Aziz Şah – 7/7/2024
Temmuz 1996 sabahı İstanbul’da yaşayan “milli şairimiz” Özker Yaşın’ın telefonu çalar. Kutlu Adalı’nın gecenin geç bir vaktinde evinin önünde otomatik silahla öldürüldüğü haberini alır.
O silah Özel Harekat Daire Başkanlığı’na hibe edilen “kayıp” UZİ’lerden bir tanesidir.
-Kutlu’yu kim öldürdü, diye sorduktan sonra “ONLAR” der Özker Yaşın. Kutlu Adalı’nın ölüm haberini veren dostuna “ONLAR” şiirini okur titrek bir sesle:
“Onların gelişiyle
Değişti kaderimiz
Onların gelişiyle
Bitti güzellikler
*
Onlar Cehennemin elçileri
Mutsuzluk zebanileriydiler.
Ağızlarında kanlı bıçaklar
Simsiyah atlar üzerinde geldiler,
Ve çekirge sürülerine benzer
Kara bir bulut gibi
İndiler adamıza
Ağaçları kemirdiler
Bahçelerimizi kuruttular
Sütsüz bıraktılar bebelerimizi…
*
Onlar yağmaladılar evlerimizi
Sevincimizi acıya çevirdiler.
Kuşları kaçırdılar
Suyumuzu zehirlediler
Kirlettiler denizimizi…
*
Onlar güçtüler
Onlar kaba kuvvettiler
Onlar doğduğumuz topraklarda
Soluk almamızı engellediler
Onlar yurdumuzdan soğutup
Kaçırdılar bizi…”
***
Özker Yaşın yaşasaydı sorardım ona: Peki, “Biz” kimiz?
“Onlar” gelsin diye 1958’den 1974’e kadar “teşkilatçılık” yapanlarız “Biz”…
“Onlar”dan Yarbay Korkut Eken’in adı geçer Kutlu Adalı cinayetinde.
Eken’in adı cinayetin fotoğrafında puzzle’ın bir parçacığıdır sadece…
İşgalden önce mücahitleri örgütleyerek harekâtın altyapısının oluşturulmasında yer alan ve 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs’a havadan inen “paraşütçüler”dendir Korkut Eken.
Kutlu Adalı cinayeti dosyasına Eken’in adını yazan Sedat Peker’dir bildiğiniz gibi…
Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker’in “Yarbay Korkut Eken ile birlikte Kıbrıs’a Kutlu Adalı’yı öldürmeye gittik” diye başlayan ve tanıklar tarafından birçoğu doğrulanan detaylarla süslenen itirafından sonra Türkiye’de göstermelik bir dava açıldı. İçinde Yarbay Korkut Eken’in adının geçtiği Kutlu Adalı Cinayeti Davası bu sene Şubat ayında “Kamu adına kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle kapatıldı.
Okuduğumda sordum kendime: Hangi kamu? Türkiye’nin “kamu”sunda Kutlu Adalı cinayetinin bir önemi yok mu? Ama Kıbrıs’ın “kamu”sunda ada batmadığı sürece Kutlu Adalı cinayetinin önemi vardır.
Çünkü Kutlu Adalı cinayeti “onlar” ile “biz” arasında bir meseledir.
Fazıl’ı, Yahya’yı, Ayhan’ı, Ahmet’i, Derviş’i “biz” öldürdük. Kutlu’yu “onlar” öldürdü…
1990’larda Özel Harp Dairesi tarafından işlenmiş olan bütün cinayetler Türk hukukundaki 20 yıllık zamanaşımı süresinden dolayı kapatıldı. Kutlu Adalı davasını da açmalarıyla kapatmaları bir oldu. Başka bir bahaneye ihtiyaçları yoktu…
Ancak “Kamu adına kovuşturmaya yer olmadığı” gerekçesiyle Kutlu Adalı cinayeti davasından Türkiye’yi kurtaran Savcı Soner Şahin kararında ilginç noktalara değinir.
-“Şüpheli Atilla Peker’in eylemin (Kutlu Adalı’nın öldürülmesinin) gerçekleştiği tarihten önce MİT görevlileri ile eylemi gerçekleştirmek üzere Sedat Peker’in talimatı doğrultusunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne giderek oradaki Türk Askeri makamları ile görüşmeler yaptığını beyan etmesine rağmen cezaevi kayıtlarına göre Atilla Peker’in söz konusu tarihlerde cezaevinde bulunuyor olduğu, eylemi gerçekleştirmek üzere birlikte kuzey Kıbrıs’a gittiğini beyan ettiği Mehmet Korkut Eken’in söz konusu tarihlerde MİT’te görevli olmadığının bildirilmesi, ayrıca zamanaşımı süresinin dolmuş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi”…
Böyle der Savcı Soner Şahin.
“Atilla Peker o tarihte cezaevindeydi” diyor Savcı.
Koskoca devlet hapisten adam çıkarıp adam öldürmeye gönderemez mi?
“Korkut Eken o tarihte MİT’te görevli değildi” diyor Savcı. Doğrudur, Özel Harekât’taydı…
Yani sadece MİT mensupları mı adam öldürebilir?
Tetiği kimlerin çektiğinden çok Kutlu Adalı’nın ölüm emrinin altında kimin imzasının olduğudur önemli. Özel Harp Dairesi’nde evrak kaybolmaz. İmzayı atan ölünce ortaya çıkacaktır…
(7 Temmuz 2024 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)