Aziz Şah – Kutlu Adalı şöyle yazar 2 Nisan 1996’da Yenidüzen’de:
“Evimin telefonu en uygunsuz saatlerde çalıyor, boğuk boğuk sesli peçeli yüzlü bir takım kişiler, telefonu evde kim açarsa sorusuz sualsiz tehdit edici sözler söyleyerek kapatıyor. Kimi bela veriyor, kimi aşağılıyor, kimi elimizi ayağımızı kırmaktan söz ediyor… Böyle ısrarla, aşağılayıcı bela veren, tehdit eden, elimi ayağımı kıran, kimliğini gizleyen, telefon numarasını vermeyen, peçe altına saklanmış telefonlar almadım. St. Barnabas baskınının önemi ve özelliği nedir ki, böyle hışımla üzerime varıyorlar? Yazılanların doğruluğundan mı tedirgin oluyorlar? Sivil toplum olmamızdan mı korkuyorlar? Demokrasi ve barış niçin bir takım kişileri korkutuyor?”
Kutlu Adalı’nın yaşadıklarını okurken insanın ister istemez aklına Galip Mendi ile Şener Levent arasındaki konuşma gelir…
Barnabas baskını ve Kutlu Adalı cinayeti sırasında 1994-1996’da “Özel Harp Dairesi”nin Kıbrıs ayağı Sivil Savunma Teşkilatı’nın başında ve Avrupa-Afrika gazetesinin matbaasında bombalar patlarken 2000-2002 arası Güvenlik Kuvvetleri Komutanı olan Galip Mendi…
Galip Mendi emrindeki askere Şener Levent’i aratır; “Komutanım sizinle görüşecek” der asker. Mendi başlar söylenmeye:
-“Geldim geleli ne teröristliğimi bıraktınız ne bombacılığımı, ne faşistliğimi ne de kaçakçılığımı”…
Güney-kuzey arası kaçakçılığı engellemediğiyle ilgili bir habere sinirlenip aramış gazeteyi! E, “hudut”tan sorumlu asker değil mi?
1996’da “Kutlu Adalı’yı öldürmek için Korkut Eken’le Kıbrıs’a gittim” diyen Atilla Peker’e cevap verirken Mendi, “PKK için geldiler” diye itiraz ediyor…
1996’da Kıbrıs’ta bir “PKK sorunu” varmış, 2000’de de kaçakçılık!
Kaçakçılığı engelleyemediğini yazan gazeteyi de arayıp sitem ediyor…
Bu konuşma sırasında Şener Levent gazeteye gelen tehdit telefonlarını ve telefonların dinlendiğini söylemiş; dalgasını da geçerek,
-“Şu anda bu konuşmamızı da dinliyorlar” demiş ona!
Galip Mendi de Şener Levent’in şikayeti üzerine bir tahkikat yaptırmış. Sivil İşler Başkanı Albay Remzi Bey’i görevlendirmiş…
Remzi Bey araştırdıktan sonra arayıp Şener Levent’e şöyle diyor:
-“Faize hanımı tehdit eden telefonun sahibi yine Faize hanım”…
Benim şair ablam Faize Özdemirciler’i tehdit eden telefon kendisinin üstüne kayıtlı…
İnsan 25 yıl sonra merak ediyor:
-Kutlu Adalı’nın evine tehdit telefonları açan da Kutlu Adalı mıydı?
6 Nisan 1996’da Kutlu Adalı şöyle yazıyor Yenidüzen’de:
“Ülkede bombalar, silahlar patlıyor, kurum ve kuruluşlar bombalanıyor, can ve mal güvenliği tehlikede. Birçok kişinin evinde, bahçesinde, üzerinde el bombaları, tabancalar, kurşunlar, dinamitler, TNT’ler bulunuyor…
Kurum ve kuruluşlara, aydın, gazeteci, öğrenci ve politikacılara yapılan baskılar kuşkusuz bu kadar değildir. Evlere çok baskınlar olmuştur…
Yasaklı, bombalı, baskılı, tehditli, sürgünlü demokrasi olamaz.
Suskun toplum olacağımıza, konuşan toplum olmalıyız.
Ağızlara dikiş vurulacağına, kalemler kırılacağına, faşist kafalar cezalandırılmalıdır.
Açıklıktan korkmamalıyız.
