Aziz Şah – 22 Ocak linçinden sonraki günlerdi…
22 Ocak 2018’de Tayyip Erdoğan’ın talimatı ile linç edilmemizden önce, Kıbrıs’a her geldiğinde bizim gazeteye uğramadan geçmeyen Türkiyeli gazetecilerin ayağı kesildi, Kıbrıs’a geldiklerinde uğramaz oldular.
22 Ocak’tan birkaç ay sonraydı, gece yarısına doğru ‘‘üstüm başım gazete’’ bir vaziyette arkadaşın barına gittim, köşeye oturdum muhabbet ediyoruz. İçeriye saldırıdan önce gazetemizi ziyarete gelen bir grup Türkiyeli gazeteci girdi. Beni görünce biraz şaşırdılar, gazeteye gelmeye korkmuşlar, selam söyle dediler Şener Levent’e…
Birkaç ay geçti, gene Türkiye’den gazeteciler geldi Kıbrıs’a, bize selam yolladılar tanıdıklar aracılığıyla, gazeteye gelemeyecekleri maruzatı ile…
Sonra gene “ünlü” bir gazeteci geldi Türkiye’den, bizim gazetenin altındaki Burcu Kebap’ta yemek yedi, ama yukarıya çıkmadı…
Gazeteye gelmeye korkan bu gazetecilerin hepsi muhalif, ekranlarda nutuk atanlar mı istersiniz, ‘sol’ portallarda yazanlar mı, aklınıza gelen bütün isimler…
Gazeteye yayınlanması için ‘‘tekzip’’ getiren bir rütbeli askere bizimkiler şöyle dedi bir gün:
-‘‘Takip edilmediniz ya buraya girerken, burası gözetim altındadır, fişlenmeyesiniz’’…
Halbuki o askerin görevi bizi fişlemekti…
Bunu duyan asker tedirgin olup pencereden aşağıya bakar…
Bizim gazeteye gelmeye cesaret edemeyen o muhalifler ölü ‘mafya baba’sının arkasından çokbilmiş Kıbrıs yazıları yazıyor. Halil Falyalı’nın tabutuna konan bayraklar midelerine oturmuş…
Çifte TC-KKTC bayrağı ile yaratılmış bu çirkefte virgül bile değildi Falyalı…
Bayraklarla örtülür yaratılan bu çirkef rejim! Kerhaneler, kumarhaneler, sanal bet, ganimet düzeni çifte bayrağın gölgesinde palazlandı…
Falyalı’nın tabutunun üstündeki bayraklara çok mu bozuldunuz?
Kumarhanelerin palazlandığı rejimin ‘başbuğu’ Denktaş’a övgüler düze düze bitiremeyen gazeteciler!
Kissinger’in çizdiği sınıra kadar Kıbrıs’ı işgal eden Ecevit’in ‘karaoğlan’lığını yere göğe sığdıramayan gazeteciler!
NATO’nun Kıbrıs’taki Özel Harp Dairesi’nin faaliyetlerine ‘milli mukavemet’ diyen gazeteciler!
Sanırsınız ki kara para-kumarhane-sanal bet düzenini Kıbrıs’ta Halil Falyalı kurdu. Türkiye’deki kumarhanelerin Kıbrıs’a taşınması kararını Falyalı mı aldı?
Bayraklar tam da olması gereken yere serildiler!
O bayraklarla ve bayrak edebiyatıyla kurulan bu düzenin eseridir Falyalı. Bayraklarla bağlanmış ey gazeteciler basiretiniz, aklınız durmuş!
Egemenlerin bayrakların altına süpürdüğü gerçekleri, bayrak fetişizmiyle mi ortaya çıkaracaksınız?
Kim daha bayrakçı yarışının sonunda hep devlet kazanır!
Sormazsınız Kıbrıs’ın, Suriye’nin, Irak’ın kuzeyinde ve Libya’da ‘bayrağımız’ın ne işi var diye; ‘bayrak’la örtülen her türlü Amerikan kuyrukçusu savaşın kışkırtıcısısınız, sonra da sorarsınız ‘bayrak’ın Falyalı’nın tabutu üstünde ne işi var?
Kıbrıs’ta ne işi varsa bayrağın, Falyalı’nın tabutu üstünde de o işi var!
