Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresi (15) KONTRGERİLLANIN BIÇAĞININ İKİ YÜZÜ

Aziz Şah – 1980’lerin sonu, 1990’ların başı…

Afganistan savaşı ile aralanan demir perde, Berlin Duvarı’nın yıkılması ile viran olur…

ABD’nin oğulları Türkçüler, İslamcılar ve Türk-İslam sentezciler omuz omuza Orta Asya’ya açılır…

Orta Asya serbest piyasayı öğrenecek, öğretmenleri de ABD’de staj yapan Turancılar ile Suudi Arabistan’ın finanse ettiği meşhur RABITA örgütü…

RABITA örgütünü araştırırken trajikomik bir noktada takılı kaldım…

RABITA Dünya İslam Birliği Teşkilatı Suudi Arabistan’ın petrol şirketi ARAMCO finansmanında kuruldu 1962’de.

Dünyanın dört bir tarafında Kuran ve din kitapları bastı, camiler yaptırdı, İslam enstitüleri kurdurdu, Avrupa’da, Türkiye’de, Kıbrıs’ta imamların maaşlarını ödedi, burslar dağıttı, konferanslar düzenledi.

RABITA üzerine yazan yazarların hemen hemen hepsi laik Türk milliyetçisidir, Atatürkçüdür, ırkçı Türkçüdür. Denktaş’ın RABITA teşkilatından para aldığını yazarlarken çok utanıyorlar, eğiyorlar büküyorlar lafı, utanarak yazıyorlar Denktaş’a Suudi Arabistan’ın misyonerlik faaliyetleri için verdiği 627 bin 110 Dolar’ı.

Denktaş’ın RABITA ile işbirliğini utana sıkıla “duygusuz” bir şekilde yazarlarken Şeyh Nazım’a verip veriştiriyor…

İşte bu milliyetçilik-İslamcılık çıkmazıdır…

Kendinize sadece milliyetçiliği ya da sadece İslamcılığı mesele ettiğinizde kontrgerillanın psikolojik harbinin mengenesine sıkışıyorsunuz.

Yaklaşık 30 senedir coğrafyamızda “ilerlemeci”, “aydınlanmacı”, “batıcı”, “modernist” olanlar ile “Büyük Doğu”cu, “Osmanlıcı”, “İslamcı”, “Başyücelik Devlet”çisi, “şeriatçı” olanların kavgası öyle bir hal aldı ki, iki taraf da aynı bıçağı tutuyor, bıçağın farklı yüzünü görüyor ama çelikte kendi yüzü parlıyor…

Suat Parlar “Kontrgerilla Kıskacında Türkiye” kitabında, Avrupa çapında camileri örgütleyen Özel Harpçi Generaller için şöyle der:

“…‘Psikolojik Harekât’ın ince taktikleri açısından şu örneği akılda tutmak gerekiyor: Atatürkçüler, laik düşünceye inanmış olanlar, yalnızca hedef olarak RABITA’yı görsünler…

Biz saman altından su yürütmeye devam edelim düşüncesinde olanlardan başkası değildi bunlar. Kısacası RABITA konusunda da psikolojik savaşın en ince yöntemlerini kullanmışlardı. Türk-İslam sentezci ülkünün yurt dışında devlet desteğiyle yayılmasının engellenmemesi için…

Ancak ‘psikolojik savaş’ başarıya ulaşmış olmalı ki, bu özel harpçi subayların, İslamcı-faşist örgütlenmedeki Türk İslam Birliği eksenli çalışmaları bir yana bırakılarak, tutumlarından ‘laik’ anlamlar çıkarılmıştır”…

İşte bu kadar trajiktir “psikolojik harb”in yarattığı insan:

Başta Almanya olmak üzere Avrupa çapında Diyanete bağlı Türk İslam Birliği camilerini örgütleyen ve göçmen Türkiyeli işçilere Kuran dağıtan NATO’nun Türk subayları, Türkiye’de irtica/şeriat tehdidine karşı toplumu uyanık tutuyordu!

Özel Harp Dairesi’nin stratejisi “Türkiye’de Nutuk, yurtdışındaki işçilere Kuran” olarak belirlendi. Bu stratejiyi belirleyen askerler yurtdışında cami örgütlerken, Türkiye’de “Atatürkçülük dinini” örgütledi…

İşte bu “psikolojik harb”in sonunda başta akıl kalmayınca, laik milliyetçiler “milli şef” saydıkları Denktaş’ın RABITA’dan 627 bin 110 Dolar alması karşısında çok utanıp sıkıldılar.

