Aziz Şah – 1 Nisan 2022 “Toplumsal Yok Oluş ve Yoksullaşmaya Hayır” mitinginde çok önemli bir şey öğrendim.
-Kıbrıslı Türkler bir ‘gizli özne’ tarafından yok ediliyormuş…
Kıbrıslı Türkleri yok eden kimdir?
Kıbrıslı Türkler bir gizli özne tarafından yoksullaştırılıyormuş…
Kıbrıslı Türkleri yoksullaştıran kimdir?
Kıbrıslı Türkler bir gizli özne tarafından karanlığa gömülmüş…
Kıbrıslı Türkleri karanlığa gömen kimdir?
Kıbrıslı Türkler bir gizli özne tarafından göç ettiriliyormuş…
Kıbrıslı Türkleri göç ettiren kimdir?
Bu sorulara cevap veremeyecek durumdadır koca koca sendikalar!
Bizi yok eden, yoksullaştıran, göç ettiren, karanlığa gömen Ankara’dır.
***
Temmuz 2000’den başlayarak tarihimizin köşe taşları olan mitingler üzerine onlarca yazı yazdım.
Her mitingle bir öncekinden geriye gittik. Daha geriye gidemeyiz, daha korkak olunamaz, daha sessiz kalınamaz dediğim her anda daha da geriye götürüldük…
Bir mitingde atılan bir slogan, bir miting sonra yasaktı.
Bir mitingde açılan bir pankart, bir miting sonra açılamadı.
Yasaklanan ve (oto)sansüre uğrayan sözlerden geriye on binlerin toplandığı meydanlarda kuracak cümle bulamayan kravatlılar kaldı!
Slogan yasaklamak ya da (oto)sansür basit bir mesele değildir.
‘Slogan’ taleplerle özetlenmiş bir ‘siyasi program’ın en sade halidir. Sloganların yasaklanması ve (oto)sansür siyaset yapma olanağının ortadan kalkmasıdır. Bu yasak kademe kademe ilerler, sonunda şiir bile okuyamayacak hale gelirsiniz miting kürsülerinde!
Politikayı talep yükselterek yapabilirsiniz. Slogan yasaklayarak ve binlerce insanı meydana toplayıp ne istediğinizi bile söyleyemeden eylemleri dağıtarak değil!
Bu bağlamda, 1 Nisan 2022 mitingi düzenleyenler açısından çok başarılı bir mitingdir. Sunucuların ve sendika başkanlarının yok oluş ve yoksullaşma üzerine iki saat konuşma yapıp hiçbir şey söylememesi büyük bir başarıdır.
Ne yok oluşun ve yoksullaşmanın nedenlerini söylediler ne de yok oluş ve yoksullaşmadan nasıl kurtulacağımızı!
Bir sorunun nedenini bilmeyenler, bilip de söyleyecek cesareti olmayanlar zaten çözüm üretemez, çünkü sorunun parçasıdırlar.
Toplumumuzdaki temel sorun liderlik sorunudur. Bürokrasinin ve korkunun çöreklendiği sendikal liderlik ve solda-sağda ‘Ankara otur derse otururum, kalk derse kalkarım’ diyen siyasi liderlik.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Kendisine ‘Kıbrıslı Türk toplumu’ diyen ahaliye liderlik ettiğini zannedenler, toplumumuza karşı sistematik bir imha, inkâr, asimilasyon ve ilhak politikası yürütenlerin adını söylemekten acizdir.
***
2000’de Denktaş ile askerin “Casusluk Komplosu”na karşı Temmuz Mitingi ile karşılık verdi toplumumuz…
-General Urfa’ya, dedi.
Arkasından,
-‘Ne paranı ne memurunu ne askerini ne paketini’ dedi sendikalarımız!
