Aziz Şah – 2/6/2024
İkinci Dünya Savaşı’nda sonra Dördüncü Cenevre Sözleşmesi Uluslararası Kızılhaç Komitesi’nin gözetiminde özel bir komisyon tarafından 1949’da tamamlandı.
Sözleşme işgal altındaki topraklarda sivil nüfusu korumayı ve işgalcinin işgal ettiği toprakların statüsünü kalıcı bir biçimde değiştirmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Bu Sözleşme ile yaşıt olan İsrail, bu Sözleşme’yi çiğnemek üzerinde kuruldu.
Bugün İsrail Yüksek Mahkemesi’nin silah zoruyla gasp edilen topraklara el koymak için çıkardığı bir karardan bahsedeceğim…
Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin ünlü “düzeltmeni” hukukçu Jean Simon Pictet 1958’de şöyle der:
-“Yayılışı bakımından bir benzeri bulunmayan İkinci Dünya Savaşı sonunda, Cenevre Sözleşmeleri’ni bir kere daha değiştirme ve deneyimlerin ışığında genişletme vakti gelmişti, açıkça ortadaydı bu. Tartışmalara son Dünya Savaşı’nın sebep olduğu felaketlerden duyulan ortak korku ve savaş kurbanlarının çektiklerini azaltma kararlılığı hakim oldu”…
Alman tarihçi Heinz Richter Kıbrıs’ı bu fotoğrafın içine şöyle yerleştirir:
-İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alman nüfusunun 5’te 1’i mülteci konumuna düşmüştü, Kıbrıslı Rumların ise 3’te 1’i evini kaybetti.
Alman tarihçinin Kıbrıs’taki felaketin büyüklüğünü göstermek için yaptığı kıyaslama kimsenin umurunda değil. Çünkü Kıta Avrupa’sına yalınayak gitmemişseniz “mülteci sorunu” değilsiniz!
Pictet şöyle der:
“Savaş sonucu işgal fiilen mülk edinme gerçeğini ortaya koysa da, toprağa yerleşilmesi gibi bir hak doğurmaz.
İşgalci bir güç, uluslararası hukuka aykırı olarak, bir çatışma sırasında işgal edilen toprağı tamamen ya da kısmen ilhak ettiği iddiasında bulunsa dahi Sözleşme’yi uygulamakla yükümlüdür”…
Sözleşme’nin 49’uncu maddesi işgal edilen topraklarda yerleşim inşasını yasaklar:
-“İşgalci Güç, sivil nüfusun bir bölümünü işgal ettiği topraklara yerleştirmeyecektir”.
Sözleşme, işgalcinin geçici olan varlığını kalıcılaştırmaya yönelik eylemlerini yasaklar. Bunun için işgalcinin sivillere ait mülkü kitlesel olarak gasp etmesi ve topraklara kendi sivillerini yerleştirmesi kesinlikle yasaktır.
Sözleşme bir şeyi daha yasaklar: Ülkesi işgal edilen nüfusun topraklarıyla ilgili haklarını kısıtlayan ya da yok sayan “barış” antlaşmalarını!
50 senedir BM’nin masaya koyduğu “çözüm planları” Dördüncü Cenevre Konvansiyonu’na aykırıdır.
Sözleşme toprağın hukuki statüsünü kalıcı olarak değiştirmek için yerleşimci nüfus iskân etmeyi ve yerleşim birimi kurmayı yasaklar. 50 senedir önümüze konan BM planları ise gasp edilen toprağı ve yasadışı nüfusu yasallaştırmayı “çözüm” olarak dayatır!
Hukukçu Pictet bu kuralların neden konduğunu şöyle açıklar:
“İkinci Dünya Savaşı sırasında belli güçlerin benimsediği uygulamaların önlenmesi amaçlanmaktadır. Bu güçler siyasal ve ırkçı bazı gerekçelerle veya iddia ettikleri üzere bu toprakları sömürgeleştirmek için kendi nüfuslarının bir bölümünü işgal ettikleri topraklara transfer etmişlerdir”…
Yani Nazilerin işlediği suçları başkaları işlemesin diye hazırlandı Cenevre Sözleşmeleri…
Sözleşme, işgal edilmiş topraklarda kalıcı yerleşim birimlerinin kurulmasını yasaklar, dedik. Güvenlik adına geçici yerleşime izin verir.
Siyonizmin “güvercin”i kabul edilen Şimon Peres, Cenevre Konvansiyonu’ndaki bu hukuki ayrımı kullanarak işgal edilmiş topraklarda yerleşim birimi kurulmasını teşvik etti.
Bunun üzerine Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ni yorumlarken İsrail Yüksek Mahkemesi yerleşimci kolonizasyonunu meşrulaştırmak için ibretlik bir karar aldı: İşgal altında sivil yerleşimci ile işgal askerinin birbirinden farkı yoktur, dedi…
İsrail Yüksek Mahkemesi kararında şöyle der: “Bütünüyle askeri mülahazalara bağlı olarak, işgal altındaki bölgede işgal gücüne ait yerleşimlerin varlığı, bu yerleşimler ‘sivil’ olsa bile, mutlak surette bölge güvenliğine büyük katkı sağlayacak ve ordunun görevini yerine getirmesini kolaylaştıracaktır”…
İsrailli mimar ve yazar Eyal Weizman şöyle der: “Burada mahkeme sivillerin ve yerleşimlerin, normalde ordu ve polise atfedilen bir güvenlik işlevini yerine getirebileceğini açıkça resmileştirmektedir”…
Gazze soykırımının 8’inci ayı tamamlandı. “Hamas sivillere saldırdı” bahanesiyle başladı bu soykırım…
İsrail Yüksek Mahkemesi seneler önce gasp edilen topraklara inşaat yapılmasını meşrulaştırmak için “İşgal altında herkes askerdir, sivil yoktur” dedi…
İsrail Yüksek Mahkemesi’nin kararında “işgal altındaki bölge” ve “işgal gücü” demesi de çok ilginç…
KKTC Anayasa Mahkemesi “işgal altıdaki bölge” diyebilir mi?
(2 Haziran 2024 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)