Fileleftheros – 26/7/2024
İstinaf Mahkemesi Çarşamba günü, işgal altındaki topraklarda Kıbrıslı Rumların mallarını gasp etmekle suçlanan 49 yaşındaki Alman kadının, 17 Eylül 2024 tarihinde Lefkoşa Daimi Ceza Mahkemesi’nde görülecek davanın başlangıcına kadar şartlı tahliye talebini oybirliğiyle reddetti.
İlgili içtihatlara atıfta bulunan İstinaf Mahkemesi, “duruşma mahkemesinin istinaf başvurusunda bulunan kişinin tutukluluğuna karar vererek takdir yetkisini makul ve uygun bir şekilde kullandığına, dolayısıyla bizim müdahalemize yer olmadığına” karar verdi ve bu nedenle istinaf başvurusu reddedildi.
Davayı görüşen İstinaf Mahkemesi Başkanı’na göre, Alman vatandaşı olan istinaf başvurucusunun Lefkoşa Kaza Mahkemesi (duruşma mahkemesi) tarafından 17 Eylül 2024 tarihinde Lefkoşa’da bulunan Yargıtay huzuruna çıkarılmasına emir verilmiştir, başkasına ait taşınmaz mallarda hileli işlem yapma suçları ile işgal altındaki Kıbrıs’ta bulunan ve bir dizi Kıbrıslı Rum’a ait olan taşınmaz mallarla ilgili olarak araziyi yasadışı bulundurma ve kullanma suçlarına ilişkin 56 suçlamaya cevap vermek üzere tutuklanmıştır.
KARA PARA AKLAMA SUÇU DA VAR
Suçların ayrıntılarına göre, istinafa giden kişi, diğer kişilerle birlikte, Girne’nin işgal altındaki Agios Amvrosios bölgesinde bulunan Kıbrıslı Rumlara ait mülkü kullanmış, reklamını yapmış ve satış için tanıtmıştır. İstinafa giden kişi ayrıca yukarıda iddia edilen yasadışı faaliyetler nedeniyle kara para aklama suçundan da bir kez yargılanmaktadır.
Duruşma mahkemesinin 17 Eylül 2024 tarihinde Lefkoşa Kaza Mahkemesi’ne sevk kararını takiben, iddia makamı başvuranın yukarıdaki tarihe kadar tutuklu kalmasını talep etmiştir. Bu talep sadece istinaf sahibinin duruşmasına katılmama riskine dayanıyordu.
İddia Makamının, mahkumiyet olasılığını kanıtlamak amacıyla, istinafa gidenin, Girne’deki Agios Amvrosios turizm komplekslerinde bulunan ve Kıbrıslı Rumların mülkleri üzerine yasadışı olarak inşa edilen evlerin reklamını ve satışını yapan bir Alman şirketinin kurucusu ve yöneticisi olduğuna dair tanıklık materyalini Yargılama Dairesine sunduğu belirtilmektedir. Ayrıca, Alman vatandaşı olan istinaf sahibinin Kıbrıs ile bağlantısının sadece Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından kontrol edilmeyen bölgelerde mülk sahibi olmakla sınırlı olduğu ve bunun da kaçak adalet riskini artırdığı savunuldu.
Savunmanın talep edilen tutukluluğa itiraz ettiği ve istinaf sahibine yöneltilen suçlamaların en fazla 7 yıl hapis cezasıyla cezalandırılabilecek olması nedeniyle özellikle ciddi olmadığını belirttiği eklenmiştir.
Mahkumiyet olasılığı ile ilgili olarak, savunmanın pozisyonunun, sunulan tanıklık materyaline dayanarak, bunun uzak bir ihtimal olduğu, çünkü istinafa gidenin, komplekslerin inşa edildiği mülklerin Kıbrıslı Rum mültecilere ait olduğunu bilmeden iyi niyetle hareket ettiği belirtilmektedir.