Bugün bana adını gizleyen birçok kişiden telefonlar geliyor, ‘çocuğunuz idamla yargılanıyor, gizlice asacaklar’ deniliyor. Eminim böyle bir şey yok ama gizlilik ve baskı bu tür endişelere ve söylentilere yol açıyor.
Bunlara ne polis, ne asker, ne sivil fırsat vermemelidir”…
Kutlu Adalı’nın bahsettiği dönemde patlayan bombalar ve kurşunları bir imza üstleniyordu: “Kıbrıs Türk Halk Hareketi”…
Devletin resmi organı olan Özel Harp Dairesi’nin ya da kontrgerillanın devleti korumak için kullandığı “mahlas”lar vardı(r). Bunlardan bazıları şunlar:
“Anadolu Halk Cephesi” (AHC), “Türk İntikam Tugayı” (TİT), “Osmanlı Türk İntikam Tugayı” (OTİT), “Türkçü İntikam Tugayı” (TİT”), “Şeriatçı İntikam Tugayı” (ŞİT), “Esir Türkleri Koruma Ordusu” (ETKO), “Türk Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu” (TÜŞKO), “Türk İslam Birliği Komandoları” (TİBKO), “Türk İntikam-Mukavemet ve Katliam Ordusu” (TİMKO)…
Bizim kuşak 2000’lerin başında UHH’yı ismen hatırlar, çocuktuk Ulusal Halk Hareketi adıyla faşist paramiliterler “Türk İntikam Tugayı”nın rolüne soyunduğunda…
80’lerin sonu 90’ların başında da “Kıbrıs Türk Halk Hareketi” vardı. Bombalı ve kurşunlu saldırıları üstlenen…
1970’lerden beridir bir sürü “mahlas” isim kullanır kontrgerilla devleti sorumluluktan kurtarmak için!
Hitler’in SS’leri ve Mussolini’nin “Kara Gömlekliler”i varsa, Alparslan Türkeş’in “Ülkü Ocakları” var ama her suçu da kendi isimleri ile işlemezler. Faşist hareketin stratejisi gereği “Anadolu Halk Cephesi”nden “Şeriatçı İntikam Tugayı”na kadar geniş bir ideolojik çerçevede “paramiliter imza menüsü” var…
Kutlu Adalı cinayetini Sedat Peker gündeme getirerek Mehmet Ağar adıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına üstlenene kadar, bugüne kadar cinayeti tek üstlenen kontrgerillanın “Türk İntikam Tugayı” imzası idi.
TİT aynı şekilde insan hakları mücadelesinin yılmaz avukatı Akın Birdal ile bizim biricik “Kapetenos”umuz Yunan iç savaşında yer almış büyük enternasyonalist Türk komünisti Mihri Belli’ye de suikast girişimlerinde bulunmuştu.
Kontrgerilla hedef aldığı kişiye göre imza seçer, devleti zan altında bırakmayacak ve kamuoyunun kafasını karıştıracak isimler…
“Kıbrıs Türk Halk Hareketi” ilk duyulduğunda böyle kafa karıştırıcı bir isim ve imza. Kutlu Adalı’nın “Ülkede bombalar, silahlar patlıyor, kurum ve kuruluşlar bombalanıyor” dediği terörün kaynağı.
Şunu da belirtmeden geçmeyeceğim: Adalı’nın öldürülmesinden 25 yıl sonra, 1990’lardaki terör dalgasından 30 yıl sonra, Adalı dışında kimsenin kanını akıtmayan bu silahlar başarılı oldu. Susmayacağız diyenler sustu, korkmayacağız diyenler korktu, en çok da unutmayacağız diyenler unuttu. Bombalanan ve kurşunlananlardan birkaç kişi hariç çoğunluk hizaya geçti. Teslim olmayanlar da yalnızlaştırıldı…
Bu konuda, Yeni Kıbrıs Partisi’nin yayın organı Yeni Çağ’da Ulus Irkad’ın “Kıbrıs’taki olayları NATO talimnamelerine veya özel harp psikolojik savaş yöntemlerine göre yorumlamak” başlıklı yazı serisinde verdiği bilgiyi aktaralım:
“Kendilerine ‘Halk Hareketi’ adını takan terörist grup bombalı eylemlerin sorumluluğunu yüklendi (1 Şubat 1990, Yenidüzen, Perşembe sf.1 ve 11)
Lefkoşa (Yenidüzen):
Kendilerine ‘Kıbrıs Türk Halk Hareketi’ adını yakıştıran terörist bir grup, dün gece Kuzey Kıbrıs’ın çeşitli yerleşim birimlerinde gizlice dağıttıkları bir bildiri ile her tarafa ‘ölüm tehdidi’ yağdırdılar ve son aylarda gerçekleşen bombalı saldırıların sorumluluğunu üstlendiler.
