
Aziz Şah – Türkiyeli yerleşimciler tarafından kovulmak ağrına gitti birçok Kıbrıslı Türkün…
-200.000 Kıbrıslı Rumun kovulmasını 50 sene boyunca “normal” kabul ederseniz, günü geldiğinde sizi de Rumların yanına kovarlar!
Bugün edilen lafları ilk kez duymuyoruz. Çok daha ağırlarını işittik…
Bu kovma işini ilk Denktaş normalleştirdi:
-“Gelen de Türk, giden de Türk, beğenmeyen çeksin gitsin” demişti.
1990’ların ortasıydı. Denktaş’ın “gelen Türk” dediği yerleşimci, Girne’de bir bakkal dükkanına daldı. Dükkânın sahibi olan aileye saldırdı. Dede 2 beyin ameliyatı geçirdi, neneye 160-170 dikiş atıldı, küçük kardeşin kafatası çöktüğü için beyin ameliyatı geçirdi ve bana o günleri anlatan dostumun kafasına da 18 dikiş atıldı…
Bu olay üzerine Girne’de “KİMLİKLE GİRİŞLERE HAYIR” eylemi yapıldı.
Eylemden sonra Gaziler Lokali’nde Denktaş kükredi:
-“Bugün birkaç kendini bilmez” diye girer Denktaş söze…
Ve bildiğimiz o cümle dökülür ağzından:
-“Gelen de Türk giden de, beğenmeyen çeksin gitsin”…
Denktaş mıydı karar verici “kimlikle girişler”de?
Kıbrıs’ın işgal bölgesini kolonileştirmek için bir araçtı sadece kimlikle girişler. Yıllar sonra Kaya Türkmen’in anılarında “belgelendi” bu gerçek:
Kimlikle gelen yerleşimcilerin işlediği suçlar üzerine bir gün rahatsızlığını dile getirerek,
-“Kimlikle girişlere son vermek gerek” der.
Bunun üzerine Ankara’dan aranarak kulağı çekilir “Türkiye Büyükelçisi” Türkmen’in. Sonra da görevden alınır…
Türk işgal rejimi için bu kadar hassas bir konudur bu. Denktaş’ın “KİMLİKLE GİRİŞLERE HAYIR” eylemine öfkelenmesi boşuna değildi…
“Gelen Türk, giden Türk” daha sonra Doğuş Derya’nın dilinde solculuk sosuna batırılıp “gelen emekçi, giden emekçi”ye dönüştürüldü…
Velhasıl Kıbrıslıların kendi vatanından kovulması hakiki sağcılar ile sahte solcuların Türk yerleşimci sömürgeciliğinin sözcülüğünü yapması ile başlar.
İşte bu yüzden bugün, Türkiyeli yerleşimciler tarafından kovulmak ağrınıza gidiyorsa dönüp geriye bakacaksınız.
-Türk işgal rejiminin evlerinden kovduğu 200.000 Kıbrıslı Rumu “normal” kabul edersiniz…
-Evlerinden ve topraklarından kovulan 200.000 Kıbrıslı Rumun yerine Türkiye’nin savaş suçu olarak Kıbrıs’a taşıdığı yasadışı yerleşimci nüfusu da “normal” kabul edersiniz…
50 senedir “normal” kabul ettiğiniz savaş suçlarının sonucudur bugün yaşanan her şey!
Türkiye’nin etnik temizlik ile evlerinden kovduğu 200.000 Kıbrıslı Rumun topraklarını, evlerini, hayatlarını ve hatıralarını gasp ettiler, çaldılar.
-Normal, dediniz.
Müzakere masasında “kazanılmış hak” saydı bu savaş suçlarını hem federalistler hem de iki devletçiler!
-Gasp edilen toprağın yasallaştırılmasını ve yasadışı yerleşimci nüfusun vatandaş olmasını savundular.
Yerleşimcilerin Kıbrıs’ta bulunmaları bir savaş suçudur, yasadışıdır ve yasallaştırılamaz.
İşte bu yüzden yasadışı yerleşimciler ile Kıbrıslıların evliliklerinden olan çocuklar Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı alamıyor zaten.
Şubat ayında Kıbrıs Barolar Birliği uluslararası hukuk konferansı düzenledi. Prof. Malcolm Evans geldi, ben de katıldım Kıbrıslı avukatların bu toplantısına. Profesörün konuşmasının tek bir cümlelik özeti vardı:
-Uluslararası hukukta bir kere yasadışı olan her zaman yasadışıdır ve yasallaştırılamaz. Savaş suçu her zaman savaş suçudur ve yasallaştırılamaz.
Yasadışı yerleşimciler tarafından kovulmak birçoğunun ağrına gitti:
-“Dağdan gelip bağdakini kovmak” diyorlar!
Bu tepki verenlerin bir çoğu federalist, “federal çözüm” istiyor…
“İki bölgeli federasyon” Kıbrıs’ta Türkiye’nin toprak ve nüfus üzerinde işlediği savaş suçlarını “yasallaştırmak” için en ideal çözümsüzlük formülüdür. Çünkü savaş suçları yasallaştırılamaz. Yasallaştırmaya çalıştığınızda da terazi kırılır!
Türkiye’nin savaş suçu olarak Kıbrıs’a taşıdığı yerleşimciler bugün Kıbrıslıları kendi vatanından kovuyor. Federalistler ise bu yerleşimcilerin “federal Kıbrıs vatandaşı” olmasını savunur.
Kazara Annan Planı’nda veya Crans Montana’da istedikleri olsaydı, bugün Kıbrıslı Türklere bile tahammül edemeyen yerleşimciler, Hristiyan Ortodoks Rumlarla aynı çatı altında mı yaşayacaktı?
Farazi diyebilirsiniz bu yazdıklarıma. “Çözüm olsa onlar da değişirdi” diye hayal kurabilirsiniz…
Başkasının malını gasp ederek onun yerine geçen her zaman gaspçı olarak kalır. Yerleşimci bir başkasını yok edip onun yerine geçerek var olur. Misyonu budur, yok ederek ve gasp ederek var olur.