“Kuzey Kıbrıs’ta Anayasa işlemiyor”

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs ziyaretini değerlendiren Kıbrıslı gazeteci Aziz Şah, “Burada Anayasal bir düzen işlemiyor. Türkiye ne derse o oluyor. Burada her şey göstermelik” değerlendirmesinde bulundu.

(Haber Politika  – 23/07/2021)

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hafta başında Kuzey Kıbrıs’a gerçekleştirdiği ziyaretin yankıları sürüyor. Kıbrıs’ta bir “müjde” açıklayacağını söyleyen Erdoğan, “müjde” olarak Kuzey Kıbrıs’a yeni bir Saray ve 1974’ten beri kapalı olan Kuzey Kıbrıs’taki Maraş bölgesine millet bahçesi yapılması haberlerini verdi. Kapalı Maraş’a millet bahçesi projesi, ABD, Fransa ve Kıbrıs Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği’nin tepkisini çekerken, konunun Birleşmiş Milletler gündemine taşınacağı ifade edildi.

Erdoğan’ın tartışmalara ve bir uluslararası gerilime yol açan Kıbrıs ziyaretini, Kuzey Kıbrıs’ta yayın yaşamını sürdüren Avrupa gazetesinin yazarlarından Aziz Şah ile konuştuk. Şah, Kuzey Kıbrıs’ta işleyen bir Anayasal düzenin olmadığını belirterek, Türkiye’nin her istediğinin olduğu bir düzenin Kuzey Kıbrıs’ta sürdüğünü, Erdoğan’ın son Kıbrıs ziyaretindeki beyanlarının da bunun bir göstergesi olduğunu vurguladı.

Avrupa gazetesi yazarı Aziz Şah ile gerçekleştirdiğimiz röportaj şu şekilde:

“KUZEY KIBRIS’TA ANAYASA İŞLEMİYOR”

Politika Haber: Erdoğan’ın son Kıbrıs ziyaretini ve verdiği mesajları nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Aziz Şah: Erdoğan sadece “beton” müjdesi vermedi. Verdiği beton müjdesinin siyasal bir karşılığı var… Biraz geriye gidersek, Türkiye’de başkanlık sistemine geçilmesi ile birlikte Kıbrıs’ın kuzeyindeki yapı da değişti: Her şeyin üstünde Ankara’da Erdoğan’a bağlı olan ve başında Fuat Oktay’ın oturduğu “Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü” var… Ersin Tatar’mış, KKTC Meclisiymiş, bunlar göstermelik… Zaten bir “meclis” düşünün, yeni meclis binasının yapılacağını yabancı bir devletin cumhurbaşkanından öğreniyor… Geçmişte de “Kıbrıs İşlerinden sorumlu Devlet Bakanlığı” vardı Sömürge Bakanlığı gibi, ancak AKP’nin yaptığı ilhakçı entegrasyon politikasında yeni bir aşamadır. Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü ile birlikte bir de Üst Koordinasyon Kurulu var: Barış Kuvvetleri Komutanı, Güvenlik Kuvvetleri Komutanı ve buradaki TC Elçisi’nden oluşur bu kurul… Buranın MGK’si! 1974’ten sonra Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyinde kurduğu sömürge rejiminin ana organları, yasama-yürütme organları bunlardır. Bir tek yargıya tam anlamıyla istediği gibi hükmedemedi Ankara. Bütün karın ağrısı ondan! Ancak o da bağımsız değil.

Bu organlara ek olarak ayrıca hem spesifik konularda (eğitim, sağlık, karayolları, kültür, sahil güvenlik vesaire) imzalanan protokoller var, hem de her sene imzalanan “mali protokoller” vardır. Bu protokollerde Elektrik Kurumu’nun, Telekomünikasyon Dairesi’nin, limanların, aklınıza gelebilecek tüm kamu kuruluşlarının nasıl özelleştirileceği ve “yapılandırılacağı” yazar. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” dedikleri şeyin devlet olmakla yakından uzaktan alakası yoktur. Bir belediye kendi bütçesini yapar, KKTC yapamaz! Her sene sözde “bütçe görüşmeleri” yapılırken önce Ankara ile imzalanacak “mali protokol” beklenir… Ankara’ya bağlı birkaç kurumda birkaç bürokratın aldığı kararlarla sömürge gibi idare edilir Kıbrıs’ın kuzeyi. Ayrıca, 2020 Mali Protokolü’ne koydukları bir madde ile Ankara’dan KKTC’deki “bakanlar”ın başına kayyum atadılar. Ankara’dan atanmış memurlar KKTC’li bakanları denetler. Bu yüzden geçtiğimiz haftalarda Çalışma Bakanı kendi bakanlığında yapılan bir yasaya karşı çıkarak istifa etti!