‘Kıbrıs Türk Halk Hareketi’ adıyla dün sabahtan itibaren ellerde dolaşan ve halkta terör günlerini çağrıştıran bildiride, Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Toplumcu Kurtuluş Partisi’nin yanı sıra, “kaçakçılar” da tehdit edildi. Terörist grup, isim vererek, Erdoğan Kanioğlu, Avukat Menteş Aziz ve Avukat Kıvanç Rıza’yı, CTP Milletvekillerinden Özker Özgür, Fadıl Çağda, Mehmet Civa, Ferdi Soyer ve Hasan Sarıca’yı ve YKP Milletvekili Alpay Durduran’ı ölümle tehdit etti.
Bildiride bombalı saldırıların sorumluluğu da kabul edildi ve CTP binasına gerçekleştirilen saldırının ‘tarihi bina düşünüldüğünden infilak ettirilmediği’ ileri sürüldü. Bildiride, ‘Bunlara ve benzerlerine ikinci bir ihtar yapılmayacak, vücutları en acımasız yöntemlerle aileleri ile birlikte ortadan kaldırılacaktır’ denildi”…
Gömlek değiştirir gibi isim değiştiren kontrgerilla grupları için Tanıl Bora ile Kemal Can MHP tarihini inceledikleri “Devlet, Ocak, Dergâh” kitabında şöyle yazar:
“Ülkücü teşkilatlarda örgütlenmenin gerçek anlamda illegalite ‘kültürüne’ uygunluğundan da söz etmek zordur. 1970’lerin sonlarında (…) hareketin bu dönemdeki stratejisinin gereği olarak ‘terör’le arasındaki bağı gizleme taktiğinin parçası olarak ortaya atılan ETKO, TİT, TÜŞKO, TİMKO, ŞİT vb. illegal ‘örgütler’; gerçek örgütsel çekirdekler olmaktan çok, özellikle küçük çete reislerinin bir çeşit öykünmeyle ‘takındıkları’ isimlerden ibaretti. Söz konusu illegalite öykünmesi bile öylesine savrukça yayılmıştır ki, bu ‘örgüt isimleri’ enflasyonu, taktik olarak güdülen ‘perdeleme’ ve kadroları koruma işlevini gerçekleştirmekten çok uzak kalmıştır.
(…) Saldırılarına rastgele, kitlesel ve ‘neden-sonuç’ bağlantılarını anlaşılmazlaştıran hedefler seçerek ‘amaçsız, kör terör’ imajını yaygınlaştırmaya yönelindi. Bir yandan saldırılarını sürdürürken, bunlarla arasındaki bağı her zamankinden daha fazla perdelemeye çabaladılar. ‘Meşruiyetçilik’ demagojisine ağırlık verildi. Dikkatleri dağıtmak için yukarında değindiğimiz ETKO, ŞİT vb. illegal örgütler yaratılarak, hedef saptırılmaya çalışıldı”…
Yazarların burada “rastgele”, “amaçsız, kör terör” imajı dedikleri dönem 1978 Maraş katliamından sonraki dönemdir. Bir dünya aydın öldürüldü: En başta kontrgerillayı çözen savcı Doğan Öz ve emniyet müdürü Cevat Yurdakul, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, Bedrettin Cömert, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu ve Abdi İpekçi diye giden bir dizi seri “amaçsız” cinayet…
Kıbrıs’ta bunlar karşımıza Türk İntikam Tugayı, Kıbrıs Türk Halk Hareketi, Ulusal Halk Hareketi olarak çıktı 80’lerin sonundan 2000’lerin başına kadar.
1970’li yıllardan iki farkı var günümüzün: O gün devlet adına kontrgerillanın paramiliter sivil milislerini elinde tutan MHP idi. Diğer fark, o gün MHP’nin karşısında sokağı tutan devrimciler vardı.
