Aziz Şah – Kıbrıslı ile Türkiye hiç et ve tırnak olmadı. “Et ve tırnak” ilhakçı söylemin en basit halidir. “Et ve tırnak” söylemi de Adıyaman’dan gelen 35 tabutla bitti. Et tırnaktan tırnak etten koptu…
AFAD 2 gün boyunca Kıbrıslı çocukları ve öğretmenleri enkazın altında terk ettiğinde et tırnaktan koptu…
Mustafa Akıncı’nın “sığınılacak tek liman” diye yere göğe sığdıramadığı Türkiye’den tabutlar geldi…
Rauf Denktaş’ın “Türkiyesiz cennete bile gitmem” dediği Türkiye bize cehennemi yaşattı…
Çocuklarımızı enkazın altında terk eden AFAD için herşeye vergi koyup, zorla bütün maaşlardan da kesinti yapınca “et ve tırnak” olunmuyor. Kıbrıslıları eşiti olarak görmediği için Kıbrıs’ta 1974’ten beridir herşeyi “zor”la yaptı TC Devleti, çok alıştı buna ama Türkiye’de 1999’dan beridir toplanan akıbeti belirsiz “deprem vergileri” herkesin aklındayken kimsenin rızasını almadan vergi koyarak bunu da “depremzedelerle dayanışma” diye pazarlayamazsınız…
“Et ve tırnak” olmak böyle bir şey değildir. Zorla çalışanlardan kesinti yaparak ve sermayeye de teşvikler dağıtıp vergi borçlarını silerek “et ve tırnak” olunmaz.
Burjuvazinin işçilere “aynı gemideyiz” diyerek başlarını ezdiği gibi, Türkiye de yarım asırdır rehin tuttuğu Kıbrıslılara “et ve tırnağız” der.
Et ve tırnak söylemi TC’nin ilhakçı-istirdatçı politikasına geçirdiği bir örtü olageldi. Birinin kafasına silah dayayarak ona zorla sizi sevdiğini söyletebilirsiniz, bir süre sonra o bile sizi sevdiğine inanabilir. 85 milyonluk bir ülke 80-100 bin kişilik bir toplumu rehin tutabilir. 80-100 bin kişinin yarısını da göç ettirip yok edebilir.
İşte bu yüzden Kıbrıslı ile Türkiye hep et ve bıçak oldu, et ve tırnak değil!
Et de bıçak da Türkiye’nin elinde. 40-50 bin kadar askerle 50-60 bin kişi kalmış Kıbrıslı Türk toplumunu rehin tutmayı siyasi başarı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Ekmeğini gardiyana borçlu olan rehineler yalan söyler. İşgalci TC’nin Kıbrıs’taki uşakları kendisine yalan söyler, biz doğruyu söyleriz. Eşitler arası ilişkide yalan yoktur, köle-efendi ilişkisinde yalan olur.
Ağız birliği yapmışçasına bütün saygın mimar, mühendis ve şehir plancılar aynı şeyi söylüyor Türkiye’de: Müteahhit tetikçidir!
Cinayetlerde “tetikçi” önemlidir, ama ondan daha önemlisi “azmettiren”dir.
Gezi davasından hapiste olan Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Mücella Yapıcı “Müteahhitler bu çarpık sistemin sadece tetikçileridir” dedi. İSİAS katliamında “azmettirenler”dir aslolan… .
İSİAS katliamı davasında yalnız değiliz. Hem otelde öldürülen tur rehberlerinin arkadaşları davanın peşinde hem de Türkiye’de mücadele etmeyi bilen Türk avukatları ve mühendisleri bizimle. Bu dava Kıbrıslıların gerçek dostları kimlerdir onu gösterecek bize.
Çorlu tren kazasından Soma davasına, 1999’dan beri deprem davalarından Sakarya’da havai fişek fabrikasındaki patlamaya, iş cinayetlerinden Ankara Gar patlamasına uzanan bir mücadele geçmişi var Türk avukat ve mühendislerinin.
Türk avukat ve mühendislerinin Türk Devleti’nden hesap sorduğu kadar kimse hesap sormadı. Kıbrıslı avukatlar 1974’ten beri kendi ülkelerindeki işgalci TC Devleti’nin karşısına hiç dikilmedi. Ama Türk avukatlar Türk Devleti’nin karşısına her dönem dikildi.
Türk Devleti’ne karşı Kıbrıslı çocukların çalınan “yaşam hakkı”nı ancak Türk avukatları savunabilir. Türk Devleti’ni onlardan iyi tanıyan yok!
Sözcü, Odatv ve diğer bütün basın organlarında İSİAS Otel’in sahibi Bozkurt ailesinin şeceresini gördünüz. Bozkurtlarla ilgili o araştırmayı yapanlar da otelde ölen tur rehberlerinin arkadaşlarıdır.
Herkes aldı bu bilgileri kullandı. Keşke bu “detay”ı da belirtselerdi: Bu bilgileri ortaya otelde arkadaşlarını kaybeden, İSİAS katliamı davasına baş koymuş insanlar çıkardı… Ne güzel arkadaşlar bırakmışlar arkalarında hesaplarını soran!
Bu davada yalnız değiliz: Arkadaşları için adalet isteyen arkadaşlar bize de arkadaşlık edecek bu davada.
Uzun soluklu bir maraton olan İSİAS katliamı davası gösterecek: Kıbrıslıların gerçek dostları kimlerdir?
(18 Şubat 2023 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)