Gözde Bedeloğlu – Kıbrıs’la ilgili en çok ve en sık yapılan vurgu adanın stratejik önemine dairdir. Dünyanın gözünü diktiği Kıbrıs’taki askeri üsler, çevresindeki doğal kaynaklar ve ticaret güzergahı, ada halkının talep ve ihtiyaçları da dahil, diğer her şeyden daha önemlidir. Kıbrıslıların özgür iradesi, ülkelerinin stratejik konumu nedeniyle, savaş, darbe, işgal gibi çeşitli dış mihrak planlarıyla defalarca kesintiye uğratıldı.
Bundan sebep, seçme şansı olsa pek çok Kıbrıslının ilk vazgeçeceği şeyin, tarih boyunca kendilerine pek de faydası dokunmayan bu ‘stratejik önem’ olduğunu düşünürüm. İmkan olsa da adayı şöyle ucundan tutup haritada istedikleri yere sürükleyebilseler keşke. Bana kalırsa, yıllardır kronikleşmiş bir çözümsüzlüğün içinde debelenmektense, gözlerden uzak bir hayatı her şeye tercih ederlerdi.
KIBRIS CUMHURİYETİ’NİN GARANTÖRÜ TÜRKİYE
Milliyetçi muhafazakar ideolojiye göre Kıbrıs milli davamızdır. İmzalanan Garantörlük Anlaşması gereği ve garantör devletlerden biri olarak Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünün korunmasını, egemenliğinin ve Anayasal düzeninin devamını garanti ettiği ısrarla gözardı edilir. Anlaşmaya aykırı olarak KKTC’yi dünyaya tanıtma çabası alkışlanır, bunun yanında Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türkleri birbirine yakınlaştıran, Kıbrıslılık kimliğini öne çıkaran her adım tehlikeli bulunur. Korku şudur; ya ’yavru’ vatan ‘anasından’ koparsa, kopartılırsa? Bir ana yavrusunu her zaman korumalıdır değil mi? Hem de toprakları parsel parsel satılıyorken!
KKTC’DE SİYONİST İŞGAL HEYULASI
Milliyetçi muhafazakar medyada son birkaç yıldır KKTC’nin Siyonist işgal tehdidi altında olduğuna dikkat çeken yazılar ve haberler yayınlanıyor. ‘Yavru’ vatanda yabancılara toprak satılmasının önüne geçilmesi gerektiği söyleniyor. Örneğin Saadet Partisi’nin yayın organı Milli Gazete, Kıbrıs’ı adım adım işgal eden İsrail rejiminin satın aldığı toprakların büyük kısmının tarım arazisi olduğunu, bu alanların başında da Karpaz ve Lefke’nin geldiğini yazdı. 2014 yılında çok sayıda Yahudiye KKTC vatandaşlığı verildiği ve KKTC vatandaşlarının istedikleri miktarda toprak satın alabildikleri ve bu durumun da işgalin bir parçası olarak görüldüğü notu düşülüyor. Bu doğrultuda, İsrail’in ‘yavru’ vatanda hakimiyet kurmak istediği ve KKTC’nin bağımsızlığının tehlike altında olduğu uyarısı yapılıyor. Ve gazete, muhatabı belirsiz, önemli bir soru yöneltiyor: “İsrail firmaları o bölgelerde nasıl rahatça inşaat izni alabiliyor?”
Demek ki Milli Gazete’ye göre, 74’ten beri on binlerce askeriyle adada konuşlanmış, büyükelçisi vali bir çalışan, Cumhurbaşkanı ve hükümeti AKP’den açık destek alan, istediği arazinin üzerine -ki bir kısmı Kıbrıslı Türke bir kısmı da Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı bir Ermeniye ait- külliye yaptıran koskoca Türkiye Cumhuriyeti yabancılara yönelik bu toprak satışlarından ve dikilen inşaatlardan habersiz, öyle mi? Ayrıca dünyada hiçbir ülkenin tanımadığı, uluslararası hukukun dışındaki KKTC’nin hangi kriterlerle bağımsız bir devlet olarak yorumlandığı da belirsiz.
KKTC’DE EN ÇOK RUSLAR VE TC YURTTAŞLARI MÜLK ALIYOR
Milli Gazete, ısrarlı yayınlarında, KKTC vatandaşı olan Simon Aykut’a ait AFİK Group tarafından Kıbrıs’ın kuzeyinde çok sayıda inşaat projesi gerçekleştirildiğini ve bu faaliyetlerin Siyonist işgalin bir parçası olduğunu ileri sürdü. Gazete, Simon Aykut ile ilgili ayrıntılı bilgiler paylaştı. Buna göre AFİK Group KKTC’nin Mağusa, Karpaz, Esentepe, Tatlısu ve Boğaz gibi bölgelerinde inşaatlar yapıyordu. KKTC vatandaşı olduğu için de toprak alımı hususunda herhangi bir sınırlamayla karşılaşmıyor ve Siyonizm’in Kıbrıs’ın kuzeyindeki emelleri doğrultusunda rahatça hareket edebiliyordu. KKTC şirket kayıtlarına göre İsrailli kişilerin, ‘yavru’ vatanda ciddi oranda toprak satın aldığı belirtiliyordu. Aykut, 20 Aralık 2023’te Yeni Düzen gazetesinden Cenk Mutluyakalı’ya verdiği röportajda bugüne kadar yapıp sattığı dairelerin 10 binden fazla olduğunu ve birilerinin iddia ettiğinin aksine en az Yahudilerin mülk aldığını söyledi. 2004’lerde İngilizlerin yoğun ilgisi olduğunu, sonrasında bunu Ruslar ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının takip ettiğini aktardı.