Bugün iktidarda AKP-MHP’nin İslamcı-Türkçü Kızıl Elma koalisyonu var. Sokağın durumu da perişan…
Son beş senedir görünen “TİT”ler şöyle:
Sedat Peker ve adamları, Osmanlı Ocakları, Türkmen Tugayları, HÜDA-PAR (Hizbullah), İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi), özel savaş şirketi SADAT, afla hapisten çıkarılan Alaattin Çakıcı; Mehmet Ağar ile çıkar çatışmasına giren Sedat Peker’in afişe ettiği Almanya’daki Türk çetesi Osmanen Germania, Türkiye’de Türk aydınlarını döven ve Kürtleri öldüren Ülkücüler ile Avrupa’da “ölüm listesi” ile Erdoğan karşıtlarına gözdağı verenler…
1970’lerin sonundaki TİT, ŞİT, ETKO, TÜŞKO, TİBKO, TİMKO “örgüt” enflasyonunu aratmayacak durumdayız bugün. Çünkü –geçen hafta yazdığımız gibi- kontrgerilla yeri gelir laik görünür, yeri gelir şeriatçı olur, yeri gelir mafya olur, yeri gelir banker, sanayici, müteahhit, muteber işadamı olur. Kontrgerilla konjonktüre uyar!
Kontrgerillanın bir adı Türk İntikam Tugayı, diğer adı Şeriatçı İntikam Tugayı; bir adı Osmanlı Türk İntikam Tugayı, diğeri Türk İslam Birliği Komandoları…
Kontrgerilla konjonktüre uyar, hem laik, hem İslamcı, hem Osmanlıcı!
Bu faşist terör hücrelerinin isimlerinin kısaltmalarını yan yana yazınca, kulağınıza komik gelebilir ama trajiktir. Çünkü “sol” 50 senedir liberal zehri içe içe, faşizmin esasının işçi sınıfını atomize etmek için uygulanan paramiliter terör olduğunu unuttu…
En çok da faşizmin öldürdüğü aydınları unuttu “sol”. Bugün en basit sosyal medya “hakaret”inde “falanca yalnız değildir” ve “hepimiz filancayız” diye kampanya yapılır, ancak cinayetinin 25. yılında Adalı bir daha unutuldu “unutmayacağız” diyenler tarafından…
Ama bu gazetede “vicdan azabı” gibi yazmaya devam edeceğiz!
Kutlu Adalı der ki:
SELAM
Sabahları uyanmakla başlar yolculuğum
Dudaklarımda bir şarkının ezgisi olur
Eski bir şarkıysa söylediğim
Gençliğime selamım olur.
Güncel bir şarkıda gençliğimi bulurum
Anılar yüklü bulutlar dolar başıma
Geçen bulutlara selam dururum.
Güneş selamımı bekler her sabah
Kuşlara selam veririm
Alır götürürler her sabah yorgun anılarıma beni
Dallar, yapraklar, çiçekler
Çiğlenmiş çimler, bildik böcekler
Nergisler, menekşeler, yaseminler
Yolumu bekleyen sardunyalar
Dört mevsim su verdiğim erik ağacı
Portakal, mandalin, limon ve incir
Dut, nar, badem ve yenidünya
Ve hurma ve zeytin ve defne
Ve zakkum ve zangalak
Özenle suladığım tüm bitkiler
Selamı kapımdan eksik etmezler.
Kediler köpekler selam durur
En mutlu anlarımı yaşarım
Sevgiler, dostluklar sabahı kutlar
Komşular uyanır, komşu komşuyu selamlar
Günlük yolculuk onlarsız olmaz.
İnsanlardan önce onlar yolcu eder beni
Selamımı en içten onlar alır
Batan gün onları kararttığında
Yolculuğum bitmiş olur.
Geçen bulutlar gün boyu sevgi yağdırır
Sevgi yüreğimde yediveren gül olur
Bir selamla kimi gün ateş sarar bacayı
Aşklar bitmiş aşklar başlamış olur
Arkama düşmüş yorgun anılar
Artık selamıma yetişmez olur.
Batan gün kana benzeyince
Yaralı kuşa dönünce
Selamların uyku saati gelir hüzünlenirim
Umutlar umutsuzluklarla yarışır gibi savaşır
Nenemi, dedemi anımsarım
Babam annem yarım kalmış aşklarım
Yollarda hala oynayan çocukluğum
Savaş yılları acılar felaketler
Bitmek bilmeyen barış özlemi
Yüreğim dayansın istiyorum
Dayanamıyorum.
Gideyim buralardan diyorum
Selamsız kalmaktan korkuyorum.
(15 Ağustos 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)