Denktaş tabusu da askerin “laikliğin bekçisi” olduğu gibi bir şeydir onlar için.

Asker Özel Harp Stratejisi olarak cami örgütler, Denktaş Özel Harp Stratejisi için Bayraktar ve Ömerge camilerini bombalatır.

Asker yurtdışındaki Türkiyelilere Kuran yurtiçinde Nutuk dağıtır, Denktaş ise hem Kuran üstüne hem de Atatürk üstüne kitap yazar.

Kontrgerillanın psikolojik harbi böyle ikiyüzlü bıçaktır: Bir yüzünde Şeyh Nazım’a yer vardır, diğer yüzünde Atatürk’e… Hatta utanmazlar bizim komünist Nâzım’ın da “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine/ bu hasret bizim” dizelerini silah gibi kullanırlar her seferinde…

Boşuna yazmadım Kutlu Adalı cinayetini üstlenen tek “mahlas” olan Türk İntikam Tugayı’nın sülalesini:

“Anadolu Halk Cephesi” (AHC), “Türk İntikam Tugayı” (TİT), “Osmanlı Türk İntikam Tugayı” (OTİT), “Türkçü İntikam Tugayı” (TİT”), “Şeriatçı İntikam Tugayı” (ŞİT), “Esir Türkleri Koruma/Kurtarma Ordusu” (ETKO), “Türk Ülkücü Şeriatçı Komando/Kurtuluş Ordusu” (TÜŞKO), “Türk İslam Birliği Komandoları” (TİBKO), “Türk İntikam-Mukavemet ve Katliam Ordusu” (TİMKO)…

Adı değişir özü değişmez…

Kontrgerilla yeri gelir laik görünür, yeri gelir şeriatçı olur, yeri gelir mafya olur, yeri gelir banker, sanayici, müteahhit, muteber işadamı olur. Kontrgerilla konjonktüre uyar!

Kontrgerillanın bir adı Türk İntikam Tugayı, diğer adı Şeriatçı İntikam Tugayı; bir adı Osmanlı Türk İntikam Tugayı, diğeri Türk İslam Birliği Komandoları…

Kontrgerilla konjonktüre uyar, hem laik, hem İslamcı, hem Osmanlıcı!

Yavaş yavaş Kutlu Adalı’yı hedef gösteren, savunduğu Kıbrıslılık bilinci ve “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” şiarından dolayı kendisine saldıran RABITA’cılara da geleceğiz…

Kutlu Adalı’yı öldüren UZİ’nin şeceresinde Denktaş’ın RABITA’dan aldığı 627 bin 110 Dolar ile başlayan süreçte Kıbrıs’ta devşirilen İslamcılar da var…

Suudi Arabistan’ın petrol şirketi ARAMCO’nun sonsuz finansal kaynaklarıyla beslediği RABITA-Dünya İslam Birliği bir tehdit miydi? Evet tehditti! Bütün insanlık için… Bugün hâlâ tehdittir… AKP onun içinden çıktı! 1962’de kurulan RABITA ile başlayan ilişkiler günümüzde devam ediyor. AKP’den sonra da devam edecek… RABITA’nın en uç şekli IŞİD olarak çıktı karşımıza…

RABITA’nın temsilcisi olan Milli Türk Talebe Birliği’nden AKP çıktı…

RABITA’nın memleketimizdeki temsilcisi ise Kıbrıs Türk İslam Cemiyeti idi. AKP’nin iktidarı ile onlar da uyandırıldı…

Uğur Mumcu “Tarikat, Siyaset, Ticaret” kitabında “Rabıta ve CIA” başlıklı yazıda şöyle diyor:

“Rabıta örgütünce yayımlanan ‘A World Guide to Organisations of Islamic Activities’ adlı kitapta, İstanbul’daki şu kuruluşlar Rabıta örgütüne bağlı kuruluşlar olarak sıralanıyor:

-Doğu Türkistan Göçmenler Derneği…

-Milli Türk Talebe Birliği…

 -The Institute of Islamic Studies- University of İstanbul…”

