
Aziz Şah – 17 Eylül 2018’de Rusya’nın Soçi kentinde Recep Tayyip Erdoğan ile Vladimir Putin arasında imzalanan “Soçi mutabakatı” çerçevesinde 15 Ekim’e kadar -yani bir ay içinde- bölgede bulunan ve Türkiye’nin de terör örgütü kabul ettiği Heyet Tahrir el Şam gibi El Kaide ve IŞİD bağlantılı örgütler silahsızlandırılarak “gerginliği azaltma bölgesi” ilan edilen İdlib’ten çıkarılacaklardı…
Türk hariciye tarihi açısından ibretliktir bu anlaşma. Türkiye’nin silahsızlandırmayı taahhüt ettiği HTŞ terör örgütü ağır silahlarla kuşanarak Suriye’yi ele geçirdi.
Rusya yediği bu kazığı unutmaz. Bundan sonra Türkiye ile anlaşma yapacak olan her devlet için de bir derstir. Kıssadan hisse bir “diplomasi” dersi…
Türkiye BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne imza atmadı bağlayıcı olmasın diye…
Savaş suçları ve insanlığa karşı işlenmiş suçların yargılanması için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü’ne de taraf olmadı, bağlayıcı olmasın diye…
Cenevre Konvansiyonu’nda imzası var ama uymaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin altında imzası var ama AİHM kararlarını tanımaz…
Velhasıl 1960 Kıbrıs Anlaşmalarına da uymadı…
Türkiye altına imza attığı anlaşmalara uymayan bir devlet olduğuna göre Kıbrıs’ta ne için müzakere edilir?
***
Kıbrıs Cumhuriyeti eski Başkanı Anastasiadis’in 8 sene gecikmeli olarak Crans Montana müzakereleri hakkında sarf ettiği, “Eğer çözüme ilerlememize izin verilseydi, Kıbrıs sorunu çözülecekti. Ne yazık ki Mustafa Akıncı savunduklarını uygulayamadı ya da uygulatamadı. Eş zamanlı harita değişimi mümkün hale geldiğinde Erdoğan altı ay boyunca Akıncı’yı Ankara’da kabul etmedi” sözleri Akıncı’nın çok ağrına gitti. Hazmedemedi…
İki gün üst üste cevap verdi. Daha anılarında yazacak. Kendi kendini ve Türkiye’yi aklamak için uğraşacak…
Yok “Türkiye esneklik gösterdi”ydi, “garantörlüğü ve tek taraflı müdahale hakkını tartışmaya açtı”ydı, “ciddi miktarda asker çekeceği”ni “sözlü olarak taahhüt etti”…
Yazılı olarak imzaladığı anlaşmalara uymayan ve anlaşmada yazanların tam tersini yapan bir devlet “sözlü taahhüt”e mi uyar?
***
Genel Sekreter Kurt Waldheim, “BM atları nehre götürebilir, ancak onlara su içiremez” demişti…
1974 Temmuz’unun son günlerinde Cenevre görüşmeleri sırasında Waldheim şöyle der:
-“Adadaki durum tamamen açık: Türk istilası gerçekleşmiş, işgalci güçler Kıbrıs’ta kalmıştır. Türkiye ateşkes talebini defalarca ihlal etmiştir”…
-“Dünya kamuoyunun bu denli aykırı eylemleri onaylamaya niyeti yoktur”…
Peki, Waldheim’ın “Türk istilası” sözüne kim karşı çıkar?
-Washington BM Daimi Temsilcisi ve Britanyalı Temsilci!
Atlar bu yüzden su içemez…
***
Crans Montana tutanaklarında öyle trajikomik cümleler var ki:
-“Guterres Türkiye’nin garantileri sona erdirmeyi düşünebileceği hissiyatını aldı”…
Türk işgalini Guterres’in hisleri ile analiz edeceksek vay halimize!
-“Çavuşoğlu Guterres’e daha esnek olabileceklerini söyledi”…
Ne kadar esnek? Kas gevşetici mi içirsek? Açma germe mi yapsak? Tantin’in Hamamı’na mı götürsek?
-“Çavuşoğlu yazılı olarak hiçbir şeyi kabul etmeye yetkili olmadığını söyledi”…
O zaman ne işin var Crans Montana’da, gezmeye mi geldin?
-“Çavuşoğlu hiçbir şeyi yazılı olarak sunmayacağını söyledi”…
Guterres’in saf duygularıyla neden oynadın o zaman?
-“10-15 sene sonra garanti anlaşmasını gözden geçiririz”…
Kim bekler 15 sene?
Godot’yu bile sıçırttınız!
15 sene sonra Albay Alzheimer hatırlayacak mı verdiği sözleri?
Peki, Guterres’in hissettiklerine ne oldu?
-Fos çıktı!
Türk işgalini “hisler”le analiz edeceksek, Guterres’in toz pembe hislerindense Waldheim’ın öfkesi yeğdir.
***
Soru gayet basit: Altına imza attığı anlaşmalara uymayan Türkiye ile Kıbrıs’ta ne için müzakere edilir?
Albay Alzheimer!
Altına imza attığınız bütün anlaşmaları unuttunuz, anladık…
Peki, Guterres’in saf duygularıyla neden oynadınız?
Waldheim “BM atları nehre götürebilir, ancak onlara su içiremez” demişti…
-Türkiye’de o atlardan sucuk yaparlar!
Sakın ola, Türkiye ile müzakere edeceğim diye Kıbrıs Cumhuriyeti’nden sucuk yapma, Mr. Hristodulidis!