Yol inşaatlarını bile Fuat Oktay denetler burada, o gelemiyorsa da TC Elçisi… Anlatıldığı gibi KKTC “bağımsız bir devlet” olsa yabancı bir devletin “Elçi”si yol inşaatı mı denetler? İmzalanan son karayolları protokolü ile Kıbrıs’ın kuzeyindeki “köy yolları”nın projelerini Ankara ihalesiz bir şekilde Türkiyeli müteahhitlere dağıtıyor. İşbirlikçi sermayenin Kıbrıs Türk Müteahhitler Birliği bile bu konuda tepki gösterdi ama fazla ses çıkarmaya da cesaret edemedi… Ayrıca politik alana müdahil olmayan Mimar ve Mühendis Odaları Birliği bile tepki gösteriyor Ankara’nın uygulamalarına uzun zamandır, çünkü ne yasa ne tüzük ne kural ne uygulama bıraktı Ankara mühendislikte bile! Türkiye’deki ihaleler düşünüldüğünde karşılaştırılamayacak kadar küçük maddiyattaki kamu projelerine çöktü Türkiye’nin sermayesi Kıbrıs’ın kuzeyinde. Bunları anlattım ki Erdoğan’ın gelişinin arka planı anlaşılsın.

Gelelim Erdoğan’ın ziyaretinde verdiği mesajlara…

İşte, Erdoğan da gelip “çökülen” bu “kamu projeleri”ne start verdi ve bitenlerin kurdelelerini kesti. Konya’daki bir projeden farksız bir şekilde. Yerel kurum, kuruluş ve kuralları yok sayarak. Avrupa Birliği Kıbrıs’ın kuzeyinde bir proje finanse ettiğinde Kıbrıs Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği Yasası’nı tanır, Türkiye tanımaz!

İkinci olarak Erdoğan’ın verdiği beton müjdesine, yani bir saray ve meclis inşaatı projesine gelelim. Kıbrıslılar Erdoğan’ın ağzından çıkabilecek en kötü ihtimallere hazırlandıkları için inşaat projesine çok güldüler. Ve bir “oh” çektiler. Ancak meselenin bu kadar basit olduğunu düşünmüyorum:

Kıbrıs Türk Anayasa Mahkemesi’nin basit bir kararını bile Türkiye’de gündem yaparak toplumumuza saldıran AKP-MHP’nin derdi sadece külliye ya da inşaat değil; KKTC’nin adındaki göstermelik “cumhuriyet” tabirinin kaldırılması, adının değişmesi ve dolayısıyla anayasanın değişmesi gündem olarak dayatılıyor. Devletin adını değiştirerek anayasayı değiştirecekler! Bunu en yüksek perdeden dile getiriyorlar… Çünkü mahkemeler ifade özgürlüğü davalarında Ankara’nın istediği mahkumiyet kararlarını vermiyor ve bazı konularda hukuki çerçeve engel çıkarıyor Ankara’ya. Kafasına her eseni yapamıyor. Kıbrıs Türk Polis Teşkilatı Ankara’daki Genelkurmay’a bağlı olduğu için yargı bağımsız değildir, çünkü burada soruşturmaları polis yürütür. Geçmişte denedikleri bazı anayasa değişiklikleri de başarısız oldu. Bu yüzden Erdoğan son günlerde ısrarla “Kıbrıs Türk Devleti” diyor.