Burada araya bir altyazı koyalım…
Recep Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Ali Talat’la ilk karşılaşmasında sorduğu ilk hesap:
-Mitinglerinizde Türk bayrağı taşımıyormuşsunuz…
Erdoğan’ın Talat’a sorduğu ikinci hesap:
-‘Ne paranızı ne pulunuzu’ diye bir pankart açmışsınız…
Talat’ın cevabı ne oldu Erdoğan’a derseniz:
-‘Ne paranı ne memurunu ne askerini ne paketini’ diyenler provokatörlerdi…
Bu konuşmadan 20 sene sonra, artık Kıbrıs’ın kuzeyinde mitinglerde üzerinde siyasi talep olan pankart açılamıyor ve Türkiye ile KKTC bayrakları dalgalanıyor…
Eşref Vaiz, Mete Tümerkan’a anlatıyor:
‘‘Erdoğan, ‘Ne Paranızı Ne Pulunuzu’ diye bir pankart açmışsınız dedi.
Biz dedik ki, “O pankart bizim değildi, miting birçok sivil toplum örgütünün, derneğin, sendikanın katıldığı ‘Bu Memleket Bizim Platformu’nu mitingiydi, bu pankart ortak karar verilen bir pankart değil, provokatif bir girişimdi. Siz de bilirsiniz ki böylesi büyük eylemlerde provokatörler işbaşı yapar’’…
Unutmamışsınızdır: 2009 yılında Talat, Erdoğan tarafından sözde cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulduğunda Hasan Erçakıca ve Zerren Mungan ile arasında geçen ses kaydında Ankara ile başta KTÖS olmak üzere mücadeleci sendikaları bitirmek için yaptıkları pazarlığı anlatıyordu…
2011’de 28 Ocak, 2 Mart ve 7 Nisan’da yapılan Toplumsal Varoluş Mitingleri’nde herşeye rağmen, ‘Ankara elini yakamızdan çek’, ‘İşgalci TC Kıbrıs’tan defol’ ve “Kurtarıldık mı? Hassiktir!” pankartları açılmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti bayrakları dalgalanmıştı.
19 Temmuz 2011’de eski Kıbrıs Türk Hava Yolları Genel Merkezi önünde Tayyip Erdoğan’a karşı “Emperyalist kuşatmayı reddediyoruz. Paranı da, memurunu da paketini de istemiyoruz” pankartı açan kitleyi polis (Türkiye’deki Çevik Kuvvet’in tabiriyle) ‘süpürdü’…
2011’den 11 sene sonra, 2022’de mahkeme 19 Temmuz’daki polis şiddetini mahkum etmiş olsa da, şiddet hedefine ulaştı; bir daha açılmadı ‘Ne paranı ne memurunu, ne askerini ne paketini’ pankartı.
22 Ocak linçinden sonra yapılan, 26 Ocak 2018’deki mitingde sarı yağmurluklu sendika bürokrasisinin çevirdiği ayak oyunları ve slogan yasaklarıyla bugünkü bataklığa saplandık.
Geldiğimiz noktanın özeti:
2000’lerin başında Bu Memleket Bizim Platformu bildirilerinde işgal bölgesinin Üst Koordinasyon Kurulu (GKK ve KTBK komutanı Generaller ve Lefkoşa TC Elçisi) tarafından idare edildiğini söylerdi.
Aynı Bu Memleket Bizim Platformu 2022’de, ‘kara liste’ oluşturularak Türkiye’ye girişi yasaklanan Kıbrıslılar için TC Büyükelçiliği’nin önüne gidip, ‘‘Bizim TC Devleti ile hiçbir sorunumuz yoktur’’ dedi.
***
1974’ten beridir Türkiye toplumumuzu rehin olarak tutuyor, ama memleketin en büyük sendika ve partileri Elçiliğin kapısına gidip ‘‘Bizim TC Devleti ile hiçbir sorunumuz yok’’ diyor…
2021’den beridir Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimi Mağusa ve Ercan limanlarının uluslararası ticarete ve ulaşıma açılmasında ısrar ediyor. Mağusa ve Ercan limanlarının açılmasına karşı çıkan kimdir?
TC Dışişleri Bakanlığı ve Mevlüt Çavuşoğlu!
Mart 2022’de TC Dışişleri, Mağusa ve Ercan’ın açılmasıyla ilgili, ‘‘Gündemimizde ‘Güven Yaratıcı Önlemler’ konusu yoktur’’ dedi…
2021 Nisan’ında Cenevre’de TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Anastasiadis’in Ercan Havaalanı’nın BM denetiminde, Mağusa Limanı’nın da AB kontrolünde açılması konusunda yaptığı teklifi nasıl reddettiğini övünerek anlattı!
