sokmayalım KKTC’ye…
KKTC’yi biz mi yönetiyoruz? “Sınır kapıları” bizim denetimimizde midir? Gümrükler, kapılar, sınırlar Ankara’nın denetiminde değil mi?
Ve dahi şunu diyen de var:
-Erdoğan’ın KKTC meclisinde konuşması konusunda “meclis tüzüğü” ne diyor?
Ve son olarak da Tayyip Erdoğan’ın Rauf Denktaş TBMM’de konuşurken onu dinlemediği, “Ne anlatacaksan Kıbrıs’ta anlat” dediği hatırlandı…
Rahmetli Raif geldi aklıma, Rauf Denktaş’ın oğlu Raif…
Yıl 1980! Çıktı Federe Devleti meclisinin kürsüsüne…
-Monarşilerde bile kamuoyuna önem verilir. İstibdad idarelerinde bile kamuoyu önemlidir, diye başladı konuşmaya. Ama kestiler sözünü, konuşturmadılar…
Boğazında kravat olmadığı için susturdular Raif’i. Yok illa kravat takacak! Absürd bir tartışma başlar mecliste… Raif da inat eder tüzükte kravatsızlar konuşamaz diye bir madde yoktur diye.
Meclis Başkanı der ki, “Kravatı olmayan mecliste konuşamaz diye bir tüzük maddesi yoktur ama kravatsızlar meclise giremez. Nerede kaldı konuşmak”…
Raif Denktaş da çıkar içinden: “Girerken kapıda duraydınız da kravatsızları içeriye sokmasaydınız. Ne yapalım?”
Erdoğan’ın KKTC meclisinde konuşup konuşamayacağı konusunda “Tüzük ne diyor?” diyenleri görünce tabii bu hikâye gelir insanın aklına!
İşgalciye nasıl muhalefet edeceğini şaşıran solcuların bu şaşkınlığına üzülüyorum. Kafalarında, içinde yaşadıkları askeri rejimin fotoğrafı dahi net değil: Ne Erdoğan’ın yardımcısı Fuat Oktay’ın Kıbrıs İşleri Koordinatörü olarak Kıbrıs’ın kuzeyindeki “yol yamama” işlemlerini bile neden denetlediğini, ne de Üst Koordinasyon Kurulu’ndaki TC Elçisi, GKK ve KTBK komutanlarının pandemi kararları konusunda neden toplantı yaptıklarını anlamış solumuz!
Ne TC-KKTC protokolleri ile oluşturulan “borç sömürgesi”ni ne de protokoller aracılığı ile en küçük konunun bile Ankara’ya havale edildiğini görüyorlar. İtfaiye teşkilatının Ankara’daki Genelkurmay’a bağlı olmasını geçtim: Neden TC Elçiliği bu memlekette “KKTC Tarım Bakanlığı” yerine koyun dağıtır diye sorsa solumuz, konuyu çözecek!
TMT’nin içinden çıkan “Kıbrıs Türk sağı”nın yeterince KKTC’ci olmadığından şikayet eden, esas KKTC’cinin kendisi olduğunu gösteren bir “Kıbrıs Türk solu” var karşımızda. Ki o “sol” da TMT’den çıkar…
TMT’nin öldürme ekibindekiler sağcı oldu, korkutma ekibindekiler solcu oldu…
“Kıbrıs Türk sağı”nın Türkiye’nin sömürgeci politikaları karşısında neden KKTC’ye sahip çıkmadığını sorgulayan, TC-KKTC arasında “eşit ilişki” talep eden “orta yolcu” siyasetin ana sorunu KKTC’nin niteliğini bir türlü anlamak istememesidir.
“KKTC” işgal rejiminin kod adıdır. Kıbrıslı Türkleri temsil etmemektedir. Sahte bir meclis perdesi ile işgalin gizlenmesidir. KKTC gerçeğin üzerindeki örtüdür. Türkiye’nin KKTC’yi yok saymasına karşı çıkmadığı için TMT’nin siyasi ayağı olan UBP’yi eleştirmek saçmalıktır. Bu adamlar Kıbrıs’ın tamamı Türkiye’ye bağlansın diye kontrgerilla savaşı yürüttüler: Bağımsızlık için değil, bağlanmak için!
NATO’nun Özel Harp Dairesi’nden çıkma “Kıbrıs Türk sağı”nı üççeyrek yüzyıl sonra tanımamış bir solumuz var.
-Nereye gider bu yüz direkli gemi?
(16 Temmuz 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)