Aziz Şah – Pandeminin yarattığı sorunlarla boğuşurken iliklerimize kadar hissettik devletsizliği…
Koronavirüsün bize ilk tokadı Denktaş’ın sözünü hatırlatmak oldu: “Allah kimseyi devletsiz bırakmasın”…
Kıbrıs Cumhuriyeti ek sağlık bütçesi açıklarken Kıbrıs’ın kuzeyinde Tabipler Birliği pandemi ile mücadele için bağış kampanyası yapıyordu. Falanca iş adamından şu kadar, filanca mafya babasından bu kadar, filanca vergisini ödemeyen banka sahibinden şu kadar, falanca sendikadan bu kadar…
Devlet olmadığı için sağlık hakkı sadaka ve bağışa indirgenmiş durumda…
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin pandemi ile mücadele bütçesinde sokak hayvanları için 50 bin Euro ayırmasından sonra, Ersan Saner bir müjde vermişti: “5 bin adet küçükbaş ırk hayvanın ülkeye gelmesi için anlaştık. Protokol yok, bununla ilgili talimat da verildi. Belki size aşıyla ilgili program söyleyemem ama bu küçükbaş 5 bin adet koyunun adaya gelmesi ve karantina süreçleriyle ilgili her türlü karar üretilmiştir”…
İnsanlar pandemide evlere kapandığında sokak hayvanlarının aç kalmaması için 50 bin Euro’luk mama bütçesi hazırlamıştı Kıbrıs Cumhuriyeti…
Cumhuriyet’in sokak hayvanlarını düşünerek bütçe hazırladığını duyduğumda “Bir kedi kadar vatandaşlık haklarımız yok, anlıyor musun?” diye yazmıştım…
Pandeminin ilk günlerinde Mart ayında Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarını korumak için 1.5 milyar Euro’luk bir destek paketi açıkladı.
Pandeminin başlamasından 1 sene 3 ay sonra 2021 Haziran’ında ise Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk toplumunu bir kararname ile 500 MİLYON DOLAR borçlandırdı.
Yan yana yazalım ikisini:
Kıbrıs Cumhuriyeti Rum toplumuna 1.5 Milyar Euro destek paketi açıkladı, TC Devleti Kıbrıs Türk toplumunu 500 Milyon Dolar borçlandırdı.
Vatandaş/yurttaş olmak ile “kardeş” demagojisi ile BORÇ SÖMÜRGESİ olmak arasındaki farkı özetledik bir cümlede.
Bir Cumhuriyet’te kedi olmak ile bir sömürgede insan olmak arasındaki farkı da görüyoruz: Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kedilere 50 bin Euro destek paketi, TC’den Kıbrıs Türk toplumuna 500 Milyon Dolar borç. Borcu da biz istemedik ha!
Yanlış anlaşılmasın, kedilerin mamasında gözüm olduğundan değil…
Kıbrıs’ın kuzeyindeki kediler de Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarından yararlanamadı, yanarım yanarım ona yanarım…
Yazdığımız her yazıyı “açık” bulmak için okuyan KKTC’ci solcular vardır: KKTC mükemmel olduğu için ne zaman Kıbrıs Cumhuriyeti’ni olumlasak, “Gördünüz mü Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yama olmak isterler” diye şovenizm kusarlar Denktaş ağzıyla…
Okullarında tuvalet kağıdı, hastanelerinde ilaç olmayan bir KKTC’de, “düşman” Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı “KKTC vatanı”nı savunacağız diye çok yırtınıyorlar…
Belediyelerin bütçesi var, açığı kapatılamadığında batar. KKTC’nin kendi bütçesi, maliyesi, para politikası yok! 1983’ten bugüne kadar sadece bir sene bütçe açık vermedi. 37 sene boyunca bütçe açığı vermiş “devlet” mi olur?
Kendi bütçesi yok, çünkü TC bütçesinin yamasıdır.
“Yama” arayan bütçesizliğe baksın!
Bu sebepten, “KKTC” Kıbrıs’ın kuzeyindeki askeri rejimin “kod” adıdır diyoruz.
“KKTC” egemenleri adına Kıbrıs Cumhuriyeti’ne –yani Cumhuriyet’te sahip olduğumuz insan haklarına- düşmanlık edenler bahane kusuyor gerçeklerin üzerine…
5 bin koyun nerede?
500 Milyon Dolar’ın akıbeti ne oldu?
Cumhuriyet kedisi olmak ile askeri rejimde insan olmak arasında ne gibi farklar vardır?
(8 Eylül 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)