“Kıbrıs Türk Devleti” bir süredir zaten Kıbrıs’ta faşist çevrelerin ağzında. Erdoğan’ın “müjde” olarak vermesi beklenenlerden biri yeni anayasa ve Kıbrıs Türk Devleti’nin ilanıydı zaten. Erdoğan bunu müjde olarak ilan etmese de ağzından düşürmüyor son günlerde. Planlanan külliye inşaatını, yeni anayasa ve Erdoğan’ın Kıbrıs’taki başkanlık rejimi çerçevesinde okumak gerek. Erdoğan’ın ağzına doladığı “Kıbrıs Türk Devleti”, sözde KKTC’nin tanınmaması sorununu aşacakmış! KKTC’yi adını beğenmedikleri için tanımıyor değiller ki. KKTC, Türkiye’nin de toprak bütünlüğünün ve Anayasal birliğinin garantörü olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprakları üzerine kuruldu. Başka bir devletin toprakları üzerine devlet kurup tanınma bekleyemezsiniz! BM Güvenlik Konseyi’nin kararları var. KKTC’nin adını değişip BM’yi mi kandıracaksınız ucuz tüccar taktikleriyle? KKTC’nin tanınması ve Kıbrıs Türk Devleti’ne dönüştürülerek tanınacağı yönünde söylenenlerin tamamı ucuz demagoji, Türk’ten Türk’e propaganda! Bu konuda Erdoğan’ın ve buradaki faşistlerin başka bir ajandası var: Yıllardır aşamadıkları mahkeme engelini aşarak yargıyı ortadan kaldırmak, her istediklerini yapmak.

Geçtiğimiz haftalarda AKP’nin KKTC’ye yeni bir anayasa hazırladığı gündeme geldi. Bir daha söyleyeyim: AKP, KKTC’ye anayasa yazıyor! Lefkoşa Belediye Başkanı açıkladı bunu, AKP’den yalanlama da gelmedi. Yazıldı, çizildi, tartışıldı basında. Erdoğan’ın “beton” müjdesi ile AKP’nin KKTC’ye yeni anayasa yazdığı yönündeki haber bizi Erdoğan’ın Türkiye’de muhaliflere yaptıklarını Kıbrıslılara karşı yapabilmek için bir tasarı olarak çıkıyor karşımıza. Bugün Kıbrıs’ın kuzeyini Fuat Oktay’ın başında oturduğu Sömürge Bakanlığı niteliğindeki “Kıbrıs İşleri Koordinatörlüğü” yönetir; KKTC’nin adını değiştirerek bu istibdad rejimine “Kıbrıs Türk Devleti” demek istiyorlar.

“CTP’NİN TUTUMU SORU İŞARETİ”

Politika Haber: Erdoğan’ın Kıbrıs ziyaretine ilişkin, başta Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) olmak üzere Kuzey Kıbrıs’taki muhalefetin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aziz Şah: CTP ve TDP’nin önce mecliste Erdoğan’ın konuşmasını boykot etmesi ve ardından 20 Temmuz törenine katılmaması tarihidir. Hatta 20 Temmuz törenine katılmamaları Erdoğan’ı dinlememelerinden de daha önemlidir. Bir ilktir bu. Açıkçası şaşırtmıştır bizi. Arkası gelecek mi? CTP’nin toplumsal mücadelelere karşı istikrarlı olarak 25 senedir ettiği ihanetleri düşünecek olursak… Hem TDP’nin hem CTP’nin düzen içinden bakan programatik çerçevesi de Türkiye’den tokat yedikçe “eşit ilişki” talep eden bir noktada duruyor. İçerisinde bulundukları rejimin işgalci karakterini dahi inkar eden bu partilerin 20 Temmuz törenlerine katılmaması bu yüzden şaşırtıcıydı!

“ERDOĞAN 2023’ÜN STARTINI KIBRIS’TA VERDİ”

Politika Haber: Erdoğan’ın Kıbrıs ziyareti sırasında, yanındaki isimlerden birisi oldukça dikkat çekti; Oğuzhan Asiltürk. Asiltürk’le ilgili bir ayrıntı pek konuşulmadı: Oğuzhan Asiltürk, Kıbrıs Harekatı’nın yaşandığı dönemde CHP-MSP koalisyonunun İçişleri Bakanı idi ve o hükümetten hala hayatta olan beş isimden birisi. Tam da harekatın yıldönümüne denk gelen bu ziyarete Oğuzhan Asiltürk’ün de dahil edilmesi, salt SP içindeki çelişkilere oynamakla açıklanabilir mi, yoksa Kıbrıslı Türklere yönelik bir mesaj olarak mı okumak gerekiyor bu durumu?