Hatırlanacağı üzere, mahkeme her iki tarafı da dinledikten sonra, adaletten kaçma riskinin savcılığın tutuklama talebini haklı çıkaracak kadar büyük olduğuna karar vermişti. Bu bağlamda, kanıtların, Kıbrıs’la özel bir bağı olmayan istinaf sahibinin mahkumiyetinin ciddi bir olasılık olduğunu gösterdiği söylenmiştir. Ayrıca, istinaf sahibinin, şirketinin amaçları doğrultusunda Almanya’da bulunma zorunluluğu dışında, kaçma riski altında olmasını engelleyecek hiçbir kişisel durumunun mahkeme önüne getirilmediğine karar verilmiştir.
Duruşma mahkemesinin 121 (I)/2016 sayılı yasanın uygulanmasına ilişkin koşulları da değerlendirdiği kaydedilmiştir.İçtihat hukukuna atıfta bulunarak, söz konusu Kanun hükümlerinin uygulanmasının, Mahkemenin Kıbrıs Hukuku ve içtihat ilkelerine dayanarak, sanığın duruşmada hazır bulunmasının şartlı olarak garanti altına alınabileceği sonucuna varmasını gerektirdiğine karar vermiştir. Ancak o zaman Mahkeme, sanığın ikamet ettiği devletle olan bağlarını yukarıdaki Yasa kapsamında değerlendirmeye devam etmelidir.
Ayrıca, istinaf başvurusunda bulunan kişinin duruşma mahkemesinin vardığı sonuca itiraz ettiği belirtilmektedir. İstinaf başvurusunun tek gerekçesinde, tutuklama kararının duruşma mahkemesi tarafından 121(I)/2016 sayılı Kanun hükümleri göz ardı edilerek alındığını ileri sürmektedir.
Başvuranın, ne İngilizce ne de Yunanca bilen bir Alman vatandaşı olduğu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde hiçbir akrabası ya da tanıdığı bulunmadığı vurgulanmaktadır. Avukatına göre, Mahkeme’nin karar vereceği koşullarda serbest bırakılmasını talep etmesi makul olacaktır.
Ayrıca, başvuranın kişisel durumunun dikkate alınmadığı ve mahkemenin, başvuranın tek hissedar ve çalışan olması nedeniyle tutuklu kalması halinde tüm hayatının ve şirketinin yok olacağı gerçeğini yanlış değerlendirdiği iddia edilmektedir. Cumhuriyet’in avukatı ise mahkemenin kararının doğru olduğunu, çünkü tanıklık materyallerine ve istinaf başvurusunda bulunanın Cumhuriyet kontrolündeki bölgelerle bağının olmamasına göre, adaletten kaçma riskinin göz ardı edilemeyeceğini savundu.
TÜRK İŞGALİ VE İSTİLASININ SONUCU
Diğer hususların yanı sıra, İstinaf Mahkemesi kararında şunları belirtmiştir:
“Mevcut davada, istinaf başvurusunda bulunan kişinin karşı karşıya kaldığı suçların ciddiyetinin tespit edildiğini görüyoruz. Bu sadece cezanın miktarından değil, aynı zamanda Türk istilası ve vatanımızın büyük bir bölümünün işgalci Türk birlikleri tarafından 50 yıl süren yasadışı işgalinin bir sonucu olarak Kıbrıslı Rumların mülklerine izinsiz girilmesiyle ilgili suçların doğasından da kaynaklanmaktadır.”
Ayrıca, duruşma mahkemesi tutukluluğun başvuranın duruşmada hazır bulunması için gerekli olduğunu tespit ettiğinden, 121(I)/2016 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasının söz konusu olmadığının açık olduğu belirtilmektedir. Buna rağmen, belirtildiği gibi ve esasa ilişkin olarak, “istinaf sahibinin Kıbrıs Cumhuriyeti kontrolündeki bölgelerle bağlantısının bulunmadığı yönündeki duruşma mahkemesinin pozisyonunu doğru buluyoruz çünkü belirtildiği gibi, kendisi işgal altındaki topraklarda mülk sahibidir”.