SİMON AYKUT’UN İLGİNÇ OLMAYAN HİKAYESİ
Milli Gazete, AFİK Group kurucusu olan Simon Aykut’un ilginç bir hikayesi olduğunu öne sürüyor. Nasıl bir ilginçlik diye soracak olursanız, şu: Aykut, İzmir Bergama doğumlu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Gazete, Haziran 2024 tarihli haberde, KKTC topraklarının Siyonistlerce işgal edilmesinde rol oynadığını iddia ettiği Simon Aykut’un 1977 yılında Milli Selamet Partisi’nin de yer aldığı hükümet tarafından TC vatandaşlığından çıkarıldığını söylüyor, bununla övünüyor, ancak nedenini açıklamıyor. Oysa Aykut, Aralık 2023’te Kıbrıslı gazeteci Cenk Mutluyakalı’ya verdiği röportajda, aslında sanıldığı kadar ilginç olmayan hikayesine açıklık getirmiş. “İsrail-Türkiye arasında bir dönem tek yurttaşlık şartı vardı, o nedenle, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığından çıkartıldım. İsrail yurttaşıydım. Daha sonra yeniden başvurdum ve TC kimliğimi aldım.” Mutluyakalı, Aykut’un cebinden Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartını çıkartarak gösterdiğini de aktarmış okuyucuya.
Yani, Milli Gazete’nin Siyonist planın parçası olmakla itham ettiği Simon Aykut aynı zamanda KKTC kimliği de taşıyan bir TC vatandaşı. Yani, 1974’ten sonra kuzeyde kalan Rum mülklerini yağmaladığı suçlamasıyla şu an Kıbrıs Cumhuriyeti’nde tutuklu yargılanan Aykut, iddia edildiği gibi bir yabancı değil, bizden biri. Ama Türkiye’deki milliyetçi ve İslamcı medya ısrarla onun Yahudi kimliğini öne çıkardı. Yabancılara mal ve arazi satışının sınırlandırılması gerektiği savunulurken, diğer yandan TC vatandaşlarına herhangi bir sınırlama ve yasak getirilmesi de istenmiyor. Öyle ya, o topraklarda kan döküldü, Kıbrıs Türkü kurtarıldı ve bunun da milliyetçi İslamcı bakışından bitmek bilmeyen bir diyeti var.
RUM MALLARININ SATIŞI
Gazeteci Aziz Şah, Avrupa gazetesinde kaleme aldığı 5 Temmuz tarihli yazısında konuya dair önemli ayrıntılar veriyor. Öncelikle Simon Aykut’un bir Türk vatandaşı olduğunu ve Türk kimliği ile Kıbrıs’taki Rum mallarının üzerinde devasa yerleşim kurarak işgal altındaki bölgede Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’ne göre savaş suçları işlediğine dikkat çekiyor. Yazıdan aynen alıntılıyorum: “Aykut aynı zamanda üzerine inşaat yaptığı arazileri Rum mal sahiplerinden satın almayı da reddetmiştir. Mültecilerin mallarını doğrudan sahibinden satın alması kendisine önerildi. Reddetti! Sonuç: Trikomolular (Kıbrıs’ın kuzeyindeki Yeni İskele bölgesi) örgütlenip şikayetçi oldular! Aldığım duyuma göre Trikomo dışındaki başka bölgelerden de silah zoruyla topraklarından sürülen mülteciler toplu şikayetlere hazırlanıyor. Danıştığım bazı avukatlar, 1974’te malın 1 tane sahibi varsaydı ve öldüyse, o mal 5 kişiye miras kaldıysa, bu 5 şikayetçi eder, diyor.”
MİLLİ DAVANIN FATURASI
Kuzeyde üzerine ev yapılan bu araziler Kıbrıslı Rumlara ait olan topraklar. 1974’ten sonra Kıbrıslı Rumlardan kalan mallar için kullanım izni verilmişti ancak bugün bakıldığında bunların inşaat şirketleri ve emlakçılar aracılığıyla hızla satıldığı görülüyor. İslamcı ve milliyetçi ideoloji KKTC Filistin olmasın diyor ama bu satışlardan milyonlarca Euro kazanmış bir TC vatandaşının Yahudi kimliğini ön plana çıkararak bu yağmayı, hayali bir Siyonizmle mücadele aracına dönüştürerek örtmeye çalışıyor. Bir başkasının malının mülkünün, devletin izniyle üçüncü şahıslara satılmasının dünyanın her yerinde tek bir adı var: işgal!
1974’ün 50’inci yılında; üniversitelerinde sahte diplomaların dağıtıldığı, öğrenci acenteleri aracılığıyla insan ticaretinin yapıldığı, kumar ve uyuşturucu parasının her yana saçıldığı, arazilerin gasp edilip satıldığı bir ülkenin kurtuluş törenleri var yarın, yani 20 Temmuz’da. Milli davanız kutlu olsun!
(19 Temmuz 2024 tarihinde Birgün gazetesinde yayınlanmıştır)