Aziz Şah – 8 yıl önce 6 Aralık’ta 15 yaşındaki Alexandros Grigoropoulos Atina’da polis tarafından vurularak öldürüldü. Kıbrıs’ta genel grevde bizlerin polis şiddeti ile yüzleştiğimiz gün, Yunanistan’ın Berkin Elvan’ı Alexandros’un ölüm yıldönümü ve 2008 Aralık isyanının başladığı tarihti.
2006’da Paris’in banliyölerinde ve 2008’de de Atina’da polis şiddeti karşısında, kitlesel mücadele uluslararası kapitalist krizin bir dışavurumu olarak patlak verdi. Kıbrıs’ta yaşanan da kapitalist krizin bir yansımasıdır, taş ocakları sermayesinin sebep olduğu trafik cinayeti sadece işin kıvılcımıdır. Çocuklarımız, kardeşlerimiz, gençliğimiz ölmeseydi bile bu öfke başka bir olaydan dolayı mutlaka patlak verecekti.
Yunanistan’da isyan başladıktan sonra sahte sosyalist PASOK eylemleri kınadı, Genel İşçi Konfederasyonu’ndaki üyeleri, sağcılarla birlikte, 24 saatlik genel grev nedeniyle Atina’da yürüyüş yapma kararına karşı oy kullandı. Stalinist Yunanistan Komünist Partisi polise heyet gönderip katillerle diyalog kurmak dışında, devrimci kitle hareketine karşı ayrı eylemler düzenleyerek toplumsal barışı aşırı sol ve anarşistlerden koruma kararı aldı. Bugün SYRİZA olarak bilinen Sinaspismos ise kitle hareketi ile devlet arasında uzlaştırıcı bir rolü tercih etti.
2008 isyanında Atina’da mevzilenme ilk anda böyleydi.
Bizde ne oldu? Liseli gençliğin zorlamasıyla sendika bürokrasisi eylem çağrısında bulunmak zorunda kaldı. Sendika bürokrasisinin eylemleri liselilere yetmedi. Art arda spontane eylemler ortaya koydular…
Gençlerin spreylerle yazılama yapması bir radikalleşme işareti olarak Kıbrıs’ın duvarına bir çentik attı.
3 saatlik genel grev ilan edildi. Kitlenin radikalleştiği noktada sendika bürokrasisi militanca mücadele etmek isteyenlerle memurları ayırdı. Memur kitlenin kendiliğinden ayrılması ile bürokrasinin çağrısıyla ayrılması farklı durumlardır.
Kol kola geçip yürümek, barikat olmak politik romantizmin ötesinde yeni bir politik çağın kapımızı çaldığının ve kırarak açacağının göstergesidir. Kim ne derse desin, polisin toplumsal statüsünü normalleştirmeye ne kadar çalışılırsa çalışılsın, polisin polis, halkın halk olduğu, teorinin eyleme dönüştüğü kaynama noktasıdır barikat.
Sürüleştirilmiş kitlenin nasıl güdüldüğünü kavramak, bilinçli hareket eden, hayatın ve mücadelenin diyalektiği içerisinde kenetlenen bir kitlenin nasıl ve neden hareket ettiğini kavramaktan çok daha zordur…
Bilinciyle kenetlenen kitle bilincine tecavüz eden düzene karşı kenetlenir. Kenetlenmişse bir bildiği vardır…
Asker ve polis, devetin iç-militarizm aygıtı olarak yumruktur. Yumruğa karşı yumruk gerekir. Polis karşısında kitlenin neden kenetlendiğini ve polis barikatına neden yüklendiğini anlamayanlara en basit şekilde böyle anlatabiliriz.
Yumruğa karşı yumruk ilkesi…
Şener Levent Çarşamba günü yazdı: Mücadelede haftaym olmaz!
Perşembe günü de, sendikaların hükümete taleplerini yerine getirmesi için cumaya kadar zaman vermesi üzerine,“sendikacılar da uyanık işveren gibi… Kestikleri çeki ya Cumartesi’ne ya Pazar’a keserler“, diye yazdı.
Kıbrıs çok kitle kabarışı görmedi…
Bugüne kadar teoriden yana söylediğimiz çoğu şey hep soyut kaldı. Hayatta ve pratikte sınanmadı.
Sendika bürokratlarının eylem ve grev kırıcısı olduğunu, mücadeleden değil uzlaşmadan yana, mücadelenin önünde barikat olduğunu, giydiği takım elbisenin sınıf karakterine büründüğünü ne kadar yazarsak yazalım, tarihten ne kadar alıntılar yaparsak yapalım, tezimizi teori ile ne kadar güçlendirirsek güçlendirelim, bu satırları okuyan halk, gerçeği kabullenmek istemezse söz uçar bürokrasi kalır.
Sendika bürokrasisinin hükümete tanıdığı süre ile kitle mücadelesinin boğulmasına girişildi. Bu yüzden Hüseyin papazın saati diye alaya alıyor…
Serdar’ın böl-yönet taktikleri ve Hüseyin’in mizahı toplumu kilitledi.
Kaybettiğimiz canların üzerini Hüseyin’in zekası üzerine dönen lafazanlık örttü. Örtmez efendiler, örtmez…
Lafazanlık gerçeği örtemez baylar!
Şeyhi müridleri uçurur, sendika bürokrasisini ise sol örgütler içerisindeki kuyrukçuları uçurur. Sendika bürokrasisinin arkasına saklanıp siyaset yapılmaz. Sendika bürokrasisine ve uzlaşmacılığa heba edilen her mücadele gelecekten çalınmış bir tarihtir, tarihten çalışmış bir şimdiki zamandır…
Teori gridir, hayat ise yeşil. Teoriye dair söylenen şeylerin Kıbrıs’ta da sınanma sırası geldi, geliyor, gelecek…
Hoşgeldin pratik!
(10 Aralık 2016 tarihinde Afrika gazetesinde yayınlanmıştır)