
Aziz Şah – Herkes yavaş yavaş anlamaya başlıyor. Bu gidişle Kıbrıslı Türkler Kıbrıs Cumhuriyeti ve dolayısıyla Avrupa Birliği vatandaşlıklarını kaybedecekler…
Vatandaşlığı yitirmek demek hukuki olarak vatansız kalmak demektir.
Kıbrıslı Türkler siyasi olarak vatansızdı, sıra hukuki olarak vatansız kalmakta.
Bir memleketi vatan bilirseniz onun için mücadele edersiniz. Vatandan sonra gelir vatandaşlık…
Sömürgecilik ülke/vatan bilincini yok etmek üzerine kuruludur.
Sömürgecilik ÜLKE GERÇEĞİni ortadan kaldırır. Vatan algısını yok eder. Yurt bilincini yitiren kitleler hiçbir mücadeleye girişemez. Hiçleşir, tebaa olur, biat eder.
-Tebaa ile vatandaş/yurttaş birbirine düşmandır.
İngiltere’de basılan Türkçe kitaplarla sömürgeci Britanya Türkleştirilen Kıbrıslılara ülke diye Türkiye’yi belletmeye çalıştı. Sonra Türkiye Kıbrıs’ı işgal etti, 50 senedir Kıbrıslılığı siyasi, ekonomik ve kültürel olarak yok etmek için yerleşimci nüfus sömürgeciliğiyle ülkeyi kolonileştirdi.
Vatandaşlık vatandan sonra gelir. Vatanını kaybedenler, vatandaşlığını da kaybeder…
***
Kıbrıslı Türk toplumunu vatansızlığa sürükleyen üç neden var:
-Türkiye’nin aşamalı olarak yürüttüğü Kıbrıs’ı İstirdat Planı.
-Kıbrıs Cumhuriyeti liderliğinin 50 senedir Türk işgali ve yerleşimci sömürgeciliği karşısındaki ilkesiz ve tutarsız tutumu.
-Kıbrıslı Türklerin kendi aklıyla düşünmeye ve diliyle konuşmaya cesaret edememesi. Varlığını Türkiye’nin çıkarlarına armağan etmesi.
***
1950’lerde Özel Harp Dairesi’nin hazırladığı Kıbrıs’ı İstirdat (geri alma) Planı’nı zamana yayarak aşamalı olarak uyguluyor Ankara. Acele etmiyor. Zamana oynuyor. Uluslararası konjonktürü kullanıyor.
Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlamak için yanıp tutuşan Küçük-Denktaş liderliği bunu bile anlayamamıştı…
1964 yılında İsmet İnönü, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni terk eden Denktaş-Küçük liderliğine “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geri dönün” der. Çünkü uluslararası konjonktür henüz Kıbrıs’ı bölmeye uygun değildir:
-(Geri dönmeniz) “Kıbrıs meselesinin nihai hal şekli hakkındaki malum tezimizin terki manasına katiyyen tazammum etmeyecektir” der İnönü.
Malum (taksim) tezinden vazgeçmedik, der İnönü.
Kıbrıs’ı bölmek için acele eden Denktaş-Küçük ne “cihan efkarı”ndan anlar ne uluslararası konjonktürden!
İsmet Paşa, eğer Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönmezseniz dünya karşısında haksız duruma düşeceksiniz diye uyarır Küçük’ü:
“…Türkler, Kıbrıs devlet teşkilatındaki görevlerini ve yerlerini almamağa devam ederlerse Kıbrıs Rumlarının devlet işlerini tek başlarına ve Türk hak ve menfaatleri zararına yürütmeleri karşısında, tarafımızdan yapılacak itiraz ve şikayetleri cihan efkarı haklı bulmayacaktır”…
İşte o dönem, BM diplomatları da BM Güvenlik Konseyi’ni ve Genel Kurul’u bağlayacak şekilde,
-“Kıbrıslı Türkler kendi kendilerini yalıtma politikası yürütüyor, kendi bölgelerinin dışına çıkmıyor ve amaçlı olarak kendi kendilerini tecrit etme politikası güdüyorlar” diye sayfalarca rapor yazar 1964-65’te.
Sonucunda İsmet Paşa’nın dediği olur, “cihan efkarı” toplanır; 4 Mart 1964’te Türkiye’nin de verdiği oyla Birleşmiş Milletler Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak tanıdığını beyan eder.
***
İsmet Paşa’nın dediği gibi oldu. Uyarısının üzerinden 10 sene geçtiğinde Türkiye Kıbrıs’ın %37’sini işgal etti.
Aradan 61 sene geçti. Acelesi olmayan Türkiye bekliyor. Zamana oynuyor. Kıbrıs’ın yarısını elinde rehin. Diğer yarısında ise Kıbrıs Cumhuriyeti’nin etinden sütünden yararlanan elitler bu durumu kabullendi ama yüksek sesle itiraf edecek bir VATAN HAİNİ bulamadılar!
Kıbrıs Cumhuriyeti liderliği işgale karşı vermediği mücadelenin yükü ile kamburlaşmış önünü göremiyor. BM’nin müzakere oyununa kendini kaptırmanın hayal kırıklığıyla “cihan efkarı”na bel bağladı…
İnönü’nün “cihan efkarı” dediği Birleşmiş Milletler Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkmak için Ağustos 1974’ten 2017’ye kadar müzakere yürüttü. Türkiye müzakere masasını terk ettiğinden beridir, Kıbrıs Cumhuriyeti liderliği dizlerinin üzerine çökmüş yalvarıyor:
-N’olursun gel, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılmasını müzakere edelim!
Savaş Sanatı kitabında demiş ki Sun Tzu: “Eğer nehrin kenarında yeterince sabırla beklersen, düşmanlarının cesetleri yüzerek önünden geçer”…
Türkiye nehrin kenarında oturmuş Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların cesedinin geçmesini bekliyor. Zamanı var ne de olsa…
***
Hakan Fidan’ın Kıbrıs Cumhuriyeti liderliğine ve Kıbrıslı Rumlara yaptığı “cesur olun” çağrısı Kıbrıslı Türkleri vatansız bırakma çağrısıdır.
-Cesur olun, iki devletli çözümü kabul edin. Kıbrıslı Türkleri de vatandaşlıktan atın!