Aziz Şah – Şubat ayında AKEL ve CTP “faşizme karşı ortak mücadele” toplantısı düzenlediğinde sormuştum:
-CTP ve AKEL birlikte Isaak ve Solomou’yu anabilir mi?
1996’da Türkiyeli ülkücüler, işgal rejimi polisi ve yerleşimciler tarafından kafası demir çubuklarla parçalanan Tasos Isaak’ı ve KTBK Komutanı Hasan Kundakçı’nın “Vur emrini ben verdim” dediği Solomos Solomou’yu birlikte anabilir mi federalistler?
***
Uzun zaman sonra tiyatroya gittim. Son gidişimde pişman oldum, ondan önceki gidişimde de pişman olmuştum. Çünkü tiyatroyu anlamsız güldürü sanıyorlar artık ya da tercüme oyunları tekrar etmek yetiyor!
Umudu kestim tiyatronun dönüştürücü ve eğitici gücünden. Tiyatroya son kez “doyduğum” oyun özgür bölgede sahnelenen “Women Walk Home”du.
1975’ten 1989’a kadar işgal ordusunun namlularının üzerine yürüyen mülteci kadınların “Eve Dönüş Yürüyüşü” mücadelesinin tiyatro sahnesinde belgesel olarak gösterimi…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kapısı Kıbrıslılara kendiliğinden açılmadı. 1975’ten 1989’a kadar farklı tarihlerde işgal ordusunun namlularının üzerine yürüyen kadınlar açtı AİHM’in kapısını…
Kıbrıslıların en değerli ama unutulmuş mücadelesidir “Women Walk Home”.
Bu mücadeleyi SEZON Gynaikes kadın tiyatrosu belgesel bir oyun olarak sahneledi 2022-23’te.
“Eve Dönüş Yürüyüşü”ne katılan bir kadın şöyle diyordu:
-“Ölmekten korkmuyorum, esir düşüp tecavüze uğramaktan korkuyorum”.
İnsan Hakları Mahkemesi’nin kapısı Kıbrıslılara, bu korkularıyla namluların üzerine yürüyen kadınlar tarafından açıldı, yargıçlar tarafından değil!
Baylaaar! Yargıçlar açmadı ki yargıçlar kapatsın o kapıyı…
***
Bendeki yeri çok ayrı olan yabancı bir insan hakları avukatı, “Tiyatroya gidelim, Kıbrıs’ta hiç tiyatroya gitmedim” dedi.
Ledra Palace kapısından geçtim, önce Isaak ve Solomou’nun resimlerine, sonra da “Lapta’nın kadını” Effrosinis Proestu’nun büstüne baktım…
İstila sırasında Kıbrıslı 12 askeri işgalciler öldürmesin diye saklayan Laptalı Effrosinis Hanım.
Bir soru daha soralım:
-AKEL ve CTP Effrosinis Hanım’ı birlikte anabilir mi?
***
Yabancı dostumla beraber Kıbrıs Nöroloji ve Genetik Enstitüsü’nün yanındaki Agios Dometios Amfitiyatrosu’nda AKEL’in “iki toplumlu” diye pazarladığı “Nehir” oyununu izlemeye gittik.
Yabancı dostum bu “iki toplumluluğa” takmış durumda…
Çünkü normal bir ülkede etnik ve dinsel alt-kimlikler bu kadar vurgulanmaz!
50 senedir Türk işgaliyle inşa edilen ırkçı apartheid rejimine alışanlara “normal” gelebilir. Etnik homojen Türk ve Rum bölgelerine dayalı “iki bölgeli” ırkçı “federasyon”u “çözüm” zannedenlere “normal” gelebilir…
Ancak “kimlik evrimi”ni tamamlamış olan hiçbir insana “normal” gelmez her cümlede “Kıbrıslı Türk” ve “Kıbrıslı Rum” diye etnik alt-kimliklerin vurgulanması. Çünkü yurttaşlık tektir, etnik ve dinsel alt-kimliklere bölünemez!
Bize yabancı gözlerle bakan dostum diyor ki:
-“Siz, Türkçe ve Rumca konuşan tek bir toplumsunuz. Nedir bu iki toplumluluk takıntısı? Saçmalamayın!”
***
Tiyatro gösterisinin duyurusunda da “Kıbrıslı Türk-Kıbrıslı Rum” diye altını çizmişler. Andreas Nikolaidis’in “The River” adlı eserini ROİ Tiyatro Grubu sahneledi.
Açılış konuşması ise sadece Rumca yapıldı, Türkçe’yi unuttular. Çünkü ayrılıkçı-bölücü federalistlerin “barış mücadelesi” sahtedir, amaç statükoyu korumaktır!
Yabancı insan hakları avukatı “Bunlar ‘iki toplumlu etkinlik’ yapmayı da bilmiyor” dedi.
AKEL’in işgalin 50’nci yılı vesilesiyle sahnelediği “Nehir” isimli oyun bugüne kadar gördüğüm edebi olarak en boş, siyasi olarak en saçma, teatral olarak en ucuz oyundu. (Sadece bir cümle Rumca, bir cümle Türkçe olması güzeldi!)
Yazık bu memlekete!
100 yıllık parti 50 yıllık trajediden bir tiyatro oyunu yapamadı.
-Neden nitelikli işler yapmaya korkuyorsunuz? Beceremez misiniz? Yoksa “basit insanlar” anlamaz mı?
Daha fazla klişe olamazdı: Oyunda bir Türk, bir Rum, bir sınır, bir de BM görevlisi var. BM “Kıbrıs sorunu”nu çözmek istiyor ama Türk ve Rum yanaşmıyor! Türk uyur taklidi yapıyor, Rum masadan kaçıyor, BM de bu duruma sinirleniyor!
50 senelik işgal ve kolonizasyondan AKEL’in tüm anladığı bu kadar mı?
50 senelik trajediden güldürü çıkarmaya çalışmak bir trajedidir!
(21 Eylül 2024 tarihinde Avrupa gazetesinde yayınlanmıştır)