
Aziz Şah – Asya bebekten çok şey öğrendik…
Asya o mini minnacık elleriyle bize çok kapı açtı…
Asya hayat ve merak dolu gözleriyle bize çok şey söyledi…
Asya’nın sağlık hakkı mücadelesinde ilk dikkatimi çeken kadınlar oldu…
Bu kadar güçlü kadını uzun zamandır bir arada görmemiştim…
Bu kadar güçlü emekçi kadını yan yana getiren bir bebeğin hayatıydı…
“Emekçi kadınlar en öne” şiarına da gerek yoktu, çünkü onlar en öndeydi. Oyuncak bebek üretip sattılar, şarkı söylediler, üzerlerine araba sürüldü barikat oldular…
Bizim Orhan’ın dediği gibi, “Güzel kadınları severim”…
Bizim Veli’nin dediği gibi, “İşçi kadınları da severim”…
Bizim Orhan Veli’nin dediği gibi, “Güzel işçi kadınları / daha çok severim”…
Memleketin kazanla kaldırdıkları kaymağını, medyada “hayır işi işliyor” görünsünler diye ahaliye çay kaşığının ucuyla gösteren sosyetik kadınlar değildi onlar…
Bir partinin kadın kolları hiç değillerdi…
Bıyık iktidarının ekran yüzü değillerdi…
“Bu memleketten adam olmaz” cümlesini ters yüz eden kadınlardı…
Memleketin kaymağını kazanla götüren değil, bir bebeğin hayatı için kazan kaldıran kadınlardı onlar…
Öyle hayır işi işlemek için, sevap, sebep, sonuç, sadaka, saadet için değil…
“Yaşamak direnmektir” cümlesindeki iki kelimenin anlam birliği ve bütünlüğünü sağlayan kadınlardı onlar…
Ben bu kadar güçlü kadını hiç birarada görmemiştim.
“Ben hiç böylesini görmemiştim / Vurdun kanıma girdin kabulümsün” der bizim Attila İlhan.
İşte, Asya bebek bize onlarca parti kolu kanadı olan kadın örgütünün, AB’den ABD’den TC’den fon alan kadın örgütlerinin, hatta kendini hepsinin üstünde konumlandırmış aristokrat kadınların hep beraber gerçekten mücadele eden ve edebilecek bağımsız ve özgür kadınların önünde duvar olduklarını gösterdi.
Kadınlar bağımsız ve özgür oldukları zaman duvarları nasıl dümdüz ettiklerini gördük…
“İşçiler birlik olsa dünya yerinden oynar” şiarından mülhem “Kadınlar özgür olsa dünya yerinden oynar” sözünün gerçek olduğunu gördük. Oynar vallahi…
Varolan ilerici örgütlerin ne kadar gerici olduğunu gördük. “Kahrolsun duvar” adıyla dernek kurup nasıl duvarın her metrekaresini savunduklarını gördük…
Sarı boyalı yüksek topuklu müdür-müsteşar “ideal kadın”ın bu özgür ve bağımsız kadınların üzerine nasıl kin ve nefret ile araba sürdüğünü de gördük.
Asya bebek bize bu memlekette yalnız kadın değil erkek cinsinin de, kendine aydın, militan, aktivist, devrimci, entelektüel, yazar, çizer, düşünür diyen sürüsüne bereket tabelaların altının da ne kadar boş olduğunu gösterdi. Boş olduğunu bilirdik de, bir ümit sokağa ateş düştüğünde altı boş tabelalarını belki ateşe atıp yakarlar derdik…
Asya bebek bize eskiden “Demokratik Kitle Örgütü” diye anılan, artık “Sivil Toplum Örgütü” diye bilinen yapıların bir halta yaramadığını gösterdi. Bir halta yaramak bir yana sorunun kendisidirler…
İnsan hakları derneklerinin insan ateşe düştüğünde sırtını nasıl döndüğünü gördük, insana dair herşey onlara yabancıymış…
Asya bebeğin mücadelesinde şairin dediğinden “Güzel işçi kadınlar” vardı, bütün yükü onlar çekti. Uzun zamandır bu kadar güçlü kadını bir arada görmemiştim…
Yazmasam olmazdı bu yazıyı, Tuğçe’nin adında bütün kadınlara bu mücadeleye öncü oldukları için teşekkür ederim.
(1 Ekim 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)