Aziz Şah: Bizim alışık olduğumuz bir olaydır bu; iç cepheyi tahkim etmek için Kıbrıs’ı kullanırlar. Asiltürk meselesi benim de dikkatimi çekti. Hatta Ecevit’in DSP’sinin törene gelmesi ve MHP’den kopan BBP’nin de MHP ile birlikte 20 Temmuz törenlerinde yer alması, Kıbrıs’tan çok Türkiye’nin iç siyasetine yönelik hamlelerdir. Erdoğan kendi cephesini 20 Temmuz vesilesiyle konsolide etmeye girişti. Gazetedeki yazımda bu konuda şöyle yazdım: 2023 seçimleri için ilk mitingini 20 Temmuz’da yaptı Erdoğan!

“MARAŞ’TA MİLLET BAHÇESİ YAPMAK AKILDIŞI BİR İŞ”

Politika Haber: Kapalı Maraş ekseninde yaşanan tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aziz Şah: Ankara bir buçuk senede üç defa “Maraş açılımı” yaptı. 2020’nin başında Türkiye Barolar Birliği geldi şovunu yaptı, 15 Kasım 2020’de Erdoğan’ın ziyaretinde ve 20 Temmuz 2021’de gene Erdoğan’ın ziyaretinde… Bir buçuk senede üç açılım! Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de geri çekildikçe Maraş’a sardılar. Ankara için bir şov malzemesine dönüştü Maraş meselesi. Ancak uluslararası hukuk-siyaset bağlamında, ekonomik anlamda ve ahlaki açıdan birçok boyutu olan “Varosha” gibi bir yere Konya ovası muamelesi yapıp “millet bahçesi” açmaya indirgenmiş “Yeni Osmanlıcı” siyaset sadece yarına daha çok sorun biriktirir. Önce Maraş’ın Osmanlı malı olduğunu ispata kalkıştılar, tutmayınca “Maraş Türk-Osmanlı malıdır” diyenler bu kez “Rum sahipleri gelecek” dediler. Hani de Türk malıydı, nereden çıktı Rum mal sahipleri? Önce 3000 civarında Rum dönecek dendi, 25.000 ve 40.000 rakamları telafuz edildi, ancak 2006’dan beridir 344 Rumun Maraş’taki malları için başvurusu var. AKP’nin dönemsel “cambaza bak” siyaseti için kullanabileceği bir mesele değildir Maraş, başımıza çok iş açar!

Son olarak da %3.5’luk bir alanı askeri bölge statüsünden çıkaracaklarını açıkladılar, Rum mal sahiplerini beklediklerini söylediler. “Rum mal sahipleri gelmezse Türkiyeliler alsın” dedi Erdoğan, “Maraş’a çökün” diye çağrı yapılıyor. Maraş konusunda AİHM ve BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla inatlaşıyor Türkiye. Batı emperyalizminin ikiyüzlülüğü ne kadar güvenilmezse, Türkiye’nin “Sonunu düşünen kahraman olamaz” kafasındaki siyaseti de geleceğe ipotek koymaktır. Varosha’nın koşulsuz şartsız BM denetiminde Rum mal sahiplerine iadesi gerekir, başka türlüsü mümkün değildir. Konya Belediyesi ve TOKİ’yi yatırım yapması için getirenler gelecek kuşaklara uluslararası mahkemelerde tazminat yükü yükler sadece. Maraş’taki sokak ve okul isimlerini Türkleştirerek işgalci politika ile gidilecek bir yer yoktur.