1993 yılında Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nın açılmasını BM Genel Sekreteri Ghali gündeme getirdiğinde kim reddetti?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Mümtaz Soysal!
BM ve Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıslı Türklerin üzerindeki ambargoyu kaldıralım dedikçe Ankara, ‘‘Hayır, kaldıramazsınız, onlar benim rehinemdir’’ dedi durdu…
Bu Memleket Bizim Platformu ise TC Elçiliği’nin önüne gidip, ‘‘Bizim TC Devleti ile hiçbir sorunumuz yoktur’’ dedi.
***
Kıbrıs Lirası’ndan Türk Lirası’na geçerken MALİ ESARETİMİZ başladı, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nden Kuzey Kıbrıs TÜRKİYE Cumhuriyeti’ne geçerken SİYASİ VE HUKUKİ ESARETİMİZ başladı.
2005’te dönemin KTBK komutanı Korgeneral Hasan Memişoğlu’nun CTP’den Özkan Yorgancıoğlu, Fatma Ekenoğlu ve Eşref Vaiz’e dediği gibi:
-“1974’ten beri bu ülkede ateşkes koşulları vardı, vardır. Türkiye Genelkurmayı’na bağlı bir Kolordu’nun sorumluluğunda bir Devlette CTP hükümet ortağı olmuştur.
KKTC devletimiz olmasına rağmen, bölgenin tüm sorumluluğu Kolordu komutanına aittir. O bölgede sizin de iş ola bir Parlamentonuz vardır, Başbakanınız, Cumhurbaşkanınız vardır”…
***
1 Nisan mitinginde sendika başkanlarının iki saat konuşup hiçbir şey söylememesi çok büyük bir meziyettir!
Sahte KKTC meclisinde söylenen sözler bile kimi zaman miting meydanlarında sendikacıların söylediklerinden ileridir…
Ticaret Odası eski Başkanı ve CTP vekili Fikri Toros çıkıp KKTC meclisine hitaben dedi ki:
‘‘TL sizin paranız değildir, başka bir ülkenin parasıdır. O paranın değeri de faizi de para politikası da o ülke tarafından belirlenir. Siz o paranın dalgalanması ve değer kaybetmesinden oluşan enflasyonu çarpan etkisiyle ithal eden pozisyondan başka yerde olamazsınız’’…
2021 Kasım’ında İstanbul’a giden Hacı Sunat Atun ‘Ekonomi ve Enerji Bakanı’ olarak TC Ticaret Bakanı Mehmet Muş’a dedi ki:
-“Türkiye’den gelen her ürün, KKTC’de de TL olarak alınıp satılabilmeli… Türkiye iç pazarında TL cinsinden fiyatlandırılarak satılan ürünler KKTC’ye döviz cinsinden fiyatlandırılarak ihraç ediliyor… Bu durum kur dalgalanmaları nedeniyle enflasyon etkisi oluşturuyor. Ayrıca, şirket bilançoları TL olarak hazırlandığı için dövizle alınan ürünler bilanço riskini de artırıyor. KKTC bir TL bölgesi ve Türkiye’den gelen her ürün orada olduğu gibi KKTC’den de TL olarak alınıp satılabilmeli”…
Sunat Atun aynı açıklamayı Aralık ayında da tekrar etti:
-‘‘Karşılıklı ticaretin ağırlıklı olarak Türk lirası ile yapıldığı bir ortamda bazı ürünler, Türkiye iç pazarına Türk lirası ile satılırken KKTC’de yabancı para birimiyle fatura edilmemeli. Bu, ticari öngörülebilirlik ve fiyat istikrarı açısından çok önemlidir’’…
Kuzey Kıbrıs Genç İşadamları Derneği (GİAD) de Kasım 2021’de Türkiye ile tüm ticaretin Türk Lirası ile yapılmasının zorunlu kılınmasını talep ettiği 10 maddelik “Kısa Vadeli Ekonomik Önlem Paketi” açıkladı.
