Kansız soykırım rejimi kana ekmek doğradı

1960’lı yıllar, Arun un fabrikası…

Aziz Şah – Yerli malı haftasındayız…

Okullarda çocuklara ‘‘Yerli malı tüketin’’ diyorlar…

-Yerli malı ne kaldı?

Yerli malı haftasında ithal unu serbest bırakarak vergi ödeyen ve sübvanse edilmeyen Kıbrıslı üreticiye ‘‘üretmeyin’’ dedi Kıbrıs’ın kuzeyindeki sömürge rejimi.

Arun Direktörü Tolga Ahmet Raşit ithal unun serbest bırakılması üzerine Türkiye ile rekabet edemeyeceklerini açıklayarak fabrikalarını kapattıklarını açıkladı.

Arun, Başpınar Un ve Yavuzlar Un kapanma kararı aldı. Kapanan un fabrikalarının hüznü öfkemiz oldu…

Bugüne kadar ne yazmışsak içinde yaşadığımız İşgal Rejimi’ne dair, hepsi un fabrikalarının kapanması konusunda ahtapotun kolları gibi çıktı karşımıza…

***

Sömürgeci rejimin ekmeğimizi yutan ahtapot kollarına bir bakalım:

Ahtapotun birinci kolu, TC’nin sömürgeciliğinin ‘‘Siz üretmeyin biz size satarız’’ küstahlığıdır. Turgut Özal’ın ‘‘Domates üretmeyin biz göndeririz’’ lafıyla başladı. Sonra ‘Elektrik üretmeyin, kablo çekeriz’ oldu. Şimdi ise ‘Un üretmeyin, biz göndeririz’ noktasına geldik…

Bugün un ithalatı için kışkırtıcılık yapan fırınlar, sanır ki sıra kendilerine gelmeyecek!

Yarın da,

-Ekmek üretmeyin, ekmeği de biz göndeririz, diyecekler!

Herkese sıra gelecek…

***

Ahtapotun ikinci kollu: İşgal neden, TL sonuçtur.

Türkiye’nin ekonomik krizini yaşıyoruz Kıbrıs’ta. Bu krizi yaşamamızın tek nedeni de işgalin neden TL’nin sonuç olmasıdır!

TL’nin neden, devalüasyon ve enflasyonun sonuç olmasıdır.

Sömürgecinin para birimi Türk Lirası’nı kullanmaya zorlanarak 80’ler, 90’lar ve 2000’ler boyunca enflasyon ve devalüasyon adı altında toplumumuzdan SÖMÜRGE VERGİSİ alınmaktadır.

***

Ahtapotun üçüncü kolu: Türkiye, Türk Lirası kullanmaya zorladığı Kıbrıslı Türklere Döviz üzerinden mal satıyor.

Türkiye malını Kıbrıs’ın kuzeyine Dolar üzerinden satıyor, Kıbrıs’ın kuzeyinden TL üzerinden alıyor. Bu başlı başına bir soygundur.

Üç sene önce TC’den gelen bir portakal tüccarı tonunun 350 Dolar’a satıldığını söylemişti. Ağzından kaçırdı daha doğrusu: Türkiyeli tüccarın kazancı Dolar, Kıbrıslı üreticiye ödediği ise TL. Portakalın üreticiye ödenen bedeli yıllar içinde ya yerinde saydı ya da geriledi. Traktörü, gübresi, ilacı, suyu Dolara endekslidir. Üreticinin harcaması Dolar, geliri TL, TC’li tüccarın kazancı Dolar. Pitona sarılmış, pitonu besliyoruz elimizle…

‘‘İstikrarlı para birimine geçelim, Euro’ya geçelim ya da Türkiye TL kullandığımız için zararımızı karşılasın’’ diyen Kıbrıslı liberallere şaşıyorum: Bizi sömürgeleştirmek için TL havzasına çeviren sömürgeci efendi, zararımızı karşılayacakmış. Sömürgeciliği hiç anlamadılar: Sömürgeci yapısı itibarıyla kötü niyetlidir; ‘güzel söz’den anlamaz. Sömürgeci ile sömürge arasındaki ilişki eşitsizliğe ve eşitsiz mübadeleye dayanır… ‘‘Kendimizi Türkiye’ye anlatalım’’dan hiç anlamaz; çünkü konu sömürgecinin yanlış anlaması değil, sömürgedekilerin anlamamasıdır! Dahası, halkların kendi kaderini tayin hakkı ne zaman ‘‘Kendimizi Türkiye’ye anlatalım’’ oldu?