Şunu da belirtmek gerekir, tabii bunları Kıbrıslılar böyle görür. Ancak Türkiye’de düzen muhalefeti de AKP’yi aratmayacak düzeyde fetihçidir. Erdoğan Varosha’da ilk şovunu yapıp bir caddeyi açtığında, Kemal Kılıçdaroğlu “hepsini açın” diye nara atıyordu. Bu kafayla CHP-İYİ gibi partiler AKP’nin bu akıldışı siyasetine ancak ateş taşırlar. Ayrıca bugüne kadar “askeri bölge statüsü”nde olduğu için Maraş’ta kayıpların-toplu mezarların aranmasına müsaade edilmedi. Askeri bölge statüsü kalktığında o da gündeme gelecek. Uluslararası hukuk, ekonomik boyutu ve savaş suçları bağlamında bir gayya kuyusudur Maraş. İnşaat ya Resulullah diye yaklaşılacak bir konu değil.

“KIBRIS TÜRKLERİNDE GEREKLİ DUYARLILIK OLUŞMADI”

Politika Haber: Mafya şefi Sedat Peker’in itirafları sayesinde, Türkiye’deki devlet bağlantılı mafya ve suç örgütlerinin Kıbrıs’taki faaliyetleri ve Kutlu Adalı cinayeti yeniden gündeme geldi. Bu konu Türkiye’de birkaç günlük yüzeysel tartışmaların ardından neredeyse unutuldu. Kuzey Kıbrıs’ta durum nasıl? Peker’in itirafları, Kıbrıslı Türk toplumunda bu konulara ilişkin bir duyarlılık yarattı mı veya var olan duyarlılığı artırdı mı?

Aziz Şah: 25 senenin ardından Kutlu Adalı cinayeti gündeme geldi Sedat Peker’in açıklamalarıyla. Toplumda bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Faili meçhulleri dert edinmiş bir avuç insan dışında maalesef unutuldu gitti bile. Hiçbir hükmü olmayan, kendi binasının yapımını bile başka bir ülkenin cumhurbaşkanının açıkladığı KKTC Meclisi, komisyon kurup da araştırma yapacak da, Adalı cinayetini aydınlatacak… Kamuoyu baskısı yok, kamuoyu baskısı olmadan Adalı cinayeti sadece birkaç yazarın gündemi olarak kalır.

“ERSİN TATAR MAKETTEN FARKSIZ”

Politika Haber: Ersin Tatar, her anlamda Ankara’ya bağımlı bir görüntü veriyor. Bu durum, Kıbrıslı Türk toplumunda nasıl değerlendiriliyor?

Aziz Şah: Ersin Tatar, varlığını Ankara’ya borçludur, bağımlılıktan ötedir bu durum. Kıbrıs Türk toplumunda gelmiş geçmiş en yalaka-uşak-işbirlikçi siyasetçi profilini çiziyor. Bugün oturduğu koltuğa AKP-MHP tarafından oturtulduktan sonra ilk demeçlerinden birisi “Ankara’nın adamı olmaktan gurur duyuyorum” oldu. Bu, Türkiye’nin bir cumhurbaşkanının “Amerika’nın adamı olmaktan gurur duyuyorum” demesi gibi bir şeydir.

Tatar, Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’le ilk görüşmesinde ona, “Türkiye’nin söylediklerini yapacağım ve görüşmelerden Mevlüt Çavuşoğlu sorumlu olacak” dedi. Sonra da şikayet ediyorlar “Rumlar neden Ankara’yı muhatap alıyor” diye. Toplum dalgasını geçiyor Tatar’la, Ankara da bundan memnun. Japonya’da işyerlerinde patronun maketi olur bir odada, patrona öfkelenen işçi gidip maketi tokatlar. Tatar’ı da Ankara’ya öfkelenen Kıbrıslılar tokatlasın diye maket olarak başımıza diktiler.

“KIBRIS’IN KURTULUŞU, TÜRKİYE’DEKİ TOPLUMSAL MÜCADELE İLE BAĞLANTILIDIR”

Politika Haber: Son seçim sürecinden itibaren Kıbrıslı muhalif Türklere yönelik Ankara merkezli baskıların arttığını görüyoruz. Bu durumda Kıbrıslı Türklerin geleceğini ve adadaki çözüm olasılığını nasıl görüyorsunuz?