10 maddeden 2’si TC ile olan ticaretteki Döviz vurgunu konusunda!
Şöyle diyor Genç İşadamları:
-Türkiye ile yapılan tüm ticaretin yasa gücü kararname çıkartılarak Türk Lirası ile yapılmasının zorunlu kılınması ve ilgili ticaret ödemelerinin de Türk Lirası ile yapılması;
-Gümrük kapılarında, ithalat kalemleri için uygulanan döviz kurlarının makul bir seviyede sabitlenmesi, gümrük vergilerinin faturalarda belirtilen döviz rakamı üzerinden değil, Türk Lirası cinsinden belirtilen rakam üzerinden tahsil edilmesi (Türkiye Cumhuriyeti şirketleri ile yapılan ticaret için)’’…
***
Sermayenin CTP kanadından Fikri Toros, ‘‘TL bizim paramız değil; değerine, faizine, para politikasına hükmedemiyoruz, enflasyonun çarpan etkisiyle çarpılıyoruz’’ diyor…
Sermayenin UBP kanadından Sunat Atun, ‘‘Türkiye iç pazarında TL ile satılan mallar, Kıbrıs’ın kuzeyinde Döviz üzerinden fatura ediliyor’’ diyor…
Sermaye örgütü GİAD da, ‘‘Gümrük vergileri bile Döviz üzerinden fatura ediliyor’’ diyor…
Sermaye erbabı CTP-UBP-GİAD, TL üzerinden Kıbrıs’ın kuzeyinin nasıl sömürgeleştirildiğini, nasıl bir mali esaret altında enflasyon ve devalüasyon üzerinden sömürge haracı ödediğimizi anlatıyor bu demeç ve taleplerinde…
Sermaye erbabı bunları söylerken -alfabenin bütün harflerinden oluşan- onlarca sendika binlerce insanı topladığı ‘çıkmaz sokak’ta yaptığı mitingde ne dedi Türk Lirası kullanımı ve mali esaretimiz hakkında?
Hiçbir şey!
Birkaç yüz tane üyesi olan sermaye örgütü çıkıp TL kullanımı konusunda tavrını koyabiliyor, binlerce üyesi olan ve on binleri meydana toplamış sendikalar tavırsız kalıyor.
İpini CTP’nin tuttuğu sendikalar kitlelerin öfkesini bastırmak için her türlü ayak oyununu ve yasağı uygularken kendilerini de ‘memur sendikacılığı’ yapamayacak duruma düşürdüler. Başkalarının ezilmesi için araç olanlar önce kendilerini zincire vururlar…
Sendikalarımızın Ankara’ya karşı politik bir cümle kuramamasının en başta gelen nedeni, yerleşimci sömürgeciliğinin mücadelenin sosyal zeminini imha etmesidir.
Ne yerleşimci sömürgeciliği ile toplumumuza karşı yürütülen kansız soykırıma karşı ağzını açabiliyor sendikalar, ne de Türkiye’nin Kıbrıs’ın kuzeyini sömürgeleştirerek iç pazarına dönüştürmesi ve TL kullanımı konusunda sesleri çıkıyor.
Bunun nedenini geçen sene BMBP toplantısında bir sendika başkanı şöyle ifade etti:
-‘Benim Türkiyeli üyelerim var, Türkiye karşısında tavır koyamam’…
İşte bu sebepten, Kıbrıs’ta ekmek meselesi ile barış meselesinin nasıl birbirinden kopmaz bir şekilde bağlı olduğunu dahi ifade edemeyecek duruma düştü sendikalar. Çünkü TC Kıbrıs’ta barışa karşı! Sendikalar ne barış konusunda ne TC’nin yürüttüğü asimilasyon ve ilhak politikaları konusunda ne de TL’nin enflasyonu ve devalüasyonu konusunda fikir beyan edebiliyor!
Binlerce insanı çıkmaz sokakta bir meydancığa topluyor sendikalar. İki saat boyunca ‘‘Kıbrıslı Türkleri yok eden, yoksullaştıran, göç ettiren’’ bir gizli özneden bahsediyorlar. Ama adını ağızlarına alamıyorlar…
(3 Nisan 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)