Aziz Şah – ‘‘…Bir sömürge çocuğu olarak doğdum.
Okula başladığım ilk gün, sınıfımızın duvarında asılı başındaki tacı ile görmeye alışık olmadığım görünüş zenginliğiyle bir kadın fotoğrafı oldu.
-“Bu güzel kadın kim?” diye sordum öğretmenime.
Beni duymazlıktan mı geldi, anlatsa da anlamayacağımı mı düşündü cevap vermedi bana.
Nasıl olsa bir gün öğreneceğimi düşünmüş de olabilir ki öyle oldu zaten. Biz İngiliz’in sömürgesiydik, ben de bir sömürge çocuğuydum.
“Kraliçem çok yaşa” dedirttikleri sömürge çocukları…
İlk mektep yıllarımın hiç unutamadığım en büyük şokunu üçüncü sınıfta öğretmenin tahtaya yazdığı bir yazıyı defterime geçirirken yaşadım.
Tahtada aynen şöyle yazıyordu:
-“Yurdumuz üç tarafı denizlerle çevrili bir memlekettir”…
Bir bu cümleye baktım, bir de karatahtanın hemen yanında asılı duran ve dört yanı denizle dolanmış Kıbrıs haritasına…
Konuşma izni bile istemeden “Öğretmenim yanlış yazdınız ‘bizim yurdumuz bu haritadaki Kıbrıs değil mi? O da denizin ortasında değil mi?” dedim. Öğretmen o yazıyı bir kitaba bakarak yazıyordu tahtaya.
‘Kitap öyle yazıyor’ dedi öğretmen ve susturdu beni.
Neden 65-66 sene öncesinin bu ilk akıl karışıklığımı döktüm bu akşam?
Çünkü bugün yine aynı soruyu sordum kendime ve çoktan göçüp giden sevgili öğretmenime:
‘Öğretmenim bu nasıl harita?’…’’
Bu satırlar sevgili şairimiz Feriha Altıok’un hatıralarından.
Bu hikâye sömürgecinin sömürge halkını ülkesizleştirme politikasının aynasıdır.
Bu hikâye sömürgecinin sömürge halkını coğrafyasızlaştırma politikasının aynasıdır.
Bu hikâye sömürgecinin sömürge halkını tarihsizleştirme politikasının aynasıdır.
Bu hikâye sömürgecinin sömürge halkını kimliksizleştirme politikasının aynasıdır.
Dingin bir dili olan -28 Kasım’da 11. ölüm yıldönümünü idrak ettiğimiz- Fikret Demirağ’ın Lefkara işler gibi dizdiği sözcüklerle kurduğu şiirinin bütünü, bu ülkesizleştirme, coğrafyasızlaştırma, tarihsizleştirme ve kimliksizleştirmeye karşı bir başkaldırıdır.
Ülkesizleştirme, coğrafyasızlaştırma, tarihsizleştirme ve kimliksizleştirme demek bağımlılaşma demektir; ayaksızlaşma, omurgasızlaşma, dilsizleşme ve sürüngenleşme demektir.
Ülkesizleştirme, coğrafyasızlaştırma, tarihsizleştirme ve kimliksizleştirme politikası bağımsızlık fikrini ortadan kaldırır.
Fikret’in ‘tarihle yaşıt zeytin’i tanıktır, tarih boyunca bağımsız olmamış bir adada, bağımsızlığı anlatmak imkânsızdır.
En yüksek aşamasında imhâcı sömürgeciliğin coğrafyayı akıllardan silmesi de yetmez, ‘tarihle yaşıt zeytin’e musallat olur…
İşte bu yüzden yazarım ısrarla, sömürge meselesi “ülke gerçeği” meselesidir!
“Ülke gerçeği”ni kavramadan mücadele edemezsiniz, “ülke gerçeği”ni yitirenler de teslim olurlar.
Fikret Demirağ’ın şiirinde ‘temsiliyet sorunu’ yaşamadan iç içe geçmiş bütün öğeler Kıbrıs ülkesinin, coğrafyası, kimliği ve tarihinde tek bedende buluşmuştur.
Sömürgeciliğin ve onun Türk-Rum ajan liderliklerinin yarattığı ‘temsiliyet sorunu’ ülkeyi ayrıştırma konusudur sadece.
İngiltere’de basılan Türk tarih kitapları ile başladı ayrıştırma. Rumca ve Türkçe konuşan aydınlar ve toplum önderleri dünden razıydı Kıbrıslılaşmak yerine ‘başka bir şey’leşmeye. Ufkunda yok çünkü bağımsızlık…
İşte bu ayrılıkçılık-ayrıştırmacılık sırasında İngiltere’de basılan Türk tarihi kitaplarıyla,
-“Yurdumuz üç tarafı denizlerle çevrili bir memlekettir” demişler küçük Feriha’ya.
O da itiraz etmiş, benim yurdum Kıbrıs, dört tarafı denizlerle çevrili diye!
Sömürge meselesi “ülke gerçeği” meselesidir. Bizim ana sorunumuz ‘ülke’ algısı sorunudur.
İngiliz ya da Türk sömürgeciliği fark etmez: Sömürgeci ‘ülke’ algısını yıkarak başlar işe!
Cesaretiniz varsa küçük Feriha gibi soru sorun…
Sormadığınız için ‘KKTC’ gibi bir bataklığa bile ülke diyebiliyorsunuz!
Fikret’in dediği gibi, “Nereye gidersen git bir Trodos yükselecek yüreğinde”…
Bu yazı ülke gerçeğini savunan ‘Üç F’ye gitsin: Fikret’e, Feriha’ya ve Faize’ye…
(30 Kasım 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)