Kıbrıs’ta yerleşimci sömürgeciliği dünya basınında:
‘‘İŞGAL ALTINDAKİ KIBRIS’TA BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ SÜRÜYOR’’
Oz Karahan, Türk işgali altındaki Kıbrıs’ta tampon bölgedeki dikenli telleri işaret ediyor. “Bunlar, dünyanın dikkatini gerçek istiladan dağıtmak için geçici olarak buraya konuldu” diyor. Kendisi ve birçokları için asıl işgalin, Türkiye’nin 1974’te işgalin başlamasından sonraki yerleşimci sömürgeciliği uygulaması olduğunu Natalia Marques yazıyor.
Natalia Marques – Kıbrıs’ta Türk işgaline karşı en çok ses çıkaran hareket olan Kıbrıslılar Birliği’nin başkanı Karahan “Türkiye’nin Kıbrıs’taki yasadışı yerleşimci politikası, Cenevre Sözleşmeleri, Roma Statüsü ve Birleşmiş Milletlerin Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar Bakımından Kanuni Sınırlamaların Uygulanmayacağına Dair Sözleşmesine göre bir savaş suçu ve insanlığa karşı suçtur” diyor. Hareketin başarılı uluslararası faaliyetlerinin, dünyanın dört bir yanındaki ilericilerin Kıbrıs ve onun Levant (Doğu Akdeniz-Batı Asya) bölgesinde barış üzerindeki etkilerinin bugün farkında olmasının ana nedenlerinden biri olduğunu söylemek doğru olur.
Karahan, Kıbrıs ve dünya siyasetiyle ilgili fikirleriyle Kıbrıs’ın en önde gelen isimlerinden biri. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan döneminde Türkiye tarafından kara listeye alındı ve istenmeyen kişi ilan edildi.
Karahan, “Kıbrıs’ta barış için mücadele etmiyoruz çünkü burada Kıbrıslılar arasında savaş yok” diyor. “Biz sözde bölünmeye karşı mücade etmiyoruz, çünkü Kıbrıs bölünmüş değildir. Bu terminolojiler ve yanlış algılar, emperyalistler tarafından vatanımıza yaptıklarını gizlemek amacıyla kullanılmaktadır. Kıbrıs, beş yabancı ordu tarafından batmayan bir uçak gemisi olarak kullanılan işgal altındaki bir ülkedir. Bu nedenle biz emperyalist işgale karşı kurtuluş mücadelesi veriyoruz.”
Bugün, adanın işgal altındaki kuzey kesimlerinde yarattığı ekonomik felaket nedeniyle Türkiye’ye yönelik öfke artıyor. İşgal altındaki topraklarda nüfusun sadece küçük bir yüzdesini oluşturan Kıbrıslı Türkler, Avrupa vatandaşı. Bu nedenle, adanın özgür güney kesimlerinde yaşayan Kıbrıslı Rum yurttaşlarına göre yaşam standartlarının daha düşük olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliyorlar.
Kadın ve LGBT+ hakları için çalışmalar yürüten Mesarya Kadınları İnisiyatifi’nin aktivisti Hare Yakula, “Türkiye, Kıbrıs Lirası yerine kendi parası olan Türk Lirası’nı kullanıma koyarak ekonomiyi kendine bağımlı hale dönüştürmeyi başarmıştır.” diyor. “1983’te işgal rejimini örtmek için kurulan sözde cumhuriyetle Türkçe konuşan Kıbrıslılar Dünya’dan izole, uluslararası tanınmamışlıkla baş etmek zorunda kalıyor; kültür, sanat ve spor faaliyetlerinde büyük bir tıkanmışlık yaşıyor.”
Yaygın yanlış kanıların aksine, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” işgal altındaki topraklardaki rejim tarafından 1974’te ilan edilmedi. Yakula’nın dediği gibi 1983’te Türkiye’yi yöneten zamanın ABD destekli askeri cuntası tarafından ilan edildi. Bu karar aynı zamanda Kıbrıslı Türklerin dünyadan izole olmasına neden oldu.
Kamil Saldun, “Ben Türkçe konuşan Kıbrıslı bağımsız bir film yönetmeniyim ve bu topraklarda işimi özgürce yapamıyorum.” diyor. O ve partneri Sholeh Zahrei, Kıbrıs toplumu tarafından iyi tanınmaktalar. Çalışmaları dünyanın en prestijli film festivallerinden ödüller aldı. Yaptıkları filmler özgün çünkü sıklıkla Kıbrıs’taki sosyal sorunları hem Kıbrıs Rumcası hem de Kıbrıs Türkçesi dillerinde ele alıyorlar.
Saldun, “İfade özgürlüğü kısıtlanan yerli Kıbrıslı bağımsız sanatçılar, yazar ve gazeteciler engelleniyor, saldırıya uğruyor.” diyor. “Devlet okullarındaki eğitim sistemi Türkiye’den geliyor ve Kıbrıslılık kimliği apaçık ortadan kaldırılmak isteniyor.”