Mumcu yazısında sadece İstanbul’daki RABITA teşkilatlanmalarını verdi. Meğer listenin devamı varmış. Bende RABITA’nın yayınları olmadığı için, konu hakkında yazan yazarlardan derliyorum bilgileri…

Uğur Mumcu’nun verdiği RABITA’nın İstanbul teşkilatlarına ek olarak Hüseyin Hakkı Kahveci de “Yeşil Hücreler” kitabında şu teşkilatları veriyor:

-Milli Türk İzmir Yüksek İslam Enstitüsü Yaptırma ve Koruma Derneği…

-Avustralya Türk Sesi adlı kuruluş…

-Türk-Suudi Dostluk Derneği (Adres olarak TBMM adresi yer alıyordu)…

Ve son olarak Kıbrıs Türk İslam Cemiyeti…

Ümmetimin Akdeniz’de bir sevinci var, Suudi Arabistan’dan yol bağladık Kıbrıs’a…

Denktaş’ın RABITA’dan 627 bin 110 Dolar aldığı dönem Sovyetler Birliği’nin dağılmaya başladığı ve dolayısıyla Suudi Arabistan’ın RABITA’sının Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlere yöneldiği dönemdi…

Orta Asya’ya ve Kıbrıs’a aynı dönemde açılıyordu RABITA…

İşin ilginci Turancı-Türkçü kesim de açılıyordu Orta Asya’ya aynı dönem Amerikan taşeronu olarak. Kontrgerillanın bıçağının RABITA yüzünden MHP yüzünde geçelim…

İlk okuduğumda Başbuğ Türkeş’in bu sözlerini dilimi ısırmıştım açık sözlülüğü karşısında…

Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Ülkücü faşist hareketin “Türk İslam Birliği” önündeki demir perde de kalkmıştı. Türk ırkçı faşist hareketi-Turancılık 1940’larda Nazizm desteği ile çıktı ortaya. 1960’lardan itibaren özellikle 6. Filo’nun Dolmabahçe’ye demirlemesinden sonra Ülkücü hareket hızla İslamcılaştı, 12 Eylül 1980 askeri diktatörlüğünün Türk-İslam sentezi de üstüne cila oldu… 

1940’lardan 1990’lara kadar yarım yüzyıl “Türk İslam Birliği” hayali ile yaşadılar. Berlin Duvarı yıkılınca hayallerini gerçekleştirme imkanı doğdu…

MHP reisi, faşizmin başbuğu Alparslan Türkeş 9 Temmuz 1995 tarihli “Para dergisi”ne verdiği röportajda şöyle diyor:

“Türk Cumhuriyetleri’nde tabii kaynaklar çok zengin. Yapılan uydu araştırmalarına göre de Hazar Denizi, Tataristan dahil, Kazakistan ve Özbekistan böyle bir yarım daire biçiminde Basra Körfezi’nden daha zengin petrol rezervlerine sahip.

Ayrıca başka madenler, tarım ürünleri bakımından da zenginler. Yani Türkiye için çok büyük imkanlar var. Onlar için Türkiye ile işbirliği imkanları var.

En büyük ihtiyaçları yabancı sermayedir. Yatırımdır. Ben ABD’yi ziyaretimde çeşitli lobilerle görüştüm. Onları Türk Cumhuriyetleri’ne yatırım yapmaya davet ediyorum, teşvik ediyorum…

Mesela Özbekistan’da çok zengin altın madenleri var. Güney Afrika’dan sonra ikinci sırada geliyorlar. Kazakistan’da da pek çok şey var. Teşvik ediyorum sermaye çevrelerine, mesela ABD’ye diyorum ki, ‘Yatırım yapın, çok zengin kaynaklar var’…

İstiyorum ki oraya bilhassa Amerikan sermayesi girsin…

Burada da bir ekonomik teşkilatlanma lazım. ABD ile olursa ABD’nin çok büyük menfaatleri olur.

Bölgenin menfaati olur. Çünkü ABD süper bir devlet ve daha en az 50 yıl da devam eder”… (Aktaran Suat Parlar, Kontrgerilla Kıskacında Türkiye)

Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra faşistlerin Turan ve Kızıl Elma hayallerinin önündeki duvar kalkar. O faşistlerin başbuğu da Amerikan sermayesine çağrı yapar, adeta yalvarır Orta Asya’yı sömürgeleştirmesi için…

Orta Asya’nın iliğini kemiğini sömürün diye Yankee’ye çağrı yaptığı röportajı Alparslan Türkeş 1995’te verdi.