Euro’ya geçelim ya da TC zararımızı karşılasın diyen liberallerimiz, TC’nin TL kullanmayı dayattığı Kıbrıslılara Döviz üzerinden mal satmasına ise tek kelam etmiyor. Annan Planı’ndan beri CTP’li 8 ‘başbakan’ oldu, hiçbiri de TC’nin bize Döviz üzerinden mal satmasına karşı çıkmadı…

Eski devrimciler ‘iç sömürge’ ve ‘dış sömürge’ tabirlerini çok severdi. ‘‘TC’nin iki sömürgesi var; iç sömürgesi Kürdistan, dış sömürgesi Kıbrıs’tır’’ derlerdi…

Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyine DOLAR üzerinden mal satması neye benzer bilir misiniz?

Amed’de (Diyarbakır), Şırnak’ta, Hakkari’de ve bilcümle Kürt şehirlerinde temel gıda maddelerinin, elektriğin, belediye hizmetlerinin, ev kiralarının, yani insana dair herşeyin Dövize endeksli satıldığını, fiyatların DOLAR üzerinden belirlendiğini hayal edin!

Kürtler de Kıbrıslı Türkler de TC’nin sömürgesi. Hepimiz TL kullanıyoruz. Ancak Ankara’dan Diyarbakır’a mal TL üzerinden, Kıbrıs’a Dolar üzerinden geliyor…

TC’nin Kıbrıslı Türklere Dövizle mal satması, devalüasyon ve enflasyonla birlikte SÖMÜRGE VERGİSİdir.

Yani, Erdoğan’ın TL’yi değersizleştirerek ihracatı artırma ve ithalatı azaltma politikası Kıbrıs’ın kuzeyine de katmerlenerek balyoz olup iniyor: Batıya döviz üzerinden mal satarak ihracat gelirlerini artırma hedefi Kıbrıs Türk toplumunu imha ediyor. Çünkü Kıbrıslı Türklerin geliri TL, TC’ye ödediği SÖMÜRGE VERGİSİ Dolar’dır!    

***

Ahtapotun dördüncü kolu:

Ahtapotun birinci kolu ya da sömürgecinin birinci emri ‘‘üretmeyin’’dir.

Ahtapotun ikinci kolu ya da sömürgecinin ikinci emri ‘‘TL kullanacaksınız’’dır.

Ahtapotun üçüncü kolu ya da sömürgecinin üçüncü emri ‘‘Türkiye’den Döviz üzerinden mal alacaksınız’’dır.

Ahtapotun dördüncü kolu ya da sömürgecinin dördüncü emri “Korumacı ekonomik zihniyetten kurtulmak”tır.

Kıbrıs’ın kuzeyindeki rejimde ne yok deseniz?

-Demokrasi yok, insan hakları yok, ifade ve düşünce özgürlüğü yok, Kıbrıslının yaşam hakkı yok!

-‘Korumacı ekonomi’ işgalin ve sömürgeciliğin olduğu yerde ne arasın!

Bir sömürge düzeninde olacak son şeydir üretimin-ekonominin dışarıya (sömürgeciye) karşı korunması.

Koruyamadığımız kurumlarımızı hatırlarsak ‘korumacı ekonomik zihniyet’in olmadığını anlarız zaten:

-Sanayi Holding, Eti, Peyak, Ayko, Zeyko, KTHY!

Ve şimdi de un fabrikalarımız!

TC’nin Lefkoşa Büyükelçisi Ali Murat Başçeri İslamcı sermayenin teşkilatı MÜSİAD’ın genel kurulunda yaptığı konuşmada neo-liberal sömürgeci yağmacılığın 40-45 yılını üç madde özetledi:

-“Yeni şeyler söylemek”…

-“Ortak akıl, ortak irade”…

-“Korumacı ekonomik zihniyetten kurtulmak”…

Neo-liberallerin, serbest piyasacıların, sömürgecilerin, ‘yeni sol’un parolasıdır bunlar. Bizim ‘solcular’ın ağzında da sakızdır. KTHY ve KIB-TEK de hep bu ağızla konuşuldu. KTHY artık yok, KIB-TEK’in iflası bekleniyor Godot’yu bekler gibi…

İşte, Sömürge Valisi MÜSİAD genel kurulunda bunları söyledi. Bunun üzerine, 23 Haziran 2021 tarihli yazımda şöyle dedim:

Solcu-sağcı fark etmez! “Yeni şeyler söylemek lazım, cancağızım” dedi mi biri, oradan kaçın!

“Ortak akıl”dan bahseden birilerini gördünüz mü anlayacaksınız ki İslamcılar ile liberaller ittifak kuruyor…

“Korumacı zihniyet” lafını duydunuz mu da anlayacaksınız ki kağıt fabrikaları kapatılacak, tuvalet kağıdında bile dışa bağımlı hale geleceksiniz, kıçınızı Dolarla sileceksiniz!

Türkiye’de neo-liberal yağmanın başkomutanı Turgut Özal’dı…

Hani Kıbrıslılara, “Domates üretmeyin biz size satarız” diyen, herşeye salça olan sömürgeci!

Özal’ı nihayete erdiren Erdoğan oldu:

Ne demir-çelik bıraktı ne şeker ne kağıt fabrikası ne tuz…

Ne Paşabahçe bıraktı ne TEKEL ne ETİ ne PETKİM ne TÜPRAŞ ne Türk Telekom…

Ne liman ne maden ne havaalanı ne OYAKBANK ne Sümer Holding…

Ne Araç Muayene İstasyonu ne elektrik dağıtım şirketi…

Ne alüminyum ne fosfat ne linyit ne demir…

Ne İşbank ne Halkbank hissesi, ne ETİ ne et balık ne piyango…

“Babalar gibi” sattılar ne varsa!

Öyle demişti AKP’nin efsanevi Maliye Bakanı Kemal Unakıtan:

-“Babalar gibi satarım!”

-“Stratejik bir yermiş. Ne stratejisi! Önemli olan müşteri bulmak. Müşteri gece gelsin, pijamayla çıkarım karşılarına”…

“Serbest piyasanın kıblesi” Amerika Birleşik Devletleri korumacılıkla alüminyuma kota koyarken Türkiye kağıt fabrikalarını kapatıp tuvalet kağıdında dışa bağımlı oldu…

Korumacılığı işte böyle öcü gibi gösterirseniz samandan fasülyeye, fıstıktan süt ürünlerine, kağıttan kayısıya, etten una kadar herşeyde dışarıya bağımlı olursunuz.

Kendi üreticisini korumayan sonunda dışarıdan almak için Dolar da bulamaz…

***

Ahtapotun dördüncü kolu ya da sömürgecinin dördüncü emri “Korumacı ekonomik zihniyetten kurtulmak”tır.

Tuvalet kağıdında dışarıya bağımlı olan TC’nin Kıbrıs İşgal Valisi ‘korunmayacaksınız’ diye buyurunca bizim un fabrikaları da kapandı.

Geldik mi yine Fuat Veziroğlu’nun hikâyesine…

Yeniden alıntılıyorum aynı hikâyeyi:

Denktaş’ın avukatı Fuat Veziroğlu’nun “Ticaret ve Sanayi Bakanı” olarak Türkiye’ye ilk kez gidişinde başına gelenler ders niteliğindedir. Veziroğlu şöyle der:

-“Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Abdullah Tenekeci’yle toplantıya girdik. ‘Bu iş rutin bir şeydir. Her yıl yapılır. Bir şey hazırladık’ deyip imzalamam için önüme bir kağıt koydular”…

Önüne protokolü koyduklarında der ki:

-“Bizi protokolü müzakereye çağırdınız, şimdi okumadan imzalamamı istiyorsunuz”…

Veziroğlu, protokolü okuyunca bazı maddelere karşı çıkar:

-“Karşı çıktıklarım arasında bir madde vardı ki, iki devletten birinde belli bir konuda büyük bir yatırım varsa, diğer devlet o yatırımı yapmaz deniliyordu. Tenekeci’ye ‘Biz küçük bir devletiz ve büyüğe karşı küçüğü korumamız lazım. Siz küçüğe karşı büyüğü koruyucu bir ifade kullandınız burada”…

Şimdi bir daha kurtarıldık!

Bu defa da un fabrikalarından kurtarıldık!

Sömürge Valisi bizi ‘korumacı zihniyet’ten kurtardı: Büyük TC’li üretici karşısında küçük Kıbrıslı üretici korunmuyor. Korunmadığı için battı. Sömürgecinin istediği de budur zaten!

Sömürgeci rejim işgal, inkâr, imha, asimilasyon, entegrasyon (ilhak) ve göç ettirmeye dayalı bir soykırım rejimidir.

TC devleti tarafından sübvanse edilen, TL ile çalışan, vergi ve fondan muaf olan Türkiyeli un fabrikaları karşısında, Dövizle buğday alan, vergi-fon ödeyen ve sübvanse edilmeyen Kıbrıslı un fabrikalarının hiçbir şansı yoktur.

Arun Direktörü Tolga Ahmet Raşit Türkiye ile rekabet edemeyecekleri için fabrikalarını kapattıklarını açıklarken şöyle dedi:

-‘‘Burası Arun Un Fabrikası, 65 yıllık mazisi olan, dile kolay…  Arun Un Fabrikası Kıbrıs Türk toplumunun bağrından çıkmış Kıbrıs Türk toplumun malı bir fabrikadır. Savaş yıllarında fabrikamız bedelsiz un üreterek halka destek olmuştur… Maalesef dün bir haberle şok yaşadık, Türkiye’den un ithalinin serbest kaldığını sizler gibi basından öğrendik. 2-3 haftadır biz gidip-geliyoruz, derdimizi anlatmaya çalışıyoruz; bizi dinlemediler, önerilerimizi de sunduk, onları da dinlemek istemediler…

Un ithali serbest olacak. Eşit koşullarda değiliz, onu söyleyeyim: Başta en basiti biz Rusya’dan buğday getiriyoruz, biz buğday gelirken vergisini-fonunu herşeyi öderiz, fakat şu anda yapılan açıklamada gelecek olan fonsuz-vergisiz… Tam tersi olması gerekmez mi?

Tam tersi onlar için böyle bir uygulama yapılıyor. Bize böyle bir kolaylık yapılsa, biz de daha uygun fiyata satabiliriz. Eşit şartlarda olmadığımız için, bu şartlarda mücadele edemeyeceğiz; bir tarafta Türkiye devleti tarafından desteklenen un fabrikaları gelecek buraya, bir tarafta bizim devlet tarafından desteklenmeyen un fabrikaları olarak şu anda mücadele etmemiz, rekabet etmemiz imkânsızdır…

Bu yüzden yavaş yavaş öleceğimize deyim, yok olacağımıza, bir anda ölelim diye karar verdik. Bugün itibarıyla kapatmak zorunda kaldık…  65 yılın bir tarihi var burada.

Hayvancılar da etkilenecek. Çünkü buğdaydan un da çıkar kepek da çıkar. Hayvancılar kepek alarak bizden yemlerini böyle bir zamanda daha ucuza getirirler… Un geliyor, şimdi kepek ne olacak?

Kepeği de oradan getirelim o zaman. Herşeyi oradan getirelim, biz üretmeyelim, Kıbrıs Türk halkı öyle seyredelim gelenleri…

(Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nda toplantıda) Kararı geri almayacaklarını söylediler; biz de dedik ‘biz o karardan dolayı kapattık’, o kararda iyileştirme olmazsa… Bizim önerilerimizi de dinleyin dedik. (Tarım Bakanlığı’na) öneriler getirdik, onları da dinlemediler… Onlar olursa un da ucuzlar ekmek da ucuzlar. Biz, bize yardım edin biz yapalım dedik; onlar, Türkiye’deki, yurtdışındaki fabrikalara yardım ediyor, ucuzlatıyor, halbûki biz burdayık, bize yardım etmeden olayı çözmeye çalıştılar… Çok basit bir şekilde hallediyorlar…

Birinci önerimiz Türkiye’den TL üzerinden buğday almak; bize devlet yardımcı olsun, TL ile bize buğday satılsın. Türkiye’deki fabrikaların bizden birinci farkı o…

Türkiye hükümeti TL ile un fabrikalarını sübvanse etti, Dolar üzerinden kuru sabitledi. Kur sabittir, orda da bir avantajları var… Böyle bir şey de yapılabilir. Bize belli bir oranda kuru sabitlesinler. Böyle bir önerimiz var…’’

***

Üretimi yok ederek, insanımızı göçe zorlayarak, asimilasyon ve entegrasyon politikaları ile uyguladığı kültürel soykırımla 1974’ten bugüne Türkiye’nin Kıbrıs’ın işgal bölgesinde kurduğu rejim Kıbrıs Türk toplumuna kansız soykırım uygulamaktadır. Bu kez kana ekmek doğradı Ankara!

Sıra, bu rejimin Kıbrıslı işbirlikçi kurucularının torunlarına da gelecek…

(19 Aralık 2021 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)

About the author