Türkiye’nin 1974’ten bu yana Türkçe konuşan Kıbrıslılara uyguladığı sosyal, kültürel ve ekonomik baskının tek bir nedeni olduğu açıktır. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin aşırı laik ve kendine özgü kimliğini adadaki varlığına yönelik en büyük tehdit olarak görmektedir.
Şair, aktivist ve vicdani retçi Halil Karapaşaoğlu, “Türkiye 1975 yılından bugüne planlı bir şekilde ülkeye nüfus taşırken, bu nüfusun vatandaş olmasını dayatarak Kıbrıslı Türklerin seçme ve seçilme hakkına müdahale ediyor” diyor.
Kıbrıslılar Birliği dışında hiçbir siyasi örgüt, uluslararası topluma, özellikle işgal altındaki topraklardaki yerleşimci sömürgeciliği nedeniyle Türk işgali altındaki Kıbrıs’taki seçimleri tanımaması için resmi olarak çağrıda bulunmadığından, dünya bu ciddi meseleye göz yummaya devam ediyor. Sadece Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olan Kıbrıslı Türklere açık olması gereken Toplum Liderliği seçimleri işgal rejiminin inisiyatifine bırakılmış durumda. İşgal rejimi yasadışı yerleşimcileri bu seçimde oy kullanmaya teşvik ettiğinden, bugün Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletler himayesinde çözümü için müzakere masasındaki tek uluslararası temsil ve sandalyelerini kaybettiler.
Karapaşaoğlu, “Ankara’nın kültürel ve ekonomik alanda yarattığı hegemonya, getirdiği nüfus üzerinde siyasi hegemonyaya dönüşüyor.” diyor. “Bunun yanında steril bir Türk ve Müslüman kültürü yaratmak içinde nüfus taşıması yapmaya devam edip, yerli halkı kendi belirledikleri standartlara göre Türkleştirip, Müslümanlaştırmaya çalışıyorlar.” dedi.
Kıbrıslılar, adalarını işgalden kurtarmak dışında, yaşamak istedikleri ortak vatan için de sisteme karar vermek zorundalar. Aktivist ve Avrupa gazetesinde saygın bir gazeteci olan Aziz Şah için cevap açıktır: “Yabancı ordulardan, silahlardan, üslerden-NATO’dan arınmış, etnik-dini-sınıfsal sınırların ve duvarların ortadan kalktığı üniter bir Kıbrıs.” Türkiye’nin “federal Kıbrıs” planı hâlâ müzakere aşamasında olsa da, hem 2004 referandumu hem de mevcut anketler, Kıbrıslıların çoğunluğunun Şah’a ve onun “üniter Kıbrıs” arzusuna katıldığını gösteriyor.
Şah’ın yazdığı Avrupa gazetesi, Kıbrıs’ın en önemli medya kuruluşlarından biri olarak kabul ediliyor. Gazetenin genel yayın yönetmeni Şener Levent, Türk hükümetinin adadaki bir numaralı düşmanı. Gazetenin genel merkezi kurulduğu günden bu yana birçok kez yasadışı Türk yerleşimciler tarafından bombalandı, kurşunlandı ve saldırıya uğradı.
Şah, “TC’nin Kıbrıs’ta yürüttüğü yerleşimci sömürgeciliği bir tesadüf değil, aksine Kıbrıslı Türklerin kuzeyde azınlık olarak denetim altında tutulması, Rum mültecilerin ise bir daha evlerine ve topraklarına dönememesi için tasarlanmış bir imha politikasıdır” diyor. “Yarım asırdan uzun bir süredir BM gözetiminde sürdürülen göstermelik müzakere süreci Kıbrıs’ın bölünmesinin tescillenmesinden başka bir şey değildir.”
Kıbrıs’ın işgali başlayalı 48 yıl oldu. Kıbrıslı Türklerin maruz kaldığı zulmün uluslararası hukuka göre de bir insanlık suçu olduğunu unutmamalıyız. Bugün maalesef çoğu Kıbrıslı siyasi parti ve örgütün vizyonu, neredeyse yarım asır önce adaya kurulan barikatların ötesine geçemiyor. Sadece çok az sayıda iki dilli Kıbrıslı örgüt bu engelleri ortadan kaldırabilmekte ve mesajlarını paylaşmak için dünyaya ulaşabilmekte. Ve bu güçlerin haklı ve tutarlı sesini duymak ve desteklemek uluslararası toplumun görevidir. Sadece Kıbrıslılar için değil, aynı zamanda insanlık için.
(23 Mayıs 2022’de EU Reporter tarafından yayınlanmıştır)
Makalenin orjinali: https://www.eureporter.co/world/cyprus/2022/05/23/independence-struggle-continues-in-occupied-cyprus/