26 Nisan 1992 tarihinde Milliyet’te yazdığı yazısında Uğur Mumcu Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Asya’ya başlattığı cihadı “Turan Seferi” başlığıyla yazıyor:

“Diyanet İşleri Başkanlığı, yurt dışındaki müşavirlik, ataşelik ve din adamlarına 16 Nisan günü bir genelge göndererek Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Azerbaycan’da cami yapılması, buralara dinsel yayınlarla Kuran yollanması ve bu yeni cumhuriyetlerden Türkiye’ye gönderilecek öğrencilerin orta ve yükseköğrenim kurumlarına yerleştirilmeleri için yurt dışındaki yurttaşlarımızın katılacakları bir kampanya açıldığını bildirdi.”

Uğur Mumcu yazının devamında Demirel’in Orta Asya ziyaretlerine beraberinde götürdüğü Alparslan Türkeş’in 1940’larda başlayan ırkçı geçmişini ve ayrıca Özbekistan Cumhurbaşkanı’nın MİT, CIA ve Alman istihbaratı BND bağlantılı ülkücü Başdanışmanı Enver Altaylı’nın geçmişini sıralar.

Uğur Mumcu, Demirel’in “Turan Seferi” olarak adlandırdığı bu Orta Asya ziyaretinden rahatsızdır. Şöyle der:

“İkinci Dünya Savaşı yıllarında Hitler’in ünlü istihbarat generali Gehlen, Müslüman halkları Sovyet rejimine karşı kullanmak taktiğini uygulamak istemişti. Gehlen’in bu taktiği, soğuk savaş yıllarında CIA’nın vazgeçilmez siyasetini oluşturdu”…

Sovyetler dağılınca Nazi generali Gehlen’in rolünü Orta Asya’ya Kuran dağıtmak ve cami açmak konusunda Türkiye ve Suudi Arabistan üstlenir…

Suudi petro-dolarlarının Dünya İslam Birliği-RABITA Orta Asya’daki eski Sovyet ülkelerine ne zaman girdi? Sovyetler dağılırkenden 1990’da…

RABITA Orta Asya’ya nasıl girdi peki? Özel Harp Dairesi’nin Türk subaylarının Almanya’ya girdiği gibi Kuran’la girdi…

Suudi Arabistan Kralı Fahd Bin Abdulaziz 1 milyon adet Kuran gönderdi Orta Asya’ya…

“Laik” Türkiye Avrupa’daki Türkiyeli göçmenler ile Orta Asya halklarına, “şeriat”la yönetilen Suudi Arabistan Orta Asya’ya örgütlenmek için Kuran gönderdi.

Afrika’ya İncil ile çıkan “beyaz adam” gibi…

Bu sebeptendir ki uyanık ol canım kardeşim!

Laiklik gibi özgürlüğün yapı taşı olan bir konu kontrgerillanın “psikolojik harbi”ne bırakılamayacak kadar hayat memat meselesidir.

On yıllarca şeriat tehlikesine, “irtica”ya, RABITA’ya, El Kaide’ye, IŞİD’e karşı “Tehlikenin farkında mısınız?” diye yazılar yazanlar milliyetçiliği-ırkçılığı emniyet supabı olarak görerek ses etmedi. Bıçağın bir yüzünü diğer yüzüne tercih etti…

Seneler içinde aynı bıçağın bir yüzüyle diğer yüzünü tercih edenler eksilmedi çoğaldı, bıçağa yumruk vurdu…

Gerçekten “Tehlikenin farkında mısınız?” diye soranlar tehlikenin farkında değildi…

Türkiye 1980’lerde Avrupa’ya cami açtı ve kuran dağıttı, 1990’larda Orta Asya’ya, 2000’lerde Afrika’ya ve Balkanlar’a…

Suudi Arabistan da 1962’de Dünya İslam Birliği RABITA’yı kurduğundan beridir yapıyor.

En güncel olanla bitirelim:

2021 yazında Kıbrıs’ta Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği, Evkaf ve Din İşleri Dairesi, “Dini Bilgiler Kursu” karşılığında çocuklara bisiklet vadetti…

Konya Büyükşehir Belediyesi ile Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından çocuklara 14 tır bisiklet gönderildi…

Vadedilmiş topraklardan vadedilmiş bisiklete geldik!

(26 Eylül 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author