Aziz Şah – Kullanılan dil yanlış olunca siyasi çıkarımlar da yanlış olur.
1974’ten beridir içinde yaşadığımız rejimi anlamamanın sonucu kullanılan yanlış dildir; kavramlar/sözcükler serseri mayın gibi savrulur.
‘Bağımlılığımız arttı’ ya da ‘parayı veren düdüğü çalar’ söylemleri yanlıştır.
Burada bir parantez açalım: İşgal rejimi Kıbrıs’ın kuzeyinde askeri harcamalarını bize ödetiyor. Parayı biz veriyoruz, düdüğü biz mi çalıyoruz? Dahası, ‘bizim ordumuz’ olduğu söylenen GKK’nın başına dahi Kıbrıslı Türk bir komutan atanamıyor. Bu nasıl bir düdüktür?
Kıbrıs’ın kuzeyi Ankara’ya bağımlı değildir. ‘Bağımlı’ kelimesi sömürge durumunu açıklamaz:
Birincisi Kıbrıs’ın kuzeyi 1974’den beridir Türkiye’nin iç pazarıdır ve TC kapitalizminin birikim alanıdır. Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’ye bağımlı değildir, parçasıdır!
Tedirginlikle beklediğiniz İLHAK ÇOKTAN TAMAMLANDI; on yıllardır kurumsal yapısı şekillendiriliyor ve güçlendiriliyor. 48 senedir yaşadığımız sancı budur, kansız bir asimilasyon ve entegrasyon süreci.
‘‘Sığınılacak tek limanımız Türkiye’dir’’ diyen Mustafa Akıncı’nın başına saksı düşünce ‘‘Adı konmamış bir ilhak var’’ demişti. Duymadınız mı?
İdari ve ekonomik olarak TC’nin iç pazarı olan bir coğrafyada ‘‘Türkiye’ye bağımlılığımız artıyor’’ demek meseleyi hiç anlamamaktır.
TC’ye bağımlılığının artmış olabilmesi için önceden bağımsız olman gerekirdi. Tarih boyunca kendimize ait bir bütçemiz olmadı, olamazdı; çünkü ayrı yaşamadık. Ya İngiliz Sömürge İdaresi’nin altında, ya Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, ya da Türkiye bütçesinde bir ‘kalem’ olarak yer aldık.
Kıbrıslı Türklerin cari açık diye bir sorunu hiçbir zaman olmadı, çünkü Kıbrıslı Türklerin bir devleti hiçbir zaman olmadı. Alt Yönetim bir devlet değildir; Rum’la ortak olunan Cumhuriyet’te de hesaplarımız ayrı değildi. Bu sebepten ‘çare üniter Kıbrıs’ diyoruz zaten; kaç kişi kaldığı meçhul Kıbrıslı Türklerin ‘ayrı-lıkçı’ bir organizma olarak varolması bugünün dünyasında imkânsızdır. Ayrılıkçı ‘iki bölgecilik’ ideolojisi bu sebepten ekonomik gelişmenin bileşik karakterine aykırıdır!
Bu ‘bağımlılık’ söylemi tavşan boku gibi duruyor ortada: Türkiye’nin iç pazarı olduğunu ve idari olarak Ankara’dan yönetildiğini söylemeden çevreden dolaşmaktır bu.
Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye’nin Dövizle mal sattığı iç pazarıdır. Hem TC’nin iç pazarısın hem de sana makarnayı bile Döviz’le satar.
Anlamadığınız bu sömürge ilişkisidir. İlhakın bir süreç değil, bir ‘ilan’ olduğunu zannediyorsunuz.
Çıkıp Erdoğan’ın ‘‘Kıbrıs’ın kuzeyini ilhak ettim, KKTC feshedildi, oradaki Elçilik artık Valilik olarak hizmet verecek’’ demesini bekliyorsunuz. Oturup bunu beklediğiniz için geliştirilen sömürge ilişkisini anlamazdan geliyorsunuz: 90. Madde ve Geçici 10. Maddenin hükmettiği anayasa ile burası zaten bir vilayettir.
Şener Elcil açıkladı: Faiz Sucuoğlu sendikacılara ‘‘Belediye Reformu TC’nin dayatmasıdır’’ dedi.
Sucuoğlu’nun ‘‘Anayasayı oy çokluğuyla ihlal ediyoruz’’ demesine neden olan Belediye Reformu…
Sizse, Ankara’dan gönderilen işgal mevzuatı yasaya ‘‘UBP-DP-YDP’nin Belediye Reformu’’ demeye devam ediyorsunuz; Sucuoğlu’nun sendikacılara ‘‘Türkiye’nin bir dayatması’’ olduğunu söylediği kararnamenin noktası ve virgülü ile oynayınca kabul edilebilir olacağı konusunda ahaliyi ikna etme çabasındasınız.
Dil önemlidir: Sucuoğlu sendikacılara Belediyelerin Birleştirilmesi Yasası’nın kendilerine ‘‘TC’den dayatıldığı’’nı söyledi. Hayır, dayatılmadı. İletildi. Ankara’dan Diyarbakır Valiliği’ne gönderilen bir kararname gibi ‘iletildi’…
Ankara’dan Kıbrıs’ın kuzeyine dayatma yapılmaz, talimat iletilir.
Ankara’dan Mersin Valiliği’ne iletilen bir karar ‘dayatma’ mıdır?
Çıkıp Adana Valisi’nin ‘‘Ankara’nın dayatmalarına boyun eğmeyeceğiz’’ dediğini duydunuz mu?
İşgalcinin buradaki ilhakının başarısı budur işte: Hem sizi tamamen kendisine bağlamıştır, hem de ayrı bir devletiniz olduğuna inandırmıştır.
Ne biçim bir düdük bu; çalmıyor!
(11 Nisan 2022 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)
Görsel: Senih Çavuşoğlu