Aziz Şah – Erdoğan darbe gibi ‘müjde’ verdi. ‘Gecekondu’ dediği Silihtar sarayı yerine bir saray, işgalin perdesi KKTC’nin kukla meclisinin yerine bir meclis, sarayla meclisin yanına da bir cami yapacak: Adı ‘külliye’ olacak!
Bizim Mimarlar Odası açıklama yaptı birçok kez eğilip bükülerek:
-Yeni saray yapılmasına karşı değiliz…
-Yapılacaksa yapılır ama mimari dokumuza uygun olması lazım…
-Yapılsın, biz zaten bunun için yarışma bile düzenledik; ama bizi görmezden gelerek mimarın ve projenin Türkiye’den getirilmesi kabul edilemez…
Lafı neden bu kadar eğip bükersiniz? ‘Hayır’ demek bu kadar mı zor?
Erdoğan istibdadı Kıbrıs’ta var olan işgal rejimine yeni bir kimlik kazandırmak için betonu kullanıyor. Bizim mimarlar ise eğilip bükülerek konuyu ‘dokuya uygun olsun’ tartışmasına getiriyor…
Kıbrıs’a külliye dikeceğiz dediklerinde izin mi istediler, önceden haber mi verdiler, ‘estetik kaygısı’ güttüklerini mi zannediyorsunuz?
Böyle bir tartışmada cevap basit: Hayır, külliyenizi istemiyoruz!
-Ne külliyeni ne Türk-İslam sentezini, ne paranı ne protokollerini, ne valiliğini ne uşağını, ne nüfusunu ne askerini!
Tartışmaya girdiğiniz anda Erdoğan istibdadıyla kaybedersiniz, kaybederiz; çünkü karşımızdaki ile eşit bir zeminde tartışmıyoruz…
Birincisi seni eşiti olarak görmüyor, ikincisi konu rant ve ideolojik inşa!
Meclisteki partiler yeni meclis binası yapılacağını Erdoğan’dan öğreniyor…
Mimarlar ise:
-Yeni saray yapılsın ama projesi dokuya uygun olsun!
Mimarların verdiği ‘dokuya uygun olsun’ tepkisi, ‘projeyi biz yapalım’ demektir. Mesele para meselesi çünkü, irade ve kimlik meselesi değil. Ne zaman ki kaale alınmadıklarını anlarlar, mesele irade ve kimlik meselesine döner…
Bu yüzden kaybediyoruz!
Külliye konusunda mimarların içine düştüğü ‘ikilem’e 69 bin Sterlin meselesinde müzisyenler ve sinemacılar düştü!
Bu toplumun ve Kıbrıs ülkesinin Erdoğan’ın külliyesine ihtiyacı olmadığı gibi Azerbaycan’dan getirilecek sosyal medya fenomenlerine verilecek 69 bin Sterlin’le BM’nin tanınmasını yasakladığı işgal rejimi KKTC’nin tanıtılmasına da ihtiyacı yoktur!
Mimarların ‘saray projesini biz yaparsak olur’ dediği gibi müzisyenlerimiz ve sinemacılarımız ‘69 bin Sterline biz daha güzel tanıtırız’ noktasına getirdi konuyu…
Ömrü boyunca düzeni eleştirmiş muhaliflerin aklı uçtu 69 bin Sterlini duyunca! Bir anda rejimin Kıbrıslı müzisyen ve sinemacılara değer vermediğini –yeniden- keşfedip, neden Azerilere ‘KKTC tanıtması için’ para verildiğini de kendilerine verilmediğini sormaya başladılar…
Tanınma maskaralığına da mı inanıyorsunuz? Yani size ‘‘KKTC’nin tanıtılması’’ adı altında verilse para, konser de verirsiniz, film de çevirisiniz…
Ne farkınız kaldı kapalı Maraş’ta acıların üstünde klip çeken şarlatanlardan?
Ne farkınız kaldı Şafak Nöbeti konserlerine çıkan –yerden yere vurduğunuz- Türkiyeli müzisyenlerden?
Kıbrıs’ta savaşın acılarını kendine dert eden sinemacılara neden savaşın ganimeti üzerine kurulu işgal rejimi ‘tanıtım’ fonundan para versin?
Şu aynaya bir bakın, ne istediğinize önce siz kendiniz karar verin!
Aynı anda hem işgal rejimi KKTC’nin avukatı, hem de Kıbrıs vatanının acılarının savcısı olunmaz…
Aynılar aynı yere, ayrılar ayrı yere, ne istediğini bilmeyenler de meyhaneye!
(2 Aralık 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)