Bir kere daha böyle bayrak cinneti geçirdiğinizi hatırlıyorum…
Solomos Solomu Kıbrıs’ın ortasındaki bayrak direğine tırmandığında da ‘bayrak hassasiyeti’niz kabarmıştı. Ülkesinin yarısı işgal edilmiş, işgal bölgesinde kalan topraklarına gidemeyen genç bir adam işgalcinin diktiği bayrak direğine tırmanıyordu…
Kutlu Adalı cinayeti sırasında görevli olan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı’nın emri ile öldürüldü.
Ne liberal ne demokrat ne milliyetçi kalmıştı, Türk aydınları Solomu’nun cesedi üzerinde tepiniyordu o günlerde…
Hiçbiri sormuyordu, ne işi var TC bayrağının Kıbrıs’ın ortasında?
Hiçbiri demiyordu Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakalım, kendi kaderlerini tayin etsin Kıbrıslılar da, bu kadar rehin tuttuğumuz yeter bu insanları…
Solomu’nun ağzındaki sigaraya takılmıştı liberali de milliyetçisi de…
Aydın Engin şöyle yazmıştı mesela:
-“Bugün Kıbrıs’ta ağzında sigarası ile bayrak direğine tırmanıp Türk bayrağını indirmeye çalışan budala Rum milliyetçisinin kanının hesabını sormaya kalkanlar, önce, Yunanistan’dan Kıbrıs’a yığışıp, motosikletlerle sınır delme eylemine kalkışan, faşist sürülerini yönelten, yöneten, kışkırtan ve destekleyen Yunan gericiliğinin elebaşlarına yönelseler doğru iz üstünde olurlar.”
Ahmet Altan da şöyle diyordu:
-“Bizim bayrak direğine çıkmaya çalışan zavallı bir aptalı öldürecek kadar kendimizden geçerek şiddete teslim olmamızdan yararlanıp, Kıbrıs’taki olayları tırmandıran Yunanistan’ın da, hiçbir ültimatonumuza kulak asmayan Suriye ile İran’ın da gözü kesiyor Türkiye’yi… Bizim ile savaşmaktan çekinmedikleri gibi tam aksine, Türkiye’yi bu halde yakalamışken bir savaşa girmek ister gibi davranıyorlar.”
Liberal, sosyal demokrat, milliyetçi farketmez. Bayrağı gören Türk aydını kırmızı gören boğaya döner…
Ahmet Altan da Aydın Engin de Kıbrıs’ın ortasında, başka bir ülkenin ortasında, Türk bayrağının ne aradığını sorma zahmetine girmediler. Çünkü fethetmişlerdi, kendi toprakları olarak görüyorlardı Kıbrıs’ı.
Ezen ulus milliyetçiliğinden aldıkları yetkiyle eleştirmeye kendi devletlerinden değil, düşmandan başlıyorlardı. Başkasının ülkesinde işgalci olmaları bir yana, ülkesi işgal edilenle işgalciyi eşitleyecek kadar da liberaldiler. Türk işgalinden önce suçu Yunan milliyetçiliğinde aramak yapabilecekleri en kolay işti. Devletten ve devlet politikasından ‘‘BİZ’’ diye bahsederek ‘‘barış zamanı’’nda attıkları barış sloganlarını ilk gerilimde savaş naraları ile değişerek şovenizmin bataklığına gömüldüler. Ahmet Altan bayrak direğinde vurulan Solomu’nun yarattığı heyecanla gözünü Suriye ve İran’a çeviriyordu!..
Halil Falyalı’nın tabutundaki bayraklardan rahatsız mı oldunuz?
Hem Denktaş’ı öveceksiniz, hem TMT’yi, sonra da onlardan miras kerhane-kârhane-kumarhane düzenini eleştireceksiniz…
Denktaş neden, kumarhaneler sonuçtur!
TMT neden, Falyalılar sonuçtur!
Türkiye’den bakarak övdüğünüz ve eleştirdiğiniz şeyler aynı şeylerdir…
‘‘Bayrağımızı kirletemezsiniz’’ diyor İsmail Saymaz…
Bayrağınızı çekin Kıbrıs’ın üzerinden, bırakın Kıbrıslılar kendi kaderini tayin etsin…
İsmet Vehit Güney’in çizdiği ak zemin üstüne zeytin yapraklı bayrağımız bize yeter!
(14 Şubat 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)