Aziz Şah: Kıbrıs’ta toplum cendereye sıkıştı, çözüm diye sunulanlar da cenderenin bir parçası. 1971 NATO Dışişleri Bakanları zirvesinde Kıbrıs’ın ikiye bölünmesi kararlaştırıldı, üç yıl sonra, 1974’te de Türk-Yunan NATO operasyonu ile bölündü. Türkiye 1971 NATO zirvesinde alınan “iki bölgeli iki toplumlu federasyon” kararını savundu 2018’e kadar. 2018’den itibaren “iki devletli çözüm” diyerek 50 senelik tezini bir kenara bıraktı Türkiye. Kıbrıs’ı ikiye bölünemeyecek, tek ve ortak vatan olarak gören benim açımdan iki tez arasında bir fark yoktur. Türkiye’nin bugün savunduğu tez NATO’nun 1971’de savunduğu tezin çırılçıplak halidir.

Cendere budur: Zıt gibi görünen iki tezi çatıştırıp Kıbrıslıların ömrünü yiyorlar. “İki bölgeli iki toplumlu federasyon” süslenmiş giydirilmiş NATO tezidir, “iki bölgeli iki devletli çözüm” ise çırılçıplak NATO tezidir. Bu iki tez çatışmıyor. İkisi de “Kıbrıs’ta tek ve ortak vatan” gerçeğine karşı iki bölgeliliği dayatıyor. Kıbrıs’ın kuzeyinde ezici çoğunluk da NATO’nun, AB-ABD’nin, İngiltere ve Türkiye’nin “iki bölgelilik” üzerine yürüttüğü bu oyunda taraf oluyor. NATO’nun kurduğu bu kumpas aşılmadan Kıbrıs’ta çözüm olmaz.

Türkiye’deki ekmek ve hürriyet mücadelesine bağlıdır bizim buradaki durumumuz. 100-150.000 kişilik bir toplum ne yapabilir tek başına? Burada Türkiye’nin askeri işgali var, AKP-MHP’nin paramiliter örgütlenmeleri var, geleneksel Özel Harp Dairesi unsurları var, 1974’ten beridir Türkiye’nin buraya taşıdığı, hemşeri derneklerinde örgütlediği-gerektiğinde linç ve saldırı için sokak gücü olarak kullandığı- Kıbrıslıların iradesine karşı seçimlerde de seferber edilen yerleşimci-yerleşik nüfus var. Kıbrıslılar “Türkiye sorunu”nu çözmeden Kıbrıs’ta barış meselesine gelmez sıra. Türkiye’de emek cephesi Kıbrıs’ın bağımsızlığı sağlanmadan, Türk askeri dahil yabancı askerlerden ve emperyalist üslerden Kıbrıs arınmadan bu bölgede kimseye huzur olmadığını anlamalı. İngiliz üslerinden kalkan savaş uçaklarının kimin tepesine bomba atacağı ve ABD casus istasyonlarının Kıbrıs’tan kimi dinlediği de belli olmaz!

“ERDOĞAN GELECEK, KANUN MANUN YOK”

Politika Haber: Erdoğan’ın Kıbrıs ziyareti, Kıbrıslı Türk halkı tarafından nasıl karşılandı?

Aziz Şah: ““Hoş gelmedin” diyen oldu, “Kayyumunu da al git” diyen oldu, “İşgalci defol” diyen de oldu. Toplumun geneli tedirgin oldu Erdoğan’ın gelişinden, “Yine başımıza ne iş açacak?” dediler. 15 Kasım’daki gelişinde zar zor bir eylem organize edilmişti, orada “Kıbrıs Kıbrıslılarıdır” dedik. O eylemde de gördük Erdoğan’a karşı sokağa çıkmaya Kıbrıslıların korktuklarını. 19 Temmuz 2011’de yine 20 Temmuz töreni için Erdoğan geldiğinde protesto edilmişti. Kıbrıs Türk Hava Yolları batırılarak uçaklarına TC sermayesi tarafından el konulmuştu. İşte o eylemde Polis Genel Müdürü bir talimat verdi komutanlara: “Erdoğan gelecek yarın kanun manun yok”. Kıbrıslıların gördüğü en şiddetli eylemlerden biriydi, o gün bugündür Erdoğan’ın her gelişi bir travmadır toplumda!”

About the author