Oz Karahan – Ortalama bir Rumca konuşan Kıbrıslıya Kıbrıs sorununun sebebi nedir diye sorarsanız size “Türkçe konuşan Kıbrıslıların herşeyi istemesi” diye cevap verecektir.
Bunun doğru olduğunu ve nedenlerini sıkça sizlerle paylaşmaktayım.
Bazense bunu başkasının hatırlatmasına gerek kalmadan, Türkçe konuşan Kıbrıslı toplumunun içindeki bazı kişiler öyle güzel özetliyorlar ki…
Avrupa Parlamentosu milletvekili Niyazi Kızılyürek “yasalar” gereği milletvekili seçildikten sonra üniversite ile ilişkisinin kesilmesi gerekiyordu.
Yasalar herkes için geçerli değil mi?
“Herşeyi isteyenler” öyle düşünmüyor tabii…
Üniversite yönetimi ile arası iyi olduğu için kendisi işten çıkartılmayıp “ödeneksiz izne” ayrılmıştı.
Yani beyefendi Avrupa’da gezecek ve sonrasında önceki işine geri dönecekti “yasalara” aykırı olarak.
Ama Kıbrıs Cumhuriyeti Sayıştay Başkanı bu saçmalığa son verdi.
Ve elbette birçok Türkçe konuşan Kıbrıslının kullanmaya bayıldığı ama artık herkesi baydığı o “kartı” kullanarak bir açıklama yaptı Niyazi…
Ama o karttan önce kendisinin açıklamasına bir değinmek istiyorum.
Niyazi önce yaptıklarının “gayri yasal” olduğunu bildiğini ama yasanın “kabul edilemez” olduğunu söyledi pişkince.
Yani diyor ki “benim Avrupa’da milletin vekilliği gibi önemli bir görevi yerine getirirken önceki işim ile ilişkimi kesmemi isteyen yasa kabul edilemezdir”…
Türkçe mealiyle “hem onu isterim, hem bunu”…
Tanıdık geldi değil mi?
Devam edelim…
Niyazi Kızılyürek sonrasında “Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanının Türkçe konuşan Kıbrıslıları 1960 anayasasına dönüşe davet ederken, benim çalışmadığım işimden atılmama nasıl göz yumabilir” babında cümlelerle açıklamasını donattı.
“Utanmayı atmak” denilen şey böyle bir şey işte.
Niyazi üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüş karşısında en önde duran ve hatta Nikos Anastasiadis’in bu 1960’a dönüş teklifini eleştiren ilk kişilerden biriydi bildiğiniz gibi.
Ama kendi kişisel çıkarları sözkonusu olunca sarıldığı şey yine beğenmediği 1960 anayasası oldu.
Peki bu tanıdık geldi mi?
Devam edelim…
Niyazi açıklamasına üniversitedeki görevine başladığında bazı odakların üniversitede “Kıbrıslılık bilincini” oluşturabileceğinden çekindiğini söylüyor.
Ama elbette “iki toplumlu ve iki bölgeli” bir çözüm savunarak ve defalarca yazdığı yazılarda Kıbrıslılık diye birşeye inanmadığını belli eden biri olarak açıklamasında yer verdiği bu söylemi zaten kimse tarafından ciddiye alınmıyor.
Bildiri başlı başına çerçevelik bir yapıt, mutlaka tüm Türkçe konuşan Kıbrıslıların okuyup bir özeleştiri yapması gereken bir eser.
O yüzden tüm detaylarına girip trajik büyüsünü bozmayacağım siz okumadan önce.
Ama yazımın başında belirttiğim çoğu insanımızın kullanmaya bayıldığı o kabak tadı veren “kartın” ne olduğunu şu ana kadar söylediklerimle tahmin etmiş olduğunuzu düşünüyorum.
Elbette o kart “bütün bunlar bana Kıbrıslı Türk olduğum için yapılıyor” kartı.
Türkçe konuşan Kıbrıslı toplumunun bir kısmının 1960’dan bugüne kendisini Rumca konuşan Kıbrıslılardan daha kıymetli bir yere koyması kaynaklı o çirkin edebiyat…
Yüzde 18 nüfus ile tüm Kıbrıslıların geleceğini tayin edecek gücü isteme ve bu güç verilmediğinde kurulu bir devleti yıkmaya giden o kafa yapısı…
Yasaları beğenmemek, kendilerine özel muamele istemek ve o muamele olmayınca “ben Kıbrıslı Türküm diye bana bu yapılıyor” kartına sarılmak.
Hepsini istemek ve herşeyi kaybetmek.
Umarım çerçevelenip duvara asılması gereken bu metni, bu zihin yapısında olan insanlarımız da okur, düşünür ve belki biraz utanır.
Bu ucuz demagojinin bizi götüreceği tek yer, Rumca konuşan Kıbrıslıların yani Kıbrıslıların yüzde 80’den fazlasını oluşturan insanların kendilerinin akıllarıyla alay edildiğini düşünmelerinin devamıdır.
Ve elbette bizim her geçen gün daha da küçük düşmemiz.
(